Hayvanları sevmeyen kimseyi sevemez

Geçen haftaki "Bir köpeğin ağzından" yazınızdan son derece etkilendim ve ben de olayların içindeki gönüllü bir gözlemci ve araştırmacı olarak bazı fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

M. Gandi’nin bir sözü hep aklımda: "Bir toplumun ahlakı, kültürü, toplumsal statüsü ve değerleri, o milletin hayvanına davranışından bellidir!"

5 gün önce 7 köpek

2 gün önce 6 bebek köpek

1 gün önce 5 bebek köpek...

Hiç mi korkmuyorlar bu vicdansızlar? 2004 yılında Anayasa’mızda 5199 no’lu Hayvan Hakları Kanunu uygun görülüp oybirliği ile kabul edildi. Ne yazık ki istismar edilebilmesi son derece kolay olan bu kanun, sessiz, dilsiz, çaresiz sokaktaki mazlum canlar adına, yetkililerce uygulanılmaya konulamadı. Kanun o kadar esnek, eksik çıktı ki, hayvanlar üzerinden rant sağlanabilen birçok yan meslek dalı da bir anda oluşuverdi...

AB uyum sürecinde; bilinmeyenlerle yapılan hayvan ticareti ve bilinmeyenlerden kontrolsüz gelen karton kutulardaki hayvanlar mı desek? Çin’e gönderilip de sonradan ucuz deri çanta ve ayakkabı olarak geri dönen, mahallerimizin eski Karabaş’ları mı desek! Bazı şirketler, belediyelere ilaç satabilirken, sokak hayvanlarını kelle başı para karşılığı usulsüzce toplayıp, bir bilinmeyene götürme ve para kazanma imkanı yakaladılar.

Bir de rant peşindeki kontrol edilemeyen dernekler var! Şerefiyle çalışan, bu işe baş koymuş dernekler yok mu? Elbette var, ama diğerleri bunların onurlu çalışmalarını da engellemekte. Toplum olarak hayvan katilleri, hayvan tecavüzcüleri, hayvanların üstünden para kazanan rantçılarla mücadele etmemiz gerekiyor.

"Köpek havladı uyuyamadım, zabıtayı aradım, geldiler ve sükunet!" Ya da vatandaş insaniyet namına bir sokak hayvanını muhtaç gördüğünde, belki bir yetkili gelir de tedavi eder düşüncesiyle de arayabilir. Yetkili gelir ama yetkisiz sıradan bir işçidir gelen, veteriner değildir ki! Nihayetinde basar iğneyi! Şikayetleriniz, hayvanları ihbar edişleriniz, bilin ki hep birilerine para kazandırmakta ve o hayvanları mutlak bir ölüme göndermekte...

Yurtdışında hemen her evde var olan hayvanlar, ailelerin mutluluk kaynağıdır... Ama ülkemizde, hayvan seven herkes deli, kadınsa evde kalmış, erkekse işsiz, özürlü görülür. Bu çağdaşlaşma yolunda ilerlemeye çalışan bir ülkenin ayıbı. Afet sonrası kurtarmada, narkotiğe yardımda, Alzheimer gibi bazı hastalıkların sevgiyle tedavisinde, görme ve işitme engelli insana yardımda en sıkı dostumuz onlar değil midir? Onlar ordumuz için vatanı bekler sınırlarda... Onlar polis ve gece bekçileriyle gece nöbeti tutar. Tüm hırsız-uğursuzları bir bakışta anlayan bu canlıların bekledikleri tek karşılık ise sadece bir lokma ekmek ve başlarının okşanmasıdır.

Çağdaş ülkemizde verilen değer ise, zehirli iğne, zehirli et, ardından yakma... Yaşam hakkı bitki örtüsü, hayvanı ve insanıyla hepimize sunulmuştur. Yaşam hakkına saygı duymayan, sadece bu hakkın kendine sunulduğunu düşünen kırsal yaşamını unutan insanoğludur. Kanunu çıkaranlardan ve sunanlardan ricamız; en azından hayvan katliamları yaptıklarında yerel belediyelere ceza verip örnek oluşturmaları, kanunun işlediğini göstermeleri ve halkı bilinçlendirmeleri...

Belediyelerin ne yazık ki ödenek durumundan dolayı gerçekleştiremediği tüm insani yardımları bizler gönüllü olarak yapabiliyoruz. Bu arada "Neden insan değil de hayvan" diye soranlara verecek cevabım şu: Zaten bu insani duyguları içinde taşıyan herkes ve şahsım, önce insana, hastaya, yaşlıya, özürlüye yardımdan sonra bu mertebeye atlamıştır. Ve soruyu soranlara ben de "Bugüne kadar dünya için, insan için siz ne yaptınız" diye soracağım? Yoksa sadece kalbi olan acizleri mi yok ettiniz?

n Berra ÖZBEY / Ankara

Gönüllü İnsan-Hayvan-

Doğa Sever


Yaptığı haksızlığı ölerek ona ödeteceğim

Ablacığım, sana içimi dökmek istiyorum, yoksa bu dert beni öldürecek. Ben deliler gibi aşık bir genç kadınım. Önceleri her şey çok güzeldi, daha sonra Doğu’ya çalışmaya gitti. Ben ise ailem yanımda da olsa kendimi çok yalnız hissediyorum. Ona olan sevgimin büyüklüğünden haberi yok. Bir yandan da bu imkansız bir aşk; canım acıyor.

Kendimi öldüreceğim günün kararını bile verdim. Bu ay içinde buraya gelecek ve bir gün de olsa onu doya doya göreceğim. Daha sonra kafama kurşunu sıkacağım. Şu an bile sana bunları yazarken nefes alamıyorum. Geçmişimde yaptığım bir hata yüzünden beni öyle yaraladı ki; hep bunu yüzüme vurdu. Hiç suçum olmadığı halde başkalarının sözüne inandı. Beni suçladı, bir kadının kaldıramayacağı laflar etti.

Yine de onu çok seviyorum. Kimse beni anlamıyor, bari sen anla ablacığım. 22 yaşındayım, ben de hayattan bu kadar erken gitmek istemem, ama çarem yok. Ben de istemez miydim yuvam olsun, ondan bir yavrum olsun? O bana çok çektirdi, benim de ona vereceğim en büyük acı, onu hayat boyu bensiz bırakmak olacak. Ona gönül hakkımı helal etmiyorum. Lütfen bu yazımı yayınlar mısın?

n RUMUZ: SEVDA


Ah benim güzel kızım, saf kızım... Sen kendini öldüreceksin, hayatının baharında hiçbir şey yaşamadan yok olup gideceksin, o da ömür boyu acını yaşayacak, seni unutamayacak ve kahrolacak, öyle mi? Belki birkaç ay gerçekten üzülür, ama sonra hayatına devam eder. Hatta gider bir başka kız bulur, onunla evlenir, çoluk çocuğa karışır...

Kız çocuğu olursa belki senin adını verir ona ya da vermez bile... Sen öldüğünle kalırsın. Hem ailene hem de kendine karşı haksızlık yapmış olursun. Üstelik de çok büyük günah işlersin, yazık olur. Her şeyden önce, başkalarına inanıp sana inanmayan bu adamı bu kadar sevmek doğru mu, bunu bir sorgula istersen...
Yazarın Tüm Yazıları