Paylaş
Güzin Abla, ben Manisa’da yaşayan 24 yaşında bir gencim. Bir sevdiğim var.
Onu lise yıllarımda da görüyordum ama kim olduğunu, ismini bilmiyordum.
Birkaç yıl sonra onu dükkanımızın karşısındaki dershaneye girerken gördüm. “İşte” dedim, “hayatımın aşkı bu kız”.
Gözleri o kadar güzel ki, inanın ömrümü feda edebilirim o zeytin karası gözlere.
Arkadaşlarım aracılığıyla ona haber yolladım ama kabul etmedi arkadaş olmayı. Pes etmedim, tekrar tekrar haber yolladım.
Bir arkadaşım vasıtasıyla telefon numarasını buldum. O sene ÖSS’ye gireceği için sınav günü geçene kadar mesaj atmadım ona.
İlk mesajımı 17 Haziran 2010’da attım. O mesajı atarken heyecandan elim ayağım titriyordu. Meğer o da benden mesaj bekliyormuş. Numarasını benim istediğimi bilerek vermiş arkadaşıma...
İlk günler, birbirimizi tanımaya çalışarak geçti. Onunla konuşurken, mesajlaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordum. Ve ona giderek bağlanıyordum.
Bu arada Antalya’ya çalışmaya gittim ama aklımda o varken fazla duramadım, geri döndüm. Artık ilişkimiz olgunlaşmıştı. İkimiz de birbirimize delice bağlanmıştık. Birbirimize en güzel sevgi sözcükleriyle hitap ediyorduk.
ÖSS sonuçları da açıklanmış, sevdiğim güzel kız Afyon Kocatepe Üniversitesi’ni kazanmıştı.
İkimiz de mutluyduk. Herhangi bir sıkıntımız, kavgamız gürültümüz olmamıştı. Ta ki o Afyon’a gidene kadar.
Aradaki mesafe hasretle birleşince yavaş yavaş tartışmalar da başladı. Ama o günleri sevgimizle atlatmayı başardık.
Zaman zaman ben onun yanına gidiyor, o geldiğinde de ailesinin yanına gitmeden önce benimle buluşuyordu, hasret gideriyorduk.
Birlikteliğimizden kuzeni ve teyzesi haricinde kimsenin haberi yoktu. Zamanla diğer akrabaları duydu, bizi ayırmaya çalıştılar. Sevgimiz bunu da aştı. Ancak fark etmediğimiz, bu konunun ileride bizi koparacak bir sorun haline gelmesiydi...
DÜNYAYA BİN KERE GELSEM YİNE ONU SEVERDİM
Sene 2011 oldu, ömrümün en güzel Sevgililer Günü’nü onunla geçirdim. Dünyaya bin kere gelsem, yine onu severdim. O benim prensesimdi. Hayatımda varsa yoksa oydu, ömrümü ona teslim etmiştim, tutsaktım artık ona.
Ama zaman ilerledikçe kavgalarımız daha sıklaşmaya ve şiddetlenmeye başladı. Ben hatalarımı sonradan anlıyordum ama iş işten geçiyor, birbirimiz kırıyorduk.
Benim en büyük hatam aşırı kıskanç olmamdı ve bu onu boğuyordu. O zamanlar farkına varamamıştım. Ama bu yüzden onu kendimden soğutmuştum. Ne var ki onu çok seviyordum, halen sevdiğim gibi...
Okulunun ilk yılı bittiğinde sanki savaştan çıkmış gibiydik. Sevgimizi, içimizi titreten bir korku sarmıştı. Ayrılık kokuyordu hava.
Eve döndüğünde ilişkimizi öğrenen kuzenleri, o bakmaya kıyamadığım zeytin gözlü kızın ağlamasına, yıpranmasına sebep oldu. Amaçları belliydi, bizi ayıracaklardı.
O, ailesi duyarsa onu okuldan alabilir, hayalleri yarıda kalabilir diye endişeleniyordu. Ben de ondan korkuyordum.
O yaz kaç kez ayrıldık, kaç kez barıştık bilmiyorum ama çok yıprandık.
