Paylaş
Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanlar haddi hesabı aşmıştı. İngiliz generalinin ‘Gelibolu’daki kanlı muharebeler, Türk ordusunun çiçeklerini tüketmiştir’ tespiti boşa değildi.
Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen, Çanakkale bir türlü doymak bilmiyordu.
O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış, normal bir hadise haline gelmişti.
O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı, kara günlerdi.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı ordusunda insan kaybı öyle bir noktaya varmıştı ki Harbiye Nezareti, harp bütün hızıyla sürerken, askerleri birkaç günlüğüne de olsa, memleket iznine göndermeye gayret etmişti.
Çünkü harpte gün geçtikçe daha da artan kayıplar, nüfusun tükenmekte olduğu korkusunu doğurmuş ve savaşan askerler memleketlerine nüfusu çoğaltmak amacıyla gönderilmişlerdi.
Çanakkale Savaşı sırasında, İtilaf Devletleri’nin Nisan 1915’ten itibaren kara çıkartmasına başlamalarıyla birlikte cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç hâsıl olunca Sultan V. Mehmed Reşad 14 Mayıs 1331’de (27 Mayıs 1915) bir irade (emir) yayınlayarak, Askeri Mükellefiyet Kanunu’nda değişiklik yapmak ve lise talebelerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştı.
Sultan Reşad, yayınladığı iradede, “kâtib-i sultaniye 10. sınıfa devam edenlere dair” başlıklı fıkra da geçici bir düzenleme yapma yoluna gitmişti. Bu düzenlemeye göre, “geçici kanunun 42 maddesine muayene sonucunda sultani mekteplerinin onuncu sınıflarında bulunanlar da sözü edilen hizmet hakkına nail olacaklardır” denmiştir.
Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlayarak, 18 yaşındakilerin henüz askerlik hizmetine çağrılmamışları ile bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından 15 ila 19 yaş arasındaki müsait bulunanların da kıtalara teslim olmalarını istemişti.
Bu çağrı üzerine, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla ve Konya’nın, tahsillerinin ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla ifa etmek azim ve inancıyla silâhaltına koşacaklardı.
Ekseriyeti 15 ila 19 yaşında olan bu genç bahadırların, analarının bu kınalı kuzularının, cepheye katılımları anısına Anadolu’da yakılan meşhur “Hey Onbeşli Onbeşli” adlı türküde de söz konusu durum çok acı ve dramatik bir dille anlatılmıştır. Burada sözü edilen “15’liler” 1315 doğumlulardır. Türküde, bu 1315’li gençlerden şöyle bahsediliyordu:
“Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yârim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi on yediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü, koyup da gidemiyom”
İşte “Hey onbeşli onbeşli.” türküsünün gerçek
öyküsüdür bu.
Nesil Yayınları’ndan çıkan “Mahşerin İrfan Ordusu: Okuldan Çanakkale”ye kitabından alıntıdır.
Paylaş