Merhametten sınıfta kaldık

4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’ydü... Ya da Hayvan Hakları Günü. Ne fark eder? Boşuna ilan edilmiş bir gün! 1931’den beri her yıl tüm dünyada hayvanlarla ilgili türlü etkinlikler yapılıyor olsa da, bana göre hiçbir şey değişmiyor. Bu benim kötümser yaklaşımım değil, peş peşe yaşanan acı olaylar ve vahşetin gözler önüne serdiği bir gerçek!

Haberin Devamı

Eski dönemlerle insanların hayvanlara bakış açısı farklıydı. Önceleri onları gıda, giyim ya da ulaşım için kullanıyorlardı. Zamanla onlara şefkat göstermeye, onları evcilleştirmeye ve onlarla dostluklar kurmaya başladılar.
Kurulan bu sıcak ilişki insanların, hayvanların korunması konusunda birlikte hareket etmeleri fikrini doğurdu. İnsanlar arasında hayvan sevenler gittikçe çoğaldı. Bu insanların amaçları hayvanları korumaktı.
Bu düşünceye sahip hayvan sevenler ilk kez İngiltere’de 1822 yılında bir araya geldi. Hayvanları korumak, insanların hayvanlara iyi davranmalarını ve hayvanların daha iyi koşullarda beslenme ve korunmalarını sağlamak amacıyla Hayvanları Koruma Birliği’ni kurdular. Bu hareket tüm dünyaya yayıldı.
Yurdumuzda Hayvanları Koruma Derneği’nin 1908 yılında kurulmasıyla sistemli ve düzenli olarak hayvan sorunlarıyla ilgilenildi. Dernekler kuruldu, konunun önemi anlaşıldı. Aynı amaçlı dernekler birleşerek Hollanda’nın başkenti Lahey’de Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu’nu oluşturdu. 1931 yılında toplanan bu kuruluş 4 Ekim’i Hayvanları Koruma Günü ilan etti.

SOKAKLAR BİZDEN ÇOK ONLARINDIR

Buraya kadar Hayvan Hakları Günü’nün tarihçesini paylaştık; insanların yıllardır hayvanlara yapılan eziyetin durdurulması için mücadele verdiğini hatırlattık. Ama bana sorarsanız, hayvan hakları konusunda bir adım ileri gidilmiş değil. Her şeyden önce hayvanların da Yaradan tarafından özene bezene yaratıldığını, onların da duyguları, zekaları, yaşama tutunma içgüdüleri olduğunu unutmamamız lazım.
Ve her zaman tekrarladığım gibi, her ne kadar komşu teyze “Alın bu hayvanları buradan” diye şikayetçi olsa da, aslında bu sokaklar, bu bahçeler bizden çok hayvanlarındır.
Çünkü biz onların doğal ortamlarını bozduk, yaşam alanlarını işgal ettik, yaşadıkları ormanları, tarlaları, bağ ve bahçeleri yok edip beton yığınları haline getirdik. Onlara yaşayacak yer bırakmadığımız gibi, yaşam hakkı da tanımıyoruz.

SON 5 AYDA 1444 HAYVAN ZULÜM GÖRDÜ

Çok sevgili Melis Alphan, 1 Ekim’deki yazısında “Kızılderili’nin bilgeliği yok bizde” başlıklı bir yazı yazmış. Kendisine hem kendim hem de tüm hayvanseverler adına çok teşekkür ediyorum. Söylemek istediğim hemen her şeyi yazmış köşesine.
Kızılderili bilge şef Seattle, Beyaz Saray’a 1854’te yazdığı mektupta “Hayvan olmazsa insan nedir? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlıktan ölür” demiş.
Ben buna “İnsanoğlu dostluk duygusundan yoksun kalır, sevginin anlamını kavrayamaz” diye ekliyorum.
Ama insanlar hâlâ onları yok etmek, ezmek, ırzına geçmek, parçalamak ve bir de üstüne üstlük denek olarak kullanmak hakkını buluyor kendinde.
Melis kardeşimin yazdığına göre, son 5 ayda 1444 hayvanın zulüm ve işkence gördüğü, 2769 hayvanın özgürlüğünün kısıtlandığı, binlercesinin ise son günlerde de şahit olduğumuz gibi çeşitli şekillerde öldürüldüğü belirlenmiş.
Pek çok belediye, ayak altından kalksın, şikayetlere neden olmasın diye binlerce kedi ve köpeği, yaşamaları mümkün olmayacak, şehirden kilometrelerce uzaktaki ormanlara, çöplüklere attırıyor. Tabii bunun nedeni de asla hayvanlarla bir arada yaşamaya katlanamayan sevgisiz ve merhametsiz insanlar.
Oysa ki o beğenmedikleri hayvan, nedensiz kimseye saldırmaz, hele işkence nedir bilmez. İşkence insanoğluna ait bir davranıştır.
Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Üniversitesi’nden bir nöroloji uzmanının, insanlara alışık bir köpeği bıçaklayarak öldürdüğü haberi çıktı gazetelerde. Çevrede pek çok kişi de bu olaya tanık olmuş.
Kendimizi, sağlığımızı emanet ettiğimiz bir doktor böyle davranabiliyorsa, vah halimize...
Ve geçen hafta...
Bu ülkede sosyal yardımlaşma konusunda en üst sırada olan şehrimiz Kayseri’dir, yardımlaşma da “merhamet” demektir.
Fakat hayvanlar söz konusu olunca, Kayseri “merhamet”ten sınıfta kalmıştır!
Kayseri’de henüz tam olarak aydınlatılamayan bir katliamda yaklaşık 800 masum hayvan öldürülmüştür.
Geçtiğimiz gün arabanın arkasına bağlanarak sürüklenen kangalla ilgili çıkan “para cezası” kararı da, yasaların bu vahşeti önleyebilme konusunda caydırıcı olmadığını bir kez daha göstermiştir.

KÜRK VAHŞETİNE ORTAK OLMAYIN

15 Ekim 1978’de Paris UNESCO evinde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ilk maddesi “Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler” der. Akabinde “Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır” denir. Bu iki maddeyi benimsememiz, doğal yaşamın bir bütün olduğunu ve en küçük halkasının yok olması halinde ne gibi bedeller ödeyeceğimizin farkına varmamız şart.
Ve tabii bir de sözünü etmeden geçemeyeceğim kürk felaketi var. Gerçek kürk ve deri kullanımı, bu işten para kazanan tacirleri güçlendirmek anlamına geliyor. Her yıl milyonlarca hayvan, kürkleri için akıl almaz yöntemlerle öldürülüyor (boyun kırma, diri diri soyulma)...
Bu insanlar, katlettikleri hayvanların da kendileri gibi yavruları olan, yaşamak ve türünü devam ettirmek için uğraşan canlılar olduğunu görmezden geliyorlar. Ve bu kürkleri giyenler, bu vahşetten çoğunlukla habersizler. Daha kötüsü biliyor ama umursamıyorlar.
Ne olur unutulmaya yüz tutan merhamet duygusunu bir an önce hatırlayın, tüm hayvanlara sevgi ve merhametle yaklaşın, yaşanan acıları görmezden gelmeyin.

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları