Paylaş
Arkadaş siz n’aptınız? İki lafın biri: “Bu kadar büyük bir proje…” “Böylesine büyük bir projede ufak tefek arızalar olur”, “Sonuçta o denli büyük bir proje ki detaylara takılmayın” filan... Eyvallah, bravo ve memlekete hayırlı olsun da… E bu büyük projeyi elektriğe mi bağladınız? Londra’yla Pekin birleşecekti hani? O beni çok ırgalamaz da karşı tarafta oturan arkadaşla buluşurken yolda yaşlanmayacaktık artık hani? Elektrik kesilince duruyor mu yani bu sistem? Yandı gülüm keten helva!
70’li yıllarda sürekli elektrik kesilirdi, ülkedeki en kıt şeydi çünkü. O zaman da toplu taşımanın önemli ayaklarından biri, tepesindeki karınca gibi antenleriyle kabloya bağlı, elektrikle çalışan troleybüstü! Her gün onlarcası, elektrik kesilince yollarda kalır, bir de trafiği tıkarlardı. Parlak fikirdi yani troleybüs! O dönem gaz, kömür filan her şeyimiz kıttı gerçi ama ne bileyim, mesela balık boldu. Nesilleri tükenmemişti daha. Yoksul aileler sık sık balık yerdi ucuz diye. 70’lerde, balıkla çalışan bir toplu taşıma projesi getireydi belediye, çiçek gibi hayatımız olurdu!
Konu şu ki: Kaç yaşıma geldim hâlâ ikide bir elektrik kesiliyor! Tek fark, o zaman her evde tüplü lambalar bulunurdu, şimdi şarjlı fenerler var. Dikkatinizi çekerim, dağ köyü değil bahsettiklerim. Troleybüs zamanı Barboros Bulvarı’nda bir apartmanda yaşardık, şimdi Nişantaşı’nda oturuyorum! O zamandan bu zamana tek değişmeyen, elektrik kesilme sıklığı! Buna çare bulunamadı. Bir de vatandaşın balkonları fazla eşya deposu olarak kullanmasına çare bulunamadı ama o bu yazının konusu değil!
Bakan Yıldız “Elektrikle ilgili bir sıkıntı yok, hatta arz fazlası var” demiş. İşte o arz fazlasını bir zahmet Nişantaşı’na bağlasanıza! Burada haftada üç gece karanlıkta senaryo yazıyorum ve çok sıkıldım! Bakın bu, dünya için küçük ama benim için büyük bir proje! Oysa, hadi bir daha tekrarlayalım: “Marmaray her tür büyük bir proje!” Allasen bir yedek enerji kaynağı takın şuna! Bir benzinli jeneratör filan koyun! Ben Marmaray’ı rahat rahat kullanmak istiyorum. Valla meraktan imdat butonuna basmam, basanı da yakarım hatta!
Ama elektrik kesilirse, kalırsak, o kötü… “Öylesine büyük bir proje ki...” Çünkü!
Pantolon da bizim kürsü de
Geçen haftalarda yazmıştım, “Özgürlük pamuk şekeri gibidir; tatlı ve yapışkandır, paylaşılır ve illa mutluluk verir” diye. Başörtüsü Meclis’te kıyamet koparmayınca, pantolon da iki dakikada serbest kalıverdi. Şimdi sıra, hem kamu hem Meclis’te, kolsuz bluz serbestliği ve “etek boyu dizin şu kadar aşağısında olacak” yasaklarının kaldırılmasında. Bunlar da başörtüsü ve pantolon kadar kişisel hak ve özgürlükler, bireysel tercihler alanına girer. Lütfen kimse “Ay ya mikrominiyle gelirlerse” demesin! Devletin memurlarından ve milletin vekillerinden bahsediyoruz. Kimse çarşafla da işe gelmez plaj kıyafetiyle de! Hanımların zekâsına ve sağduyusuna saygı gösterin efendiler! Bırakınız, kendileri ne giyeceklerini bilirler! Bugüne kadar kravatını kafasına bağlayıp işe gelen memur olmadıysa, bu da olmaz!
Bence perşembe günü, kadınlar Meclis’te sadece başörtüsü ve pantolonu değil, kürsüyü de ele geçirdiler! Son zamanlarda Meclis’te yapılan en seviyeli, içerikli, etkili ve tutarlı konuşmaları dinledik kadın milletvekillerinden! CHP, BDP, MHP, AKP ve HDP’nin hanım milletvekilleri, geyik muhabbeti, sataşma ve laf salatası yapmadılar; özgürlükten bahsettiler, halkın taleplerini, endişelerini, fikirlerini ifade ettiler! Hepsinin hararetle ellerini sıkıyorum.
Belagat şekli olarak muhtelif şahıslar
Mustafa Sarıgül’ün söyleşisini seyrettim, “Sarıgül kaybedeceği yarışa girmez” diyordu. Başbakan Erdoğan da bazen “Biz çok çalışıyoruz, eve geç geliyoruz tabii o zamanlar…” filan diye konuşuyor. Birinci çoğul şahıslar, üçüncü tekil şahıslar havada uçuşuyor!
“Bir ben var benden içeri” tarzında tedirgin edici bir çoklu kişilik bozukluğu değil bu tabii! Hitabette bir ağız alışkanlığı sanırım. Bir belagat şekli olarak muhtelif şahıslar kullanmak, belki son yıllarda siyasetçiye daha ağır, daha ulaşılmaz bir hava filan veriyor! Biz sıradan ölümlüler için bu zamirler tuhaf kaçar tabii. “Gülse Birsel asla yatmadan önce dişlerini fırçalamayı unutmaz. Biz florüre gönül vermişiz!” diye konuşsam yakınlarım beni temiz havalı, sakin bir yere tatile yollar!
Koskoca Atatürk’e birinci tekil şahıs zamiri yetmiş oysa: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demiş mesela. Laf buraya gelmişken, geçmiş Cumhuriyet Bayramınızı da kutlarım. Zor kurulmuştur o cumhuriyet! Zor alınmıştır o bağımsızlık! Çok zor bulunur bir daha o cumhuriyetin kazanımları! Dolayısıyla değerini bilmek lazımdır! Birinci, ikinci ve üçüncü çoğul şahıslar olarak, herkese sesleniyorum! Arada gerekiyor böyle hatırlatmak da