Paylaş
Öyle yetiştirildiniz... Kendinizinkinden başka türe yaklaşamıyorsunuz. (Aslında kendi türünüzdekilere ne denli yakın olduğunuz da kuşkuludur ya...) Korkuyorsunuz ya da tiksiniyorsunuz. Sevmek zorunda değilsiniz. Ama karşılaştığınızda bir tekme atmak, eziyet etmek zorunda da değilsiniz.
Benzin döküp yakmak, kuyruğunu kesmek, boynuna sıkıca ip bağlamak... Evet, sevmek zorunda değilsiniz gerçekten. Ama onların da hakları olduğunu, en başta da tıpkı sizin gibi yaşama, üreme, türünü sürdürme hakkı olduğunu kabul etmek ve saygı duymak zorundasınız.
Onlar da tıpkı sizin gibi yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptir. Yabani türden olan bütün hayvanlar da kendi özel doğal çevrelerinde, karada, havada ve suda yaşama, üreme hakkına sahiptir.
Hayvanlara fiziki ya da psikolojik acı çektiren “deneyler” yapamazsınız. Unutmayın, hayvanlar da tıpkı sizin gibi, “hissetme yetisine” sahiptir...
Tıp tarihçileri, yaygın bulaşıcı hastalıklara bağlı ölüm oranlarında 1900’lerden bu yana yaşanan düşüşün, beslenme ve hijyen standartlarının yükselmesine bağlı olduğunu, hayvan deneylerinden elde edilen bulguların bu gelişmede hiçbir payının olmadığını göstermiştir.
Tıp alanındaki önemli gelişmelerin büyük kısmı hayvan deneylerinden bağımsız buluşlar sayesinde gerçekleşmiştir:
Anestezi, stetoskop, morfin, radyum, penisilin, yapay solunum, röntgen ışını, antiseptikler, CAT, MRI ve PET taramaları, bakteriyoloji ve mikrop/bakteri (germ theory) çalışmaları, kolesterol ile kalp hastalığı, sigara ile kanser arasındaki bağın keşfi, HIV virüsünün saptanması gibi... Hayvan deneyleri bu ve benzeri gelişmelerde hiçbir rol oynamamış. (Veriler Peta.org sitesinden edinilmiştir.)
Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye de yararlanamazsınız. Çünkü hayvanlardan yararlanılan gösterilerin tümü onların onuruna aykırıdır.
Hayvan haklarını savunan insanlar, hayvanları yiyecek, giyim malzemesi, eğlence ya da deney aracı olarak kullanmanın çok yanlış olduğuna inanır. Ayrıca bütün hayvanların çıkarlarının en iyi şekilde gözetilmesi gerektiğini ve bir hayvanın çıkarlarının gözetilmesi için mutlaka insanlara yararlı ya da soyu tükenme tehlikesi içinde olmasının gerekmediğini savunurlar.
Tıpkı ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, işkencelere, baskılara, sömürüye karşı çıktığımız gibi, “türcülüğe” de, “bir türün başka bir tür üzerine tahakküm kurmasına” karşı çıktığımızı da bir kez daha haykırmanın ve gereklerini yapmanın tam zamanı.
Özgürleşme, hayvanların özgürleşmesini; sömürü ise hayvanların sömürülmesini içeriyor. Hayvanların özgürleşmesi ise insanların özgürleşmesiyle diyalektik bir bütünlük taşıyor, unutmayalım.
Yalçın Ergündoğan’ın “Yaşam Savunusu” kitabından alıntıdır.
YANIT
Son zamanlarda yine çok kötü haberler geliyor yurdun her bir yanından. Köpeklere ateş açılıyor ve delik deşik ediliyor, kediler zehirlenip yok ediliyor.
Armutlu’da keyif için biri çıkıp 20 köpeği silahla vurup bıçaklayıp öldürüyor.
Bella adındaki bir talihsiz köpek biri kadın olan sahipleri tarafından bıçakla delik deşik edilip öldürülüyor. Bodrum’da 40 kedi zehirlenip öldürülüyor. Adam demeye dilimin varmadığı biri bir köpeğe bir ay boyunca tecavüz ediyor. 600 TL para cezasıyla olay kapanıyor. Bu haberi de Hürriyet gazetesinin duyarlı bir muhabiri yapıyor. Kimseye zararı olmayan masum bir kaplumbağanın kafasını kesiyorlar...
Ve daha saymakla bitmeyecek neler neler yaşanıyor ülkemizde. Hâlâ gerçek anlamda bir ceza verilmiyor bu insanlara.
Yine de bir umut ışığı doğdu ufukta. İçişleri Bakanımız hayvanlara eziyet eden, öldürenler için ciddi yaptırımlar düşündüklerini açıkladı. Umarız sözde kalmaz, kısa zamanda gereken yapılır.
Paylaş