Ben arkama ailemi almıştım ama bir işim yoktu. O sene ÖSS’ye girdim. Ve birlikte hayal ettiğimiz gibi onun okuduğu okulu kazandım. Yani artık çevre baskısı, aile baskısı, “ailem okuldan alır” endişesi olmayacaktı.
Ama bir gölge gibi bizi takip eden sorunlar vardı. Teyzesiyle konuştuğumda, Afyon’u kazandığımı öğrendiğinde onun hem sevinip hem de ağladığını söyledi.
ONA ÖMRÜMÜ VERMEK İSTERKEN AYRILDIK
Afyon’un yolunu tuttuğumda ilk olay patlak verdi. Kuzeni beni arayıp kavga çıkardı. Olay büyüdü, ailem girdi işin içine. Bereket, onun ailesi duymadı.
Daha sonra o da geldi Afyon’a. Prensesimin geldiği belliydi, çünkü güneş bir başka doğdu o gün. Ancak ağlaya ağlaya ayrıldık ilk görüşmemizde. Neyimiz varsa birbirimizde, verdik geriye.
Dağılmıştım, bunu beklemiyordum, kabullenemiyordum. Gel zaman git zaman dayanamayıp barıştık. Öyle sarıldım ki ona, iliklerime kadar çektim kokusunu, öyle hasret kalmışım.
Yine de baskılardan dolayı koca yaz buluşamadık, görüşemedik. Bu kez akraba baskısını aşmıştı ama arkadaşlarından aramıza nifak sokanlar çıkmıştı.
Bana kalsa bunları kaale bile almazdım. Ama o, o kadar temiz kalpliydi ki, herkesi kendisi gibi sanıyordu.
Yine başladık tartışmaya. Geçmişteki hatalarım, kıskançlıklarım her tartışmanın sonunda yüzüme vuruluyordu. Biliyordum o da beni seviyordu ama sevgi yetmiyordu, güven sorunları ortaya çıkmıştı.
Haklıydı, bir önceki sene ona az çektirmemiştim kıskançlık yüzünden. Hep tartışma, hep tartışma... İlişkimizde korkulan son kaçınılmaz oldu. Ömrümü vermeyi istediğim o zeytin gözlü kızla 2011’de ayrıldık.
İÇİMDEN BİR SES, HÂLÂ BENİ SEVDİĞİNİ SÖYLÜYOR
Bitirmişlerdi bizi, yıpratmışlardı, öldürmüşlerdi içimizdeki o bitmez dediğimiz aşkı. Birbirimize selam bile vermez olmuştuk.
Onu görüyordum ama birbirimizin gözünün içine bile bakmaya cesaret edemiyorduk.
Benim ikinci senem başladı okulda. Birlikte gezdiğimiz, konuştuğumuz, el ele tutuştuğumuz yerler hep onu hatırlattı bana.
Buruk bir haldeydim, artık kendimi çözemiyordum. Hayatıma kimseyi almayı düşünmüyordum ama okul hayatımın son üç ayında arkadaşlarımın baskısıyla bir kızla çıkmaya başladım. Yine de aklımda hep zeytin gözlü güzelim vardı.
Eğitim yılı biterken, o kızla da ayrıldık. Zaten istemediğim bir ilişkiydi.
Zeytin gözlü güzelimi daha da özlemeye başladım. Bir gün onu, prensesimi gördüm sokakta. Öyle bir bakıyordu ki, içimden bizi ayıran o insanlara binlerce kez lanet ettim.
İçimden bir ses hâlâ beni sevdiğini söylüyordu. Ömrümü feda edebilirim hâlâ uğruna. Bir evet diyeceğini bilsem, ertesi gün onu ailesinden istemeye giderim.
Şimdi ona buradan seslenmek istiyorum; bunca olaya rağmen hâlâ aşığım sana. Hayat çok kısa, esas olan aşk, sevgi. Ben bunları bir tek sende buldum, sende yaşadım.
Benim hayatıma anlam katan sensin, bunu biliyorsun. Yeni bir sayfada, yeni bir hayatta yeniden beni sevip benimle evlenir misin prensesim?
Rumuz: Zeytin gözlüm
Paylaş