Yoğurt kapları aslında sevgi taşır

Bazen bir yazı, okurlarımla aramda çok güzel bir bağ kurulmasını sağlıyor. Ne kadar mutlu oluyorum buna, anlatamam. Yazıda kendinden bir şeyler bulan okurlarım, benimle duygu ve düşüncelerini paylaşıyorlar İşte onlardan biri... Gerçek bir hikâye... Yine anneleri anlatıyor. Ne güzel, hepimizin düşünceleri değil mi bunlar...

Haberin Devamı

“Sevgi transferi” kapları

Güzin Abla, “Ben de artık yoğurt kaplarını biriktirmeye başladım” başlığıyla yayımladığınız yazıyı okuyunca, kendi yazımı sizinle paylaşmak istedim. Hikâyemin ana fikrinde, anneler ve çocukları ile bu dünyanın en harika ilişkisine dolaylı olarak katılan yoğurt kapları gerçeği var...


“Yoğurt kapları biriktirme yaşı” diye bir yaş var. Yaşlılık alameti... Bir gün kendini yoğurt kabı yıkarken, onları muntazamca istiflerken buluverirsin. Ne zaman başlamışsındır, hatırlamazsın. Zaten genelde pek çok şeyin başı hatırlanmaz. Önce ya hayal eder, ya direnirsin. Sonra bir de bakarsın yapıyorsun...
Annelerin çocuklarını beslemekle ilgili saplantılı bir tutumu vardır. Doğum anı itibariyle en önemli vazifesi; “beslemek”. Bebeğini herkes uyutabilir, ağlarken kucağına alıp sallayıp gezdirebilir, altını değiştirir, oynar, eğitir falan da ‘besin’ annenin bedeninde. Beslemezsen ölecek. Bebeğini bedeninle doyurmalısın. Anne sütten kesilince de bu temel besleme dürtüsü işlevini devam ettirir.
Kuşkusuz toplumlar arasında farklılık gösterir. Ama yurdum topraklarında yemekle çocuklarının peşinde koşan annelerden bolca bulunmaktadır.
Tabakta kalırsa arkamızdan ağlayan yemeklerimiz, yemek bitmeden kalkılmayan sofralarımız vardır.
İyi beslenmiş, gürbüz çocuklara sahip olmak bizim için önemlidir. Yemeyen çocuğun annesi kendini başarısız hissederken, gürbüz çocuğun annesi mağrur ve gururludur.
Nasıl da severiz tabağındakini bitiren çocuklarımızı. Bir o kadar da seviniriz; “Aman da benim aslan oğlum”, “Aferin benim güzel kızıma”, “Bak babası nasıl da güzel yiyormuş”... Baba da anneyi yalnız bırakmaz. Gür sesiyle o da onaylama ve takdir etme sözcükleriyle annenin “yedi” diye sevme merasimine eşlik eder. Ev daha kalabalıksa bu merasim herkesin katılımıyla daha da şenlikli hale gelir. Teyzeler, yengeler, büyükanneler herkes, ağzına yemek alıp yutan çocuğu gördüğü an sevinçten çılgına döner.

“ÇOK YERSEM HERKES BENİ SEVER”
Çocuk bu, “Çok yersem herkes beni sevip onaylıyor” gerçeğini 5-6 yaşına gelinceye kadar günde en az beş öğün beslenirken iyice öğrenir.
Anne, yedirdikçe kendini işe yarar ve mutlu hisseder. Çocuk da yedikçe mutlu olan annesinin keyfiyle daha da mutlu olur. Karnı doyduğunda ortama yayılan bu mutluluk ve sevgi enerjisi ile diğer bir gerçeği de idrak eder: “Karnın tokken iyi hissedersin.”
Çocuk büyürken anne taktik değiştirir. Artık yemekler havada uçmaz, “sofra adabı” diye bir aşamaya geçilir. Akşamları tüm aile aynı saatte masa başında olmalıdır. Bu, baba için çok önemli bir kuraldır. Herkesin hava kararmadan evde olmasını ve akşam yemek masasında bulunmasını özellikle babalar çok önemser.
Anne, bu fırsatı çok akıllıca kullanır. Yeni stratejiler geliştirmiştir. Artık sofrada çocuğun asla hayır diyemeyeceği yiyecekler bulunur.
Akşamları masada olmama özgürlüğüne kavuşana kadar çocuğun damağı bu tatlara iyice alıştırılır.
Sonra bir üst seviyeye; “Akşam erken gel, en sevdiğinden yapıyorum”lara geçilir.
Modern teknolojiye uyum sağlandıkça “Akşama etli sarma yaptım, yemek yemeden gel” benzeri mesajlar atılır. Hazırlanan yemeğin fotoğrafı çekilip Instagram’da paylaşılır.
Yedirmenin, anne ile çocukları arasındaki sevgi alışverişinde içgüdüsel bir bağ olduğu kesindir.

EVDEN AYRILAN ÇOCUK YEMEK KOKUSUYLA KARŞILANIR
Derken, bir gün çocuklar büyür ve evden ayrılır. Yedirerek sevgi gösterme durumu biraz daha dolambaçlı bir hâl alır.
Artık ara sıra eve uğrayan, ziyarete gelen çocuk, bütün evi saran mis gibi anne yemekleri kokusu ile karşılanır. Diyette olmak, az sonra yemeğe gidecek olmak ya da yemekten gelmiş olmak mazeretleri genelde hükümsüz kalır. Zaten direnecek gücü bulma şansı çok yoktur. O da özlemiştir.
Damağına yayılan lezzetin hazzı, evdeki tanıdık kokunun huzuru, annesiyle arasındaki o kendi yaşamının ilk evresinden kalan içgüdüsel sevgi alışverişi ile masaya ne konsa hepsi yenir.
Ve yemek sonrası tam kapı ağzında vedalaşırken birden kahraman anne son hamlesini yapar. Artsın diye bolca yaptığı yemekleri “yoğurt kaplarına” koyar, sıkıca torbalayıp “Kalmasın bunlar, yarın yersin canım” diye çocuğunun eline tutuşturuverir.
Önceleri borcamlara, tencerelere koyup verdiği yemeklerin kaplarının asla geri gelmediğini tecrübe etmiştir. Ve artık bu tek kullanımlık “sevgi transferi” kaplarını keşfetmiştir.
Vedalaşırken kocaman sarılıp kucakladığı çocuğunun içini kaplayan iyiliğin tesirinde olduğundan emin, tatmin olmuş bir ruh hali ile kapıyı kapatır.
Annesine “seni seviyorum” demenin kelimelerden daha kıymetli bir yolunu keşfeden çocuk da arada sırada en sevdiği yemeği ister, onu iştahla yerken yüzündeki ifadeyi izlemesine ve “yoğurt kaplarına” konmuş sevgi transferine izin verir...
Ayçe Ayyıldız

Yazarın Tüm Yazıları