Paylaş
Evlendiğimizde ekonomik şartlarımız iyi olmadığı için hemen çocuğumuzun olmasını istemedim. Ama köyde yaşadığımız ve eşim dedikodudan çekindiği için hemen çocuk yapmak istedi ve bir erkek evladımız oldu.
Zor şartlar altında onu büyüttük, başka çocuk da istemedim. Çocuğum iyi yerde okusun diye köyümün bağlı bulunduğu ilçeye taşındım.
1993 yılından beri kamuda çalışmaktayım. Evladımın liseyi bitirmesini sağlayamadım, “okumayacağım baba, gelme üstüme” dedi.
Ben de en azından bir meslek sahibi olmasını istedim. Ve aşçılığı seçti. Halk eğitimden belgesini aldı. 17 yaşında bir kızla tanışmış. “Baba ben evleneceğim” diye yanıma gelince beynimden vurulmuş gibi oldum. Aldım karşıma güzel güzel konuştum. Çok genç olduğunu, askerlik yapmadığını, evliliğe hazır olmadığını defalarca vurguladım ama ikna edemedim.
Ansızın sevdiği kızı, Uşak’tan kaçırmış gelmiş. Bu kez ona “Bak oğlum sevdin ve aldın geldin. Sen bu kızı mağdur edersen sana babalık hakkımı helal etmem” dedim.
Düğününü bir kuruş borç almadan yaptım. Oğlum askere gitti geldi. İzmir’de bir kuyumcudan iş teklifi aldı.
Benden izin istedi, orada çalışabilir miyim, diye... Hayır dememe rağmen, dinlemedi gitti. Şu anda 7 yaşında torunum var... Torunumum annesi çok iyi, sadakatli, efendi ve kibardır.
Ancak oğlum kuyumcuda işe başladıktan sonra orada ekonomik durumu iyi olan bir kadın bulmuş.
6 aydır onunla yaşıyor.
Bize de “onları gönderin, ben ayrılmak istiyorum” diyor.
Severek kaçırıp getirdiği kızdan, 7 yıl sonra o dünyalar güzeli kız evladına rağmen ayrılmak istiyor. Biz de ailecek direniyoruz, ama yanlış mı yapıyoruz bilmiyorum. Tabii ki evlenmek gibi ayrılık da doğal biliyorum.
Ama eşi de ayrılmak istemiyor.
Hadi severek kaçırdığın kızdan 7 yıl sora bıktın diyelim, peki torunumun psikolojisi ne olacak?
Hadi torunu da geçtim, bir evlat annesini, babasını da mı görmezlikten gelir, anlamıyorum. Şu anda çok karmakarışık duygular içindeyim. Acil cevap yazarsan sevinirim, saygılarımla.
◊ Rumuz: Erkek evlat
Sevgili okurum, insanların artık sadakat duygusuna, sevgi anlayışına akıl erdirmek mümkün görünmüyor. Erkek evlat ya da kız evlat hiç fark etmiyor. Şimdiki gençler birine gönül verdiler mi, gözleri hiçbir şey görmüyor. Birini seviyorlar ve sanki bir anda bütün dünyaları o oluyor. Ne anne baba, ne evlat, ne bir zamanlar yere göğe koyamadıkları eşleri, artık anlam taşıyor. Büyüklerini kırmayı da, evlatlarının psikolojisini altüst etmeyi de göze alıyorlar. Bu yeni sevgili sanki büyülüyor onları. Ama gördüğüm kadarıyla, bir süre sonra bu aşk da sönüp gidiyor. Bazen pişman olup geri dönüyorlar ya da yeni bir sevgiliye yöneliyorlar.
Bana kalırsa siz anne baba olarak evladınıza her türlü imkanı tanımışsınız. Onun için en iyisini yapmışsınız, kendinizi asla suçlamayın. Oğlunuz ne kadar “onları evden yolla” dese de siz vicdanınızın sesini dinleyin, size kız evlat olmuş gelininize ve günahsız masum torununuza sahip çıkın. Oğlunuz boşansa bile, bu konuda vicdanınızı dinleyin.
Ben umut ediyorum ki, o kadın oğlunuzdan bıkınca, onu kapı dışarı edecektir ve o da evine, eşine geri dönecektir...
Karne başarının tek ölçütü değildir
Bu hafta eğitim-öğretim döneminin birinci yarısı sona erecek ve çocuklarımız ara yıl karnesi alıp 15 günlük tatile çıkacaklar. Velilerden karneleri nasıl değerlendirmeliyiz diye mektuplar alıyorum. “Kötü bir karneye ceza verilmeli mi” diye soruyorlar...
Ben de tatile girmeden önce bu konuda bir uzmanın görüşlerine yer vererek, okurlarımın endişelerini gidermek istedim.
Rehberlik Danışmanı Özde Gül Şen, öğrencilerin verimli ve eğlenceli bir yarıyıl geçirmeleri için velilere tavsiyelerde bulundu.
Şen, “Süreklilik gerektiren öğrenme eylemi, tekrarlanarak pekişir. Ancak çocuğunuzun sürekli ders çalışmasını beklemek doğru olmaz.
Hazırlanan programa göre yarıyıl ödevlerini, kitap okuma saatini, eğlenceye ayıracağı zamanı ayarlamak ve o programa göre ilerlemek çocuğun motivasyonuna çok yardımcı olacaktır” dedi.
Değerli uzman, karne hediyesi olarak verilen sözlerin, gerçekleştirilmesi zor olan şeyler olmaması gerektiğini belirterek, “Çocuklara vaat edilen pahalı ödüller, başarı ile ölçülmemelidir. Çocukların beklentisi pahalı ödüller olmamalıdır” şeklinde konuştu. Aile ile birlikte eğlenceli bir şekilde geçirilecek sportif faaliyetlerin, çocuk için arınma etkisi yaratacağını da hatırlattı.
Aslında sadece karne notlarına bakarak çocukların başarı potansiyelini değerlendirmek mümkün değildir. Bu yüzden başarının tek ölçütünün karneler olmadığını vurgulayan Şen, “Karne çocukların geçmiş oldukları sınavlar için bir akademik başarı sonucudur fakat çocukların gerçek potansiyel ve yetenekleri bununla sınırlı değildir. Bu nedenle karne notları ölçü değildir. Çocukların kötü notlar yüzünden cezalandırılması çok yanlıştır.
Gelişim döneminde olan çocuklarımız gün geçtikçe gelişen zihinsel faaliyetleri ile ileriki dönemlerde birçok etkinlikte ve derste başarı gösterebileceklerdir.
Çocuklardan kapasitelerinin üzerinde üstün çabalar beklemenin onlar adına özgüven kırıcı olacağını unutmamak gerekir” diye konuştu.
Paylaş