Başkanlık sistemi mazrufu

TÜRKİYE başkanlık sistemine geçmeli midir? Yoksa geçmemeli midir?

Haberin Devamı

Yanıta geleceğim ama her halükarda şu kesin: Yeni gündemimizi bu soru belirleyecek!

Dün Mehmet Barlas’ın vurguladığı gibi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen günkü “çıtlaması”ndan sonra Anayasa değişikliklerinin içeriği artık ikinci plana kaymıştır.


Bundan böyleki tartışmalarımız rejimin işleyiş mekanizmasına odaklanacaktır.

Peki, tekrar sadede dönersem yukarıdaki soruya benim cevabım nedir?

* * *


YOK
! Yok, çünkü ne “başkanlık sistemi berbattır, sakın ha” diye; ne de aksine “aman çok âlâ, pek iyidir” diye kestirmeden ve hazırlop bir yanıt verebilirim.


Zira bırakın Türkiye’yi, en köklü demokrasilerde bile şunun daha sağlam, bunun daha zaaflı olduğuna dair mutlak bir karar şekillenmiyor. Konuya ilişkin tartışmalar hiç bitmiyor.

Haberin Devamı


Hâl böyleyken, benim cevabım da tabii ki ancak ve ancak genel bir ana hattın ortaya çıkmasından sonra netlik kazanabilir. Artı, o dahi kısmen ve yavaş yavaş belirginliğe kavuşur.


Söz konusu “ana hat”la da esas olarak bir “paket proje”yi kastediyorum.

* * *


EVET
, şöyle ya da böyle bir karar almadan önce ben kendi hesabıma iktidardan bir “paket proje” bekliyorum. Zorunlu addediyorum.


Ve, bu zarfın mazrufunda yasama, yürütme ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığı ilkesine halel getirmeyecek ve pusulası ciddi bir yenilemeyi gösterecek içerik bulunmalıdır.


En azından, yenilenme sürecinin kesin rotası garantilerle çizilmiş olmalıdır.


Artı, yine bana sorarsanız, zaten ezelden beri savunduğum ve “güçlü başkan” rejiminde daha da elzem hale gelecek olan bir senatonun varlığını da öngörmelidir.


Diğer bir deyişle, şayet başkanlık sistemine geçilmek isteniyorsa, bunun bütün altyapısıyla birlikte genel bir “demokratikleşme sistemi” de masaya sunulmalıdır.


Oysa Erdoğan’ın önceki günkü açıklaması, yukarıda kullandığım deyimle henüz bir “çıtlatma”dan, hadi bilemediniz bir “nabız yoklama”dan öteye gitmiyor.


Üstelik aynı Erdoğan’ın sırf “kendisine kaftan biçmek” için böyle bir girişimde bulunduğu yönündeki varsayımları da bir çırpıda yabana atmamak gerekiyor.


O halde şimdilik beklemeyi ve çizgiler netleştikten sonra siga siga ve ihtiyatlı ihtiyatlı “evet” veya “hayır”a doğru kavis çizmeyi en akılcı ve dürüst yaklaşım olarak görüyorum.

* * *


ÖTE
yandan, demokrasilerde mevcut diğer bütün işleyiş mekanizmaları gibi başkanlık sisteminin de hem olumlu, hem olumsuz yönler içerdiği bir vakıa oluşturuyor.

Haberin Devamı


Birinin diğerine üstün olduğuna dair peşin bir hüküm verilemez.


Fakat kabul, hiç şüphesiz ki ülke ve yurttaşların alışık olduğu “siyaset kültürü” de devreye girer.Ama söz konusu kültür durağan ve değişmez bir şey değildir.


Nitekim 83 yıl süren 3. ve 4. Cumhuriyetler boyunca parlamenter yürütmeyle yatıp kalkmış bir Fransa 1958’deki 5. Cumhuriyet’ten beri yarı başkanlık rejimiyle özdeşleşmiştir.


Üstelik 1923’den 1950’ye dek bizim de bununla haşır neşir olmuşluğumuz vardır.


Kaldı ki sistemin öncüsü ABD’yi zaten geçelim, kendimizle kıyaslayabileceğimiz Brezilya, Meksika, Bolivya falan da başkanlık sistemleriyle yönetilmektedir.

Oysa yukarıdakilere karşılık, adı öyle olmayan ve parlamenter temsili en yüksek düzeye çıkartan, ama özünde cumhurbaşkanını olağanüstü yetkilerle donatan 1919 Almanya’sının Weimar Cumhuriyeti rejimi kaldıramamıştır. 1933’den sonrası da hepimize malûmdur.

Haberin Devamı


Dolayısıyla, zarfın içindeki mazruf belli olmadan ve içerik enine boyuna tartışılmadan başkanlık sistemine geçmemiz savı ne bir çırpıda reddedilebilir, ne de şıpınişi onaylanabilir.


O halde tekrarlıyorum, o zarfı sandığa atmadan önce o mazrufu alıcı gözüyle görelim.

Yazarın Tüm Yazıları