Paylaş
-Sonuçları kanepeye yayılıp cips yiyerek izlemeyin. Yürüme bandına çıkın, o yoksa yerinizde minik ısınma hareketleri yaparak TV seyredin. Böylece seçim sonuçları sizi memnun etmezse, bir de üzerine “Kendimizi yayıp kilo aldık” pişmanlığı eklenmez. Spor dolu bir gün geçirmiş olmak teselli eder.
-Uzun saatler televizyonda sayı ve grafik takip etmekten gözleriniz yanmaya, kaşınmaya başlayabilir. Bu, en iyi dostu bilgisayarlar olan bizim gibi garibanların ‘göz kuruluğu’ dediği illettir. Arada gözlerinizi kapatın, konuşmaları radyo gibi dinleyin. Dizi değil sonuçta, nefes kesici güzellikteki bir siyasetçinin eteklerinin uçuştuğu bir frikik veya öpüşme sahnesi ihtimali yok.
-Seçim sonuçlarını toplu seyretme partilerine temkinli yaklaşın. Başka başka partilere oy vermiş, siyaset konusunda hararetli tipler buluşursa iş sakat. Fenerbahçe-Galatasaray derbisini yan yana izleyen fanatik taraftarlar ortamı yaşanabilir. Kalpler kırılmasın. Gideceğiniz ev oturmasının misafirlerini ve siyasi eğilimlerini öğrenin, nabız yoklayın.
-Gaza gelip oy yüzdeleri konusunda iddia yapıp yemeğine bahse girmeyin. Bu seçimde ihtimaller o kadar belirsiz ki, atla deveyi ayıramayan birinin at yarışı oynaması gibi bir şey olur. Bir de atla deve değil yani, hayatımızda başka seçimler de olacak. Gevşeyin.
-Gazeteden çok uyardılar, seçim yasaklarına aykırı bir şey yazma diye. Yazıyorum! Benim oyum belli! Oyum Doğukan’a! Efendi çocuk, dayanıklılık oyunlarında başarılı, ayrıca babasını da çok severdik. Konu Survivor evet. Ne? Arada seçim sonuçlarından sıkılıp bakmayacak mısınız Survivor’a. Ha siz seyret miyosunuz, pardon. Ya bir gidin, hepiniz seyrediyorsunuz. Bu akşam da arada bakacaksınız biliyorum. Ya sus, hadi!
NİŞANTAŞI’NIN SEÇİMLE İMTİHANI
İlginç bir mahalledir Nişantaşı.
99 depreminde, sabaha karşı Maçka Parkı’na yayılmıştı ahali.
Fakat şıklığı asla elden bırakmadılar.
Çimlere keten yaygılar sermiş, renkli mumlar yakmışlardı. Minderlere uzanmış, evden getirdikleri şık meyve tabaklarından üzüm filan yiyerek sohbet ediyorlardı.
Uzaktan bakan biri Jül Sezar’ın hayatıyla ilgili bir film çekiliyor zannedebilirdi.
Mahalle arkadaşlarımla “Bir gün Nişantaşı’nda tuhaf bir isyan çıkarsa ne olur” diye şakacı hayaller kurduk.
Misal bir seçim günü, ülkede herkesin çok sinirlendiği bir siyasi olay oluyor.
Ve özellikle Nişantaşılı kadınlar çok kızıyorlar.
Ortadoğu’da bir kalkışma olduğunda ne yaşanır?
Birileri yüzlerini kapatır, molotofkokteyli atar, dükkânları yağmalar, lastik yakarlar filan.
Berbat işler.
Nişantaşı kadını, dükkân yağmalayacaksa zaten seçici olur, Chanel, Hermes gibi markalara yönelir.
Satış elemanını arayıp akşam akşam dükkânı açtırıp, çılgınca alışverişe girişir.
O tarz bir yağmalama yapar!
Kadın kızmış sonuçta, sinirini bir yerden çıkaracak.
Yüzünü buradan aldığı ipek eşarpları üçgen yapıp bağlayarak kapatır herhalde.
Daha sonra da yollarda lastik değil kokulu mum yakarak protestosunu yapar.
Molotofkokteyli atmak söz konusu olmaz ama herkes biraz sakinleşsin diye polise alkollü meyve kokteyli ikram edebilir Nişantaşılı.
Saçma şakalar işte.
Konu komşu kendimizle dalga geçmek için senaryo yazdık.
Yoksa Gezi’yi de gördük bu mahallede yani.
Ama saldırganlığı hiç görmedik.
Nişantaşılı sakinliği, zarafeti, bugün ve her gün tüm ülkede, tüm siyasette hâkim olsun, dileğim bu...
Paylaş