Atatürk aşığı anneannemin öyküsü

Şükrü Küçükşahin’in annesinin vefatı üzerine kaleme aldığı “Annemmmm” yazısından çok etkilendim. Ve neden ben bugüne kadar okurlarıma olağanüstü bir kadın olan anneannemi anlatmadım diye hayıflandım. Annemi, gerçek Güzin Abla’yı, neredeyse benim kadar tanıyorsunuz ama onu doğurup eğiten anneannemi tanımıyorsunuz. Size onun öyküsünü yazmaya karar verdim...

Haberin Devamı

1901, İstanbul doğumluydu anneannem.
Eski bir İstanbul hanımefendisi olan büyükannem ve Osmanlı döneminde maliyede defterdar olan büyükdedem tarafından yetiştirilmişti.
Okuma aşığı bir kadındı. Tutturmuştu “okuyacağım” diye.
Tabii o dönemde kadın çalışmazdı, ancak iyi bir evlilik yapar, çocuklarını yetiştirirdi.
Ama büyükdedem bu dileğini geri çevirmemiş ve ilkokuldan sonra onu Alman mektebine vermişti.
4 yıl okuduğu Alman mektebinden harp çıkınca topluca kapının önüne konmuşlardı.
O yılmamış, bu defa da Fransız sörler okulunun (yani benim okulum olan Notre Dame de Sion’un) o sırada Moda’da bulunan (şimdiki sanat okulu) bölümünde eğitimine devam etmişti.
Fransızcası annem ve benimkimden çok iyiydi.
Ayaklı lügat gibiydi, tercüme yaptığımızda takıldığımız kelimeleri o bize söylerdi.
Fransızca ve Almanca’nın yanı sıra, kendi kendine İngilizce de öğrenmişti.
Alman mektebinde edindiği inanılmaz matematik becerisi, ileride de ona ekmeğini kazandıracaktı.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ead03df018fbb8f89859e5

EŞİNİ 23 YAŞINDAYKEN KAYBETTİ

18 yaşında evlendirildiği, Erenköy’ün varlıklı ailelerinden birinin çocuğu olan eşi, 31 yaşındayken kanserden ölünce, küçük Güzin’i kucağına aldığı gibi baba evine dönmüştü.
O sırada 23 yaşındaydı. Orta halli ailesi ona “çalışmak zorundasın, çocuğuna bakmalısın” demişti.
Büyükannem bu katı tavrı “Bu kadar genç yaşta çok sevdiği bir eşi kaybetmenin getirdiği bunalımı önlemek için yaptık; çalışsın da kendini düşünmesin diye” şeklinde açıklardı.
Eşi öldüğü zaman Nişantaşı’nda oturuyorlardı. Hastane eve çok yakındı. O gece, büyükbabamın hastanedeki odasının ışığının söndüğünü gördüğünde, öldüğünü anlamıştı. Ve o gece, 23 yaşındaki bu gencecik kadının tüm saçları bir anda bembeyaz oluvermişti. Ve bir daha da evlenmedi.
Bir Alman firması olan AEG’de muhasebede çalışmaya başlamıştı.
Kısa zamanda muhasebe müdürü oldu koca fabrikada.
Annemi de o büyüttü, eğitti, beni de... Babasız bir kız çocuğu ve çekip gitmiş bir babanın geride bıraktığı 3 yaşındaki kız torununu da büyüttü o.
Avrupa’da II. Dünya Savaşı çıktığında, subay olan babam halen annemle evliyken, “aman Alman şirketinde çalışan kayınvalidesi var derler, bir sorun çıkar” diyerek yıllarını verdiği AEG’den ayrılmıştı. Uzun zaman işsiz kaldı. Annem o sırada çok gençti, babam gitmişti, ben çok küçüktüm.
Çok zor günler geçiriyorduk.

Haberin Devamı

ONUN SAYESİNDE GAZETECİ OLDUK

Bir gün Yeni İstanbul Gazetesi’nin patronu, çocukluk yıllarındaki komşusu olan Mediha’yı hatırlayıp, yeni kurulan gazetesine, muhasebe bölümünde çalışmak üzere çağırdı.
Hiç unutmam, mutluluktan yatağın üzerine çıkmış, çocuklar gibi zıp zıp zıplamıştı. Ve ölünceye kadar da çalıştı. Çeşitli gazetelerde muhasebe müdürlüğü yaptı.
Annemin, dolayısıyla da benim gazeteci olmamızın da sebebi oldu.
Annem ikinci bir evlilik yaptığında, üvey babam çok iyi bir mimar olsa da ancak çok özel projeleri kabul eden bir adam olduğu için yine hepimize o bakıyordu.
O hep çalıştı, hep çalıştı. Hiçbir zaman kendisini düşünmedi, yılda bir yazlık, bir de kışlık ayakkabı alırdı kendine...
Osmanlı döneminin kadınıydı ama o asıl müthiş bir Atatürk sevdalısıydı. Her 10 Kasım’da dimdik durur, gözlerinde yaşlarla dua ederdi. Bana büyük önderimizi anlatırdı heyecanla...
Hastalanmadan birkaç gün önce, “Heidi’nin Maceraları” adlı bir çocuk kitabını çevirmişti.
Son doğum gününde pek sevdiği kırmızı şarabını içerken yüzü kıpkırmızı kesilmiş, fenalaşmıştı.
Meğer sarılık olmuş. İki ay boyunca hastalıkla mücadele etti.
Bugünün Hepatit B denen mikrobik karaciğer hastalığıydı. Onu kurtaramadık. Öldüğünde 69 yaşındaydı...
O gittiğinde, annemle evimizin direğini kaybeden, annelerini kaybeden iki küçük çocuk gibi kalmıştık.
Nurlar içinde yatsın...

Yazarın Tüm Yazıları