Paylaş
Bizim eski statüko zaptiyeleri de işte aynen öyle ki Allah sonlarını hayır eylesin!
NİTEKİM seçim öncesi kendi öznel arzularını nesnel gerçeklermiş gibi yutturmaya çalışmış olan bir bölüm kalem ve ekran erbabı AK Parti zaferine yine kulp takmaya çalışıyor.
Binbir dereden su getirip, sütunlarda ve antenlerde yeni tevil yolları arıyorlar.
Hadi, “Balyoz”cu generalden “Ergenekon”cu Maocuya ve “Oda”cı istihbaratçıdan “laptop”çu tetikçiye, yeri göğü inleterek “Cumhuriyet Güçbirliği” yaftasıyla sandığa giden ve dehşet bozguna uğrayarak ağzının payını alan “ultra ulusalcı” şebekeyi kenara bırakalım.
Onların rezillik derecesini, iktidar partisinin başarısını Nazilerle kıyaslamak raddesine vardırmasını uğradıkları korkunç hezimetin kuyruk acısına yoralım ve gülüp geçelim.
PEKİ ya ötekiler? Yani aynı “ulusalcılık”ın kısmen daha az ultra kesitinden başlayıp “beyaz Türk” vehimli cenaha uzanan eski statüko bloğu yeni durumu nasıl açıklıyor?
Özet olarak formüle edersek şöyle bir züğürt tesellisine başvuruyor:
“Eh kader, ‘göbeğini kaşıyan adam’(!) genetik aptallığından dolayı AKP’ye yüzde elli oy verdi. Ama yine de bir nebze akl-ı selim sahibi davrandı. İktidar kurumunun 330 milletvekili çıkartmasını engelleyerek ‘sivil diktatörlüğe’(!) kapıyı kapatmış oldu”.
Fesüphanallah!
EVET fesüphanallah, zira yeni seçim uygulamasından kaynaklanan bu bakkal hesabı asla bir mihenk taşı oluşturamaz. Siyaset teorisi açısından hiçbir kıymet-i harbiye yoktur.
Eğer illâ rakamlardan yola çıkacaksak burada tek bir aritmetik gerçek vardır:
Sekiz yıllık iktidara rağmen yukarıdaki parti bir nebze yıpranmamıştır. Aksine, her seçimde performans arttırarak üçüncü defasında yüzde elli gibi bir zafer seviyesine ulaşmıştır.
Bunun temel nedeni de yukarıdaki eski statüko sözcülerinin hâlâ anlayamadığı veya anlamak istemediği değişim dinamiklerinin esas itibariyle AKP’de hayat bulmasıdır.
Kabul, hastane kapılarından dört şeritli yollara uzanan ve hayatı kolaylaştıran pratik uygulamalar tabii ki kitleleri cezbetmiştir. Zaten de bundan daha normal bir şey düşünülemez.
Fakat yine de o AKP’yi zafere götüren ana rota yukarıdaki değişimciliktir.
Zaten kısmi eksik ve zaaflara rağmen dinî duyarlılıklı söylemi evrensel demokrasiyle birleştirdiği içindir ki bu kurum sırf ülkemiz için değil Müslüman Âlem açısından da öncüdür.
ÖYLEDİR ve nitekim Başbakan Erdoğan’ın daha “balkon konuşması” başlangıcında “Tunus, Kahire, Şam” kelimelerini bilhassa zikretmesi bunun dışavurumudur.
Zira AKP Türkiye’yi de aşan ve Dar-ül İslam’a açılan cihanşûmul bir misyona taliptir.
Dolayısıyla bu bağlamda hem milli – manevi temelde emperyal bir geçmişin mirasını, hem de evrensel – küresel skalada modern bir çağın değerler manzumesini sahiplenmektedir.
Zaten “Türk modeli” deyiminin bugün dünya siyaset literatürüne girmiş olması ve seçim zaferinin de uluslararası medya ve arenaya yine aynı terimle yansıması tesadüf değildir.
Ama o AKP’nin o “Türk modeli”ni tam evrensel kılabilmesi ve talip olduğu misyonu tümüyle yerine getirebilmesi, dev bir handikap olarak duran Kürt sorununu seçimlerden yine zaferle çıkmış diğer güç olan Kürt milli hareketiyle uzlaşarak çözümleyebilmesine bağlıdır.
Her halükarda adına ister eski statüko, ister devr-i sabık, isterseniz de Fransız Devrimi öncesine atfen “ancien regime” deyin, Türkiye’de bir defter kapanmıştır ve yenisi açılmıştır.
Ve, hâlâ yenik pehlivan güreşinden medet umarak ve hâlâ kulp takarak onu boş yere karalamaya çalışmak yerine sayfalarını birlikte yazmak bir tercih değil bir akıl meselesidir!
Paylaş