Ülke leş gibi kokarken...

Acaba ülkedeki koku, adalet, ahlak ve eşitliğin cesetlerinden mi geliyor? Peki ya biz? Çalışan, vergisini veren, gazetesini okuyan, gelecek planlamaya çalışan milyonlarca tarafsız sazan? Biz ne yapalım?

Haberin Devamı

Gezi döneminde bu naçizane yazarın işi daha kolaydı. Siyaseti konu edip hiciv yazmak, manzarayı kendi açınızdan net görüyorsanız keyifli iş zira. Benim tarafımdan bakıldığında o aralar ülkedeki vaziyet kitap gibi açıktı: Ekonomik alan başta, başarıları olan bir iktidar, zaman içinde otoriterleşmiş, “Hayat tarzları ve özgürlükler tehdit altında” duygusu özellikle genç ve laik kesimde yükselmiş, insanlar bir noktada patlayıp sokağa çıkmıştı. Bu resme bakıp iktidarın tepkisini, o demokratik protestonun nedenini anlatmak, seviyeli, zarif bir muhalefet yaparak durumları hicvetmek, dilimin döndüğü kadarıyla mümkündü.
Şu an, ülke öyle bir karıştı ki, kendimi örgü örerek çok karışık bir casus dizisi izleyen mahalle teyzesi gibi hissediyorum! Önüme gelene soruyorum “Ay tam n’oluyor şimdi, bu kimdi, ben anlamadım be yavrum?” tonunda! Ne dönüyor, kim iyi kim kötü, çözmek için son bölümü beklemem lazım gibi, garip bir hissiyat.
Meğer ‘yaşam tarzlarımız’ filan diye şikâyet etmek neredeyse saflıkmış. Meğer evimiz, biz farkında olmadan cayır cayır yanarken, aile yadigârı vazolarımız niye kırılıyor diye üzülüyormuşuz! Meğer ne haltlar dönüyormuş kardeşim burada!
Önce dedim ki, fotoğrafını net çekemediğin bir olayla ilgili yazı yazma! Yılbaşı klişeleri geyiği yap, şehirden, hayattan filan bahset, olmadı delir, ev hanımına bağla, yemek tarifi ver! Ama bu konuya bulaşma!

Haberin Devamı

BENİM NEYİM EKSİK?

Fakat bulaşmadan da olmuyor! Şu an Türkiye’nin yüzde 90’ı muhtemelen benim gibi ağzı açık televizyon izleyip, haberlerin reytingini patlatıp, olan bitenle ilgili kendi teorilerini üretiyorsa, benim neyim eksik?
Sade vatandaş olarak, basında çıkan bilgi ve iddialardan anladığım kadarıyla, birkaç senaryo var:
Vahim senaryo 1: İktidar deliler gibi yolsuzluk yapmış, kahraman adalet ve polis yakalamış. İktidar yalan söylüyor.
Vahim senaryo 2: Kahraman iktidar deliler gibi başarılı olmuş, dış mihraklar ise adaletle polisi ele geçiren ülke içi yapılanmalarla el ele vermiş, iktidara yalan ve pis bir komplo kurmuş.
En öz hakiki vahim senaryo: İktidar deliler gibi yolsuzluk yapmış, adalet ve polisi deliler gibi ele geçiren bazı yapılanmalar, iktidarın yaptıkları işlerine gelmeyince, biriktirdikleri bazısı yalan bazısı doğru bilgilerle pis bir komplo kurmuş.
Bu üç senaryoda da biz milyonlarca sade vatandaş, bu yalan dolan ve pislikten, delirmek üzereyiz!
İnanın durum o kadar vahim, hava o kadar dumanlı ki, bugün muhalefet
yapasım değil, sadece ülke için dua edesim var! Dördüncü senaryoyu yazmak
istiyorum. Bu son günlerde içinde yaşadığımız kâbus gibi ‘Yalan Dünya’nın, aşağıdaki senaryosu, aşırı derecede iyi niyetli:
Salaklık sınırında iyimser senaryo: İktidarın içinde bir-iki çürük elma, her dönemde yapılanlar gibi birkaç yolsuzluk yapmış. Aslında çok iyi niyetli ve barışçıl bir sivil toplum hareketinin, adalet ve polisin içine sızmış birkaç kötü yürekli elemanıysa, olayı abartarak, iktidarı yıpratmaya çalışıyor. Yakında her iki taraf da çürük elmaları ayıklayacak, ve hatta bu vesileyle iktidar kendini yenileyip, özgürlük alanlarını genişletecek, gençler de artık parklarda sadece botanik araştırmaları için sabahlayacak!
İnanın, ülkede gelecekte neler olacağından o kadar korkuyorum ki, dördüncü senaryonun gerçekleşmesini gönülden dilerim. Evet, onu ben değil Polyanna yazmış gibi ama şu an tek dileğim: Allah iyi yazılar yazsın! Zira ülkenin tutacak tarafı kalmadı, leş gibi kokuyor!
Gezi’de muhalefet kolaydı, gelecekle ilgili bir ümit vardı çünkü: İktidarın bundan ders alıp, yumuşayıp, esnekleşip, daha çok dinleyerek, demokrasi sınırlarını genişletmesi.
Şu anda gelecekle ilgili ümidimiz ne?
Bir taraf, “Onlar komplocu, paralel devlet yapılanması, her yeri ele geçirmişler, yalan onlarda şantaj onlarda” diyor. Diğer taraf, “Bunlar yalancı, hırsız, güçleri sınırsız, işlerine gelmeyen herkesi etkisiz hale getiriyorlar” diyor. Beddualar havada uçuşuyor. Yarın bu tuhaf savaş bitse, ne hissedeceğiz? Bir daha ben güvenebilecek miyim verdiğim verginin yola, köprüye, okula gideceğine? Bir daha sade müteahhit güvenebilecek mi eşit rekabete? Allah korusun başımıza bir şey gelse, polisin tarafsızca, bizlerin, yani sadece vatandaşın polisi olduğuna inanabilecek miyiz? Ve en kötüsü: Adalete işimiz
düştüğünde “Burası hukuk devleti gülüm, savcı var, hâkim var, haklıysam kazanırım, masumsam ceza almam” diyebilecek miyiz iç rahatlığıyla? “Kanun var nizam var” diye rahat uyuyabilecek miyiz?
Adalet, ahlak, eşitlik öldüyse ve biz ‘kimsenin adamı değilsek’, başımıza neler gelecek?
Acaba ülkedeki koku, adalet, ahlak ve eşitliğin cesetlerinden mi geliyor? Durun bakalım.. Belki benim
‘Salaklık sınırında iyimser’ senaryo doğru çıkar, iklim değişir, Akdeniz olur. Gülümse. Bu arada, iyi seneler. N’olur, bu defa, yılbaşına nasıl giriyorsak bütün sene öyle geçmesin!

Haberin Devamı

Yalan Dünya nerede?

Valla galiba şu aralar tam burada, bu ülkede! Anaa ani mesaj geldi sayın okuyucular! Yok yok, diyeceğim başka: Yalan Dünya her yıl olduğu gibi kısa bir yılbaşı tatiline girdi, bu esnada dinlenmeler, enerji toplamalar, hikâye ve bölüm yedeklemeler olacak. 17 Ocak’ta tekrar beraberiz. Paniğe gerek yok, her sene olduğu gibi “Dizi bitiyor mu?” geyiği yapılırsa, bari bu sefer galeyana gelmeyin!

Yazarın Tüm Yazıları