Sayın Güzin Abla, bizim de bir ailemiz olduğu gerçeği hep göz ardı mı edilecek? Ben bir polis olarak bazı sorunlarımızı dile getirmek istiyorum. Belki inanmazsınız ama gerçek; günde en az 16 saat görev yapıyorum, hafta sonu izni kullanmıyorum. Senelik izin haricinde görev istirahatı, bayram izni, hafta sonu izni diye bir iznimiz yok. Resmi yazışmalarda belirleniyorsa da böyle bir izin kullanmıyoruz. İçişleri Bakanımız, bir genelge yayınlamış, Avrupa Birliği süreci ve insan hakları kapsamında polisin günde 8 saatten fazla çalıştırılmaması, hatta haftalık azami görev süresi bildirilmiş. Emirleri eleştirmek için söylemiyorum ama görev yoğunluğu yüzünden bu emri uygulamak imkansız. Bunu uygulamak atomu parçalamaya benzer. Yeni yasalar ve diğer uygulamalarla toplumda suç potansiyeli arttı, cezaların caydırıcı yönü de olmadığı için, mağdur insanların bizlere ihtiyacı devamlı çoğalıyor. Bunun yanında sabit bekleme yapılarak korunan kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar, büyük ve yabancı ortaklı şirketler, maçlar, okullar arası müsabakalar, konser, tiyatro, miting, konferans, şenlikler gibi görevler var. Bir de başka kamu kurumunun yapmakla görevli olduğu, ancak bu tür görevlerini valilik veya kaymakamlık vasıtasıyla bize havale ettirip üstlenmek zorunda olduğumuz işler var. Örneğin çoğu kurulun sekreterlik görevi, jandarma ve turizm, kültür il planlama koordinasyon vb. müdürlüklerin bazı asli görevleri. Kaymakam bir arkadaşıma kaymakamlık kursunda söylenen ‘‘Bir evrak geldi, çok zahmetli, birçok kurumu ilgilendiriyor ve hangi kuruma göndereceğini bilemiyorsun. O zaman gönder emniyet müdürlüğüne, onlar gereğini yapar, üstelik evrakın akıbeti ile ilgili rahatlıkla hesap sorabilirsin’’ sözleri, anlatmak istediğime iyi bir örnek sanırım. Polis Akademisi'nde yapılan bir araştırmaya göre, polislerin diğer devlet memurlarıyla aynı haklara sahip olduğunda alacağı maaş 5 milyara yakın olacak neredeyse... Fakat bize fazla çalışma mesai tazminatı olarak toplam 150 milyon maaşın içerisinde verilip, süresi gözetilmeksizin sınırsız görev yaptırılmakta. Bizlerin aldığı bu ücreti başka kuruluşlarda görevli memur 5-10 saatlik ek çalışma ücretiyle alırken, bizler ancak bir aylık sınırsız mesai sonrası toplam olarak alabilmekteyiz. Bunun eşitlik ilkesiyle bir alakası var mıdır?
Diğer kamu görevlilerinin aldığı ikramiye, ders ücreti, elbise parası, tazminatlar, kurumunun döner sermayesinden aldığı ücretler, bizim aldığımız ücretin çok üzerinde.
Tüm bunların yanında bizlerle beraber eşimiz, çocuğumuz, anne ve babamız cezalandırılmakta; ailevi görevlerimizi yerine getirememekteyiz. Ailelerimizle ilgilenemediğimiz gibi diğer insani ihtiyaçlarını da gideremiyoruz. Yeri geldiğinde en yakın hayat arkadaşımız olan eşlerimiz bile bizi anlamıyor. Psikolojik durumlarımızın ne halde olabileceğini sanırım anlayabilirsiniz.
Biz sadece ve sadece insan gibi yaşamak istiyoruz. Mesleğe girmeden önce bize söylenen ancak mantıksal olarak o an anlam veremediğim ‘‘Cenazen olur gidemezsin. Düğünün, derneğin, bayramın olur gidemezsin, katılamazsın.’’ sözlerini şimdi çok iyi anlıyorum. Bu olayları tek tek defalarca yaşadım ve yaşamaya devam da edeceğim.
Lütfen bizim de insan olduğumuz, bizim de, ailelerimizin de maddi ve manevi ihtiyaçları olduğu göz ardı edilmesin. İnanın tüm bunları kendim için değil, ufacık oğlum için istiyorum. Onun günahı benim oğlum olmak mı?
‘‘Şartlarınızı biliyoruz, en yakın zamanda iyileştireceğiz’’ gibi açıklamaları senelerdir dinliyoruz! Sanık hakları ve şüpheli hakları, insan hakları yönünden örnek uygulamalara başladığımız günümüzde maruz kaldığımız uygulamaların insan haklarıyla bir ilgisi var mı? Biz de ailelerimiz de insan gibi yaşamak ve bazı haklara sahip olmak istiyoruz. Lütfen!...
Değerli polis okurum. Bir yıl kadar önce arabam çalındığında, sizlerden birkaçınızla sık sık görüşmek fırsatı bulmuştum. Bu arada onlar da tıpkı senin gibi bana dert yanmış, polis teşkilatının suçlu oranına karşılık personel olarak yetersiz kaldığını, bu nedenle geceli gündüzlü, mesai saati gözetmeksizin çalışmak zorunda olduklarını anlatmışlardı.
Ve tıpkı sizin gibi, bu yetersizliğinizi bilmeyen halkımızın neden hırsızlık olaylarının arttığına, neden polisin hırsızları hemen yakalamadığına (tıpkı o sırada mağdur durumda olan benim gibi), neden polisin şıp diye hırsızın ensesine yapışmadığına akıl erdiremediğini belirtmişlerdi. Bütün bunlara karşılık bir de burada anlattığınız gibi ücret yetersizliği ve tatminsizliği de ortaya çıkınca, insan gerçekten derin derin düşünmek zorunda kalıyor. Ve dertlerinize ne yazık ki bir çözüm getirebilecek gücüm olmasa da, hiç değilse kamuoyunu bilgilendirmek, bir anlamda sözcünüz olmak istedim. Belki birlikte sesimizi birilerine duyururuz. Kimbilir?