Sevgili Güzin Abla, sizi üniversite yıllarımdan beri takip ederim.
Size yaşadığım ve kimseye de anlatamayacağım bir sorun nedeniyle yazıyorum. Ben 10 yıllık evliyim, eşim benden 12 yaş büyük.
Olgun ve aklı başında bir insan olduğu için onunla evlenmeyi tercih ettim. Ancak şimdi doğru mu yaptım diye kendi kendime soruyorum.
O da benim gibi üniversite mezunu, iyi, mevki sahibi biridir. Yakışıklıdır da.
Bir süreden beri onda birtakım değişikler hissediyordum. Yüzüne vurmuyordum ama beni aldattığını düşünüyordum.
Sonunda bir gün karşıma alıp konuşmak istedim, inkar etmedi. “Evet haklısın bir yanlışlık yaptım ama artık hepsi bitti. Çok pişmanım. İnsan hayatında zaman zaman böyle hatalara düşebilir. Kadın affetmeyi bilmeli. Elbette ihanet olmasa çok daha iyi olurdu ve evlilik hayatı çok daha mutlu sürerdi. Ama görüyorsun, bu çok sık rastlanan bir şey, yine de sen olgun ve aklı başında bir kadınsın. Benim bu yanlışımı affedeceğini biliyorum. Bana son bir şans verebileceğini tahmin ediyorum” dedi.
Tahmin edersiniz ki beynimden vurulmuşa döndüm. Bana karşı dürüst davranıp inkar etmediği için bir anlamda onu affedebileceğimi düşünüyordum, ama “Ya sen? ben de aynı şeyi yapsaydım, böyle rahatlıkla beni affedebilecek miydin? Tekrar hiçbir şey olmamış gibi evliliğimizi sürdürebilecek miydik?” deyiverdim.
Merhaba Güzin Abla, ben 24 yaşındayım. Üniversiteyi yeni bitirdim, şu an atama sürecindeyim. Ancak ailevi sorunlar yüzünden o kadar bunaldım ki, bugüne kadar hiç kendi hayatımı yaşayamadım, hiç sorunlarım yüzünden ağlamışlığım yoktur. Ama ailem yüzünden neredeyse hayatımdan bıkmış durumdayım.
Yakın zamanda annemin telefon sevdası başladı. Başkalarıyla sürekli telefonla konuşuyordu.
Bu konuştukları genellikle erkeklerdi. Onlarca kişiyle konuşmalarına şahit oldum.
Başta pek önemsemedim. Daha sonra annemin bu telefon konuşmalarının sonucu onu evden kaçma derecesine kadar getirdi.
Tanımadığı bu insanlarla kaçma planları kurdu. Bunu yapmaması için çok yalvardım, çok uğraştım ama beni dinlemedi bile. Üstelik bütün bunları yaparken babamla hâlâ evliliği sürüyor.
Nitekim babam onu birkaç defa bu yabancılarla konuşurken yakaladı, büyük sorunlar yaşandı. Geceleri uyuyamaz oldum. Acaba babam annemi öldürür mü, diye uykumdan sürekli korkuyla uyanıyorum.
Annemse hiç önemsemiyor, ona telefon olsa yeter. Babam onu öldürse bile umurunda değil. Uyuşturulmuş gibi... Hemen hemen 1 yıldır evde bu sorunları yaşıyoruz. Daha anlatamadığım çok şey var. Buraya yazamıyorum...
Öyle bir durumdayım ki artık ya bu evden çıkıp gitmeyi ya da kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Çünkü bu evde artık nefes alamaz oldum. Dayanacak gücüm kalmadı. İçimde aile sevgisi kalmadı, hepsinden tiksiniyorum.
25 Kasım’ın kadına yönelik şiddetle mücadele günü olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Aynı yılın 25 Kasım sabahı bir uçurumun kenarında 3 genç kadının cesedi bulundu. Patria, Minerva ve Maria... Onlar Mirabal kardeşlerdi…
Dominik Cumhuriyeti’nde 60’lı yıllarda ülkeyi yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığıyla bilinen 3 kız kardeş, Trujillo’nun bu kardeşlerin kadın hakları için verdikleri mücadele yüzünden, tehlike yarattığıyla ilgili yaptığı açıklamadan sonra vahşice öldürüldüler.
Mirabal kardeşler doğdukları ve yaşadıkları Dominik Cumhuriyeti’nde faşist yönetime ve kadına uygulanan baskı ve şiddete karşı mücadele eden “kelebekler”di.
Mirabal kardeşler, ülkelerindeki özgürlükler için kararlılıkla mücadele ederek Trujillo’ya meydan okudular. Bu nedenle çoğu kez hapse atıldılar. Son olarak da 25 Kasım sabahı arabalarından zorla indirilerek, Trujillo’nun adamları tarafından tecavüz öldürüldüler. Hükümet olaya kaza süsü verdi.
Ancak yıllar sonra da ülkenin insanları onları unutmadı. Kız kardeşlerden birinin kod adının “kelebek” olmasından esinlenerek bu kız kardeşler “kelebekler” olarak efsaneleşti ve bütün dünyada böyle anılmaya başladılar. 1981’de toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi.
Merhaba Güzin Hanım, yazılarınızı hem mesleğim hem de ilgi alanım nedeniyle sıkı takip ediyorum.
Evli insanlarla birlikte olan kadınlara karşı tavrınız için teşekkür ederim. İşim nedeniyle aldatılmış kadınların acılarını dinliyor ve bu sebeple boşanmalarda ortada kalan çocukları görüyorum.
Bu durumdaki kadınlar gerçekten büyük travma geçiriyor.
Bilimsel çalışmalara göre aldatılma halinde insanın yaşadığı acı, ölüm acısına en yakın acıymış.
Aldatılmak çok ağır bir travma yaratıyor. Üstelik aldatılma sebebiyle boşanmalarda çocuklar da en ağır şekilde etkileniyor, hatta bu olan bitenlerden bir suçluluk hissine kapılıp ömür boyu güvensizlik yaşayan bireyler oluyorlar.
Burada erkeğin ahlaklı davranması kadar, 3’üncü şahıs kadının da ahlaklı olması gerek.
Kimin kimi sevdiği, hangi kadınla daha iyi anlaştığı, evde nasıl geçimsizlik olduğu işin teferruatı ve kendini kandırmanın mazeretidir.
“Eşim annemden nefret ediyor” başlıklı yazıyı dehşetle okudum. Çok üzüldüm ve empati dahi yapamadım.
Ben de eşim de çalışıyoruz, ancak hiçbir zaman evde eşimin kazancına göre ekonomik durumumu ayarlamadım. Çünkü eşim öyle yoruluyor ki, hem çalışıyor hem ev işlerini yapıyor ve hem de çocukların eğitimine büyük katkılar sunuyor.
Pek tabii ben de elimden gelen yardımı yapıyorum. Ama onun yaptığının, yorulduğunun onda biri kadar ancak eve ve çocuklara katkı sağlayabiliyorum. Şimdi ben eşimin kazancına nasıl el uzatayım...
Benim eşim üniversite mezunu ve ailesi onu yokluklar içinde okuttu.
Ben kendisine şu tavsiyede bulundum, kazancından lütfen annene, babana içinden geldiği gibi yardım et.
Çünkü onlar yokluk ve zahmetle seni okuttular ve bu seviyeye getirdiler.
Neticede eşim annesini umreye gönderdi ve her maaş aldığında anne babasına harçlık veriyor.
Merhabalar Güzin Abla, ben 31 yaşında bir kadınım. 2 yıl önce evlendim, henüz çocuğum yok... Art arda 3 defa düşük yaptım, şu an bebek için tedavi aşamasındayım. Eşim Doğulu bense Batılıyım. Bu nedenle de aşırı baskı altındayım. Beni yeni gelin olarak görüyorlar hâlâ. Kısacası yeni gelinlikten hâlâ çıkamadım. Doğunun örf adetleri bambaşka ama yerine göre çok modern zihniyette olanları var ama ben cahil kalan kısmına denk düşmüşüm...
Eşimin ailesi illa çocuk istiyorlar. Bizi sürekli zorluyorlar. Ben bu durumdan çok sıkılıyorum ama sonuçta bir yuvam var ve eşimi çok seviyorum.
Lakin bir de eşimin ihanetleri konusu var, yanımda kadınlarla çok ilgili şekilde konuşması, iltifatlar yağdırması, geceleri beni bırakıp evden çıkıp gitmeleri, telefonu sessize almaları vs. bunlar beni aşırı hırpalıyor.
Bir evin içinde, 4 duvar arasındayım. Maddi yönden sıkıntım yok ama manevi açıdan hiç huzurum yok. Hiç mutlu değilim. Eşimi karşıma alıp konuşmak istiyorum, ‘neden bana bunları yapıyorsun’ diye sorduğumda hemen inkâr ediyor. ‘Öyle bir şey yok. Sen hayalinde yaratıyorsun’ diyor. Halbuki var. Son zamanlarda geceleri evden çıkmaları başladı...
Bir şeyler bahane edip gece yarıları çekip gidiyor. Sabaha karşı dönüyor. Sorduğumda ‘nereye’ diye ‘ben senin bende yarattığın bu stresten kaçıyorum. Sürekli bana kadınlardan bahsediyorsun, beni suçluyorsun. Ben de arkadaşlarla buluşuyorum. İşine gelirse kabul et, gelmiyorsa, sen bilirsin’ dedi. Ve bu benim çok zoruma gitti.
Beni de bırakmıyor, kaç defa boşanmayı dile getirdim kıyametler kopardı… Benden bir çıkarı da yok , hatta arada bir evimin işini bile yapar, bazen yemek hazırlamam, kahvaltı hazırlamam, ‘niye yapmadın’ demez.
Ama işte o kadar kafam karışık ki ne yapacağımı bilemiyorum. Beni de sevdiğini biliyorum, biz birbirimizi severek evlendik seven insan ihanet etmez, değil mi? Bana bir yol gösterin ne olur, ben artık sağlıklı düşünemiyorum.
Merhaba Güzin Abla, ben 24 yaşındayım. Kendimi kadın düşmanı olarak nitelendirebilirim.
Özellikle kendimle aynı yaştaki kadınlara karşı içim kin ve nefret dolu. Onlarla aynı dünyada yaşamaya bile tahammül edemiyorum.
Geçmişte yaşadıklarım yüzünden travma sahibiyim. İlk kez liseyi bitirirken kendim için bir şey istemiştim.
Lise mezuniyet törenimin olmasını, annemin ve babamın beni gururla izlemelerini istemiştim. Daha 18 yaşında bile değildim.
Mezuniyet günü sınıftaki kızlardan biri benim mezuniyete gelmemi engellemişti. Bana yanlış bilgi vererek mezuniyet saatini yanlış söylemişti.
O günden beri kadınlara nefretim başladı ama öncesinde de hep kadınlara karşı bir antipatim vardı.
Daha sonraki yıllarda ise üniversiteye başladığımda sınıftaki kızlardan biri sürekli beni kullanmak istiyordu ve bana sürekli mesaj atıyordu. Ben de onu sosyal medyadan engellemiştim.
Sıcacık bir evim oldu.
Sobanın başında leğende annemle babamın beni birlikte yıkadığı günlerim oldu.
Hasta olunca gece yarısı doktor muayenehanelerine annemin babamın beni taşıdığı, bir keresinde doktorun yanında annemin üstüne kustuğum gecelerim oldu.
Taşındık diye, babamın 5 sene boyunca her gün beni arabayla okula getirip götürdüğü günlerim oldu.
Lisede annemle her akşam “ders çalış”la başlayan kavgalarımız oldu.
Babamın bana seviyorum diye paket paket çikolata taşıdığı günlerimiz oldu. 5 sene boyunca üniversite için Ankara’ya annemin babamın otogardan uğurlayıp otogardan aldıkları yolculuklarım oldu.
Düğünüm oldu, 8 sene önce üniversite için ayrıldığım evden ayrılıyorum diye annem, babam, ben hıçkırarak ağladık.
Her gittiğimde annem yanıma evime götüreyim diye yiyecek koyar. Babam seslenir arkadan “yemek koydun mu, koy da götürsün” der.