Paylaş
Hatta iyi sebze meyvenin bize kalmasından mutluyum. Ama kayısı, Tarkan, Antalya olmadan Ruslar nasıl yaşar, bilmem.
Rusya domates, biber, kayısı, tişört filan almayacakmış, Tarkan dinlemeyecek ve bize doğalgaz vermeyecekmiş. Eee?Vladimir Bey burayı İsviçre filan mı sandı acaba? Aslında ben bir yerde artık iyi domatesi biberi, vatandaşım ucuza yiyecek diye seviniyorum. “İyileri ihraç edip tapon sebzeleri bize kakalıyorlar” muhabbeti var. Fırsattan istifade ucuza bi elli- altmış kilo domates alıp salça yapın, bak demedi demeyin. Yarın öbür gün barışılır, bir daha o domatesi o fiyata temmuzda Datça’da bulamazsınız! Turşu filan da kurun.
Ekonomik yaptırım biraz şov bence. En azından Türkler için. Biz neler gördük... Ruslar bilmez tabii. 70’lerde bunlar sosyalistti. Yakıtını, gıdasını, şusunu busunu tıkır tıkır devletten alıyordu hepsi. Karınları tok, sırtları pekti. Bizse pek fırtınalı, inişli çıkışlı bir hayat yaşıyorduk.
Fuel-oil yoktu ve Türkiye’de az sayıda kaloriferli ev fuel-oil’le ısınıyordu. Kalan evler zaten sobalıydı. N’oldu? Kaloriferli evler de soba kurdu. Ve bu durum öyle bir kış filan değil, yıllarca sürdü.
Ben gaz bidonundan sobanın tankına nasıl gaz doldurulduğunun tekniğini ezbere biliyorum! Böyle ağzınla hüüp diye lastik hortumdan çekersin, gaz borunun ucuna bir-iki santim yaklaşınca hızlı bir hareketle hortumu tankın içine sokar, gaz bidonunu acık yukarı kaldırırsın. O kendi kendine dolar. Bazen yanlışlıkla ağzına gaz girer, o zaman yutmadan, paniğe kapılmadan, boruyu tanka koyup, gazı tükürüp ağzını yıkamaya tuvalete koşarsın.
Ben, İstanbul’da, Barbaros Bulvarı’nın göbeğinde oturan hali vakti yerinde sayılacak bir ailenin ilkokul çocuğu olarak bu tekniği öğrenmiş, kullanmış biriyim. Sen “doğalgazı keserim” diye kimi korkutacaksın Vladimir Bey? Maraton şampiyonu halkı sağlık koşusuyla mı tehdit ediyorsun? O yıllarda fuel oil olmaması detaydı esasen. Margarin yoktu margarin. Rusya, bize bunlarla gelme! Acı patlıcan enzimleri var bizde. Kırağıdan mı korkacağız?
Tepende bir dam, dolapta makarna
Bizde iki şey gerçek ihtiyaçtır. Bir ev, iki makarna. Bunlardan alıp stok yapmayı severiz! Bu kadar kriz beklentisine, Rusya’yla şu duruma rağmen inşaat sektörünün hâlâ büyümesinin sebebi budur.
Bizler, Dünya’ya meteor çarpacak olsa, deriz ki “Makarna stoklayalım, bir de başımızı sokacak bir ev alalım!” Başında bir dam varsa, dolapta da makarnan, konu komşuyu toplayıp pencereden meteor çarpmasını seyrederiz. Soğuk bize film seyrederken yenen alaska frigo gibi gelir!
Mesela inşaat sektörümüz Rusların elinde ve makarnalarımız ithal olsaydı, şu an ben bile çığlık atarak sokaklarda koşuyor olurdum!
Bence Ruslar düşünsün. Kayısı detay gibi görünüyor ama değil. Sabah iki kuru kayısı yemeyince sindirim sistemi çalışmayan çok insan tanıyorum. Rusya’da tüm sistem bu yüzden tıkanabilir!
Bırak kayısıyı, tişörtü, “Ruslar Tarkan dinlemesin” neymiş? Kimi dinleyecek adamlar? Eurovision’dan takip ettiğim kadarıyla Rus müzik sektörü, zamanında “Stravinsky, Çaykovski filan, en iyi müzisyenleri çıkardık zaten, zirvede bırakalım” demişler gibi. Onlar kaybeder.
Bizi üşüterek yıldıracaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar. Biz iki üç ay üşürüz, onlar Antalya’sız 12 ay! Zira Serdar Ortaç’ın dediği gibi “Oralara yaz günü kar yağıyor canım”! Ruslar plaj ve güneş yokluğundan D vitamini eksikliği yaşayıp hastalanırsa, valla karışmam.
Rusya’nın doğalgazı keseceğine inanmıyorum. Keserse de biraz daha çok makarna yiyip ısınırız. Hem güzel salça da koyarız makarnanın üstüne. Rusya’ya satamadığımız tişörtlerden de üçer-dörder tane içimize giyeriz, bitti.. Ha ne değişir? Her şeye rağmen öyle böyle aldığımız o konutlarda şömine şartı ararız!
Aman inşaat sektörümüze zeval gelmesin de, biz idare ederiz!
Paylaş