Aklım almıyor ne zaman son bulacak bu acımasızlık?
Anne ve baba arasındaki kavgalar çocuklara yansır ve neden anne-baba ölürken çocuklarını da öldürmek zorundadır. Adana’da öldürülen Ö. Volkan Akbaba, Serkan Akbaba; ikisi de benim arkadaşlarımdı ve ikisi de hayat dolu insanlardı. Neden onlar da ölmek zorundaydılar?
Biz polis çocukları babalarımızın ya da annelerimizin gün boyu yaşadıkları sıkıntıları neden yaşamak zorundayız? İlla bizde mi kafamıza silah sıkalım. Aile emniyettense olan çocuklara oluyor. Dışarıda bir olay olur; baba polis ya, gider tutuklamaya. Tutuklayamaz, çünkü tutuklaması gereken kişinin mutlaka bulunduğu ilde yüksek yerlerden bir akrabası vardır. Bunun faturası kime çıkacak? Polis baba bunu kime yansıtacak? Tabii ki evdeki eşine ve çocuklarına. Çünkü onlara gücü yeter; ne de olsa onların önemli mevkilerde bir tanıdığı yoktur.
Ya gelir anneye eziyet eder; ya da çocuk okulda zayıf almıştır... İşte suçlu hazır, yargısız infaz da.
Canım çok yandı, çünkü Volkan’la çocukluğumuz bir geçti. Onun yoktan yere ölümünün haberini aldım.
Bunun üzerine annemleri arayarak, "Bu silahı kullanamıyorsanız taşımayın ya da bu mesleği yapmayın" dedim. Bütün hıncımı onlardan almaya kalktım, ama alamadım. Size yazmak daha doğru diye düşündüm. Diğer köşe yazarlarına da gönderip, bu konudaki fikirlerini almak istedim. Sizce bu önemsiz bir konu mu? Eğer öyleyse insan olduğum için isyan edeceğim. Canım hálá çok yanıyor. Kime isyan edeyim?
RUMUZ: UMUT
İsyanını çok iyi anlıyorum sevgili çocuğum. Ülkemizde özellikle son yıllarda emniyet mensubu, polis gibi mesleklere sahip olmak giderek zorlaşıyor. Arabamın çalındığı dönemde onlarla sık sık görüşme imkanım olmuştu. Bana özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde suçlularla mücadele etmenin zorluklarını anlatmışlardı. Ne kadar dertli olduklarını görmüş ve onlara içtenlikle hak vermiştim.
Bu zorluklar işte onları zaman zaman bunalıma sürüklüyorsa, pek de haksız sayılmazlar. Ama bu bunalım ocakları söndürecek düzeye gelmemeli elbette. Evlatlarını, eşlerini katletmeye vardırmamalı onları. Bu nedenle her bölge müdürlüğünde, gidip içlerini dökebilecekleri bir psikolojik danışman bulundurmanın gerekliliğine inanıyorum.
Ona neler söyleyeceğimi unuttum
Merhaba Güzin Abla, uzun zamandır hoşlandığım bir kız var. Hafta sonları bir dükkanda çalışıyor. Ben de zaten sırf onu görebilmek için o dükkana gidiyorum. Göz göze geliyoruz. Ona bir şey söyleyemiyorum. Yalnızca bakmakla yetiniyorum. Kendi kendime, "Artık söylemenin zamanı geldi de geçiyor" dedim. Düşünüp söyleyeceklerimi yazdım ve ezberledim.
"Sana bir şey söylemek istiyorum, ama kızma olur mu? Çok hoş ve güzelsin. Senden etkilendim. Evli veya nişanlıysan, ya da erkek arkadaşın varsa kusuruma bakma. Seni bir daha rahatsız etmem. Ben ciddiyim. Senden hoşlanıyorum. Eğer kabul edersen bir yerlerde buluşup, tanışalım mı" şeklinde bir şeylerdi.
Yaklaşık bir ay önce, yine her zamanki gibi onu görmeye gittim ve yaklaşıp bunları söylemek istedim. Ama heyecandan ezberlediğim sözleri unuttum. Ve ona "Merhaba evli misin" diye sordum doğrudan. O, "Hayır" dedi. "Bir yerde buluşalım mı" diye sorduğumda da "Tabii ki hayır" dedi. Sonra ben ne söyleyeceğimi şaşırdım; dükkandan çıktım. Bütün gün kendimi suçladım. Kimseyle görüşmedim, derdimi de kimseye açamadım.
Düşünüp kendimi affettirmenin yollarını aradım. Aklıma gül yollamak geldi. İsmini yazdım ve özür diledim; bir de telefon numaramı ekledim karta. Ama artık çalıştığı dükkana da gidemiyorum. Ne olup bittiğini de bilmiyorum. Ama onu unutamıyorum. Sizce gül yollamakla doğru mu yaptım?
SELLO_1106/ HOLLANDA
Evet, güzel bir jest yapmışsın. Çiçekten hoşlanmayan kadın var mı bu dünyada? Ama telefonunu da eklediğin halde seni aramadığına göre, artık yapılacak pek bir şey kalmamış. İsteseydi seni arardı. Demek ki ilginden pek hoşlanmamış.
Son bir kez dükkana gidip, ona gönderdiğin gülü alıp almadığını sor istersen. Ama olumlu bir tavırla karşılaşmazsan, sakın ısrar etme. Yenilgiyi kabul et oğlum. Başka çare yok.
Beni 34 günlükken bırakıp giden annemi arıyorum
Sevgili Güzin Abla, yıllardır köşeni takip ediyorum. Benim de desteğini beklediğim bir sorunum var. 28 yaşında genç bir kızım. Daha 34 günlükken annem, beni babaanneme bırakıp gitmiş. Bu yaşa geldim, hálá da annemden bir haber yok. Ben yıllardır onu arıyorum. Şimdi düşündüm, kim bilir, belki o da senin köşenin takipçisidir. Eğer bu yazdıklarımı okursa belki bana ulaşır dedim. Adım Burçin Özuygur; 11 ağustos 1978’de İstanbul’da doğmuşum. Babamın adı Erdal. Erkek doğsaymışım adımı Timuçin koyacaklarmış. Belki beni bundan hatırlarsın anne.
BURÇİN, burcin_00@mynet.com
Sanırım babamın beni 3 yaşındayken bırakıp gitmiş ve bir daha da hiç aramamış olmasından dolayı, hep erkekler çocuklarını terk eder diye düşünürdüm. Bir annenin evladını terk etmesi, onu hiç arayıp sormaması mümkün mü? Annelik içgüdüsüne, annelik olgusuna karşı bir şey bu. Oysa son zamanlarda seninki gibi sorunlarla sıklıkla karşılaşır oldum.
Kadınları buna iteleyen nedenleri tahmin etsem de, aklım almıyor. Bir anne çocuğunun büyüdüğünü görmeden nasıl yaşayabilir? Umarım annen bu içler acısı çağrını görür de, seni bulur. Umarım seni aramamasının haklı bir nedeni vardır.