Sizlerden beni bağışlamanızı diliyorum, sevgili okurlarım. Aşağıda okuyacağınız satırları aslında utanarak ve çekinerek paylaşıyorum sizlerle.
Beni bilirsiniz, köşemde kendimi anlatmak, kendimi övmek ya da okurlarımın bana gönderdikleri sevgi ve övgü dolu mektupları yayınlamak, özel yaşamımdan söz etmekten pek de hoşlandığım söylenemez. Bunca yıldır sadece annemin hastalığı, kızımın evliliği, torunumun doğumu dışında sizleri kendi özel konularımla meşgul etmeyi hiç düşünmedim.
Ama geçen hafta 25 yıllık yakın komşum, sevgili dostumun başından geçen çok ciddi ameliyat nedeniyle, yaşadığım uzun ve sıkıntılı günleri, endişeleri ve ameliyatı gerçekleştiren cerrahın başarısını, yakından izlediğim; biraz da siz okurlarımın her şeyi kafanıza takıp, dert edindiğinizi bildiğim için, bir örnek olarak sizlerle paylaşmak istemiştim.
İşte bu yazım nedeniyle, sevgili komşum Asuman’ın aynı zamanda sıkı birer okurum olan yakınları, o kadar mütehassis olmuşlar ki, bana bir mektup yolladılar. Aileyi temsilen bana yazan ‘Ben de bir okurunum ve bunu yayınlamalısın, çünkü bu da bir okur mektubudur. Bir kenara atamazsın’, diyen Erenköy Kız Lisesi Emekli Müdiresi Çiğdem Aktuna’yı, ki o komşumun eşinin ablası, kıramadım. Beni bağışlayacağınızı, anlayış göstereceğinizi umuyorum.
Bir bakıma da, beni örnek bir komşu olarak niteleyen bu yazı, insanların eski komşuluk ilişkilerini artık tümüyle unutmuş olmalarının, iyi günde, kötü günde hep yanımızda olan o eski komşularımızın artık yok olup gittiğinin, o göklere uzanan bin katlı sitelerde oturanların, birbirini yolda görseler tanımamalarının bir sonucu. Komşuluk ilişkileri o kadar değişti ki. Artık bunlar yadırganıyor.
Oysa ben böyle bir aileden geldim, beni böyle yetiştirdiler. Ben de kızımı böyle yetiştirdim. Anneannem bana ‘ Kızım komşun açsa, sen ona yardım etmiyorsan, istediğin kadar ibadet et, Allah katında hiç değeri yoktur’ derdi. Ben bu düşüncelerle büyütüldüm. Belki de artık unutulmuş bu değerler insanları şaşırtıyor. Ama ben Güzin Abla’nın kızıyım!
Bu vesileyle, belki benim sadece sizlerin dert ablanız olmadığımı, çevreme de aynı sevgiyle sarıldığımı, zaten böyle bir yapıya sahip olmasam, Güzin Abla’nın bu zor görevini sürdüremeyeceğimi, bir anlamda sizlerle bir kez daha paylaşmış oldum.
Bu yılbaşı gününde, belki beklediğiniz tarzda bir yazı döşenemedim ama bir okurumun ısrarlı dileğini yerine getirdim. Bunun için tekrar hoşgörünüze sığınıyorum.
Hepinize yaşam sevinciyle dolu, sağlıklı, mutlu, huzurlu, dertsiz, sorunsuz bir yeni yıl diliyorum, sevgili okurlarım.
Altın kalpli komşu
Ağır bir beyin ameliyatı geçiren canımız kardeşimiz Asuman için köşende ‘Kardeşim kadar yakın, gerçekte olmayan kardeşimin yerine koyduğum can dostum’ diyorsun.
Acaba bu zor günlerimizde yaptıkların için sarf edilebilecek bir kelime var mıdır? Teşekkür yerine geçebilecek şükran dolu duygularımızı anlatabilecek?.. Sen ki yıllardır okuyucularının dertlerine sabırla çözümler üretip, bıkmadan usanmadan onları yazarsın köşende. Okuyucuların seni o yol gösterici yanınla tanırlar. Gerçek yaşamının tek bir kesidini bile ifadelendirmek tüm bu söylemek istediklerimi anlatabilir mi?
Sevgili Asuman işyerinde rahatsızlanıyor. Hemen Feyza koşuyor elinde tansiyon aleti ile. Asıl sen, öyle bir melek komşusun ki derhal müdahale edilmesi için çırpınıyorsun. Özel bir yerde çekilen beyin MR’ının gecikmesi üzerine bir an önce ele geçirilmesinin mücadelesini nasıl veriyorsun! O an meleklikten sıyrılıp yavrusunu pençeleriyle korumaya kararlı bir ana pars gibisin adeta. Ve başarıyor, bu kez hızla can dostunu hastaneye uçuruyorsun.
Feyza, nasıl bir çırpınmadır bu? Gece hepimiz senin evindeydik. Ağlayarak ‘Bir şey olursa ben nasıl yaşarım?’ diyordun biteviye.
Sen nasıl bir dostsun, arkadaşsın, cansın?..
Ameliyat öncesi tahliller, ameliyat esnası arkadaşlar, yakınlar ve kardeşlerden oluşan elliye yakın kişinin bekleyişi sırasında. Sen, kızın Yonca, ağzında emziğiyle torunun Yasemin bile şans dilemek için oradaydı. Asu’ya minik elleriyle öpücük yolluyordu.
Ve yazdığın gibi o uzun, endişeli bekleyiş saatleri... Gece müjdeyi sevgili doktorumuz Doç. Dr. Zafer Berkman’dan aldık. Yine sen konuşuyor, detayları sen soruyor öğreniyordun. Oradaki ‘İyi olması için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırım; ne gerekirse yaparız’ diyen Feyza’yı anlatmak mümkün değil ki; yaşamak, görmek gerekti.
Sen bir kardeşsin, anasın, vefasın, sevgisin, Feyza’sın...
Günlerce hep oradaydın. Artık eve çıkma zamanı, yine sen varsın. Her zaman olduğu gibi. Bundan sonra da başlayacak zor günlerde hep burada olacaksın, koşacaksın, yoracaksın kendini, o yerinde duramayan halinle. Bu arada annen, kocan, kızın, torunun, okuyucuların, yazıların sırada...
Altın kalpli Feyza, iyilikle dolu o kalbin sen bir şeyler yapmak için çırpınırken, altın ayarı yüce katta kim bilir hangi mertebelere erişiyor. Kızma ne olur. Bunlar methiye değil. Senin için söylenebileceklerin sadece çok az bir kısmını okuyucuların da bilsin istedim. Dileğim tüm insanların da senin gibi sağlam vazgeçilmez dostlara, komşulara sahip olması.
2006’da sana, ailene, yardımına ulaştıklarına, en çaresiz anlarda hastalarına şifa veren o elleri ve yürekleriyle hayata döndüren tanrı görevlileri hekimlere, onları bugünlere hazırlayan eğitimcilere, yürekleri sevgi, vefa ve barış için çarpanlara, ailem, yakınlarım, bizimle bu zorlu günleri paylaşan can arkadaşlara esenlikler diliyorum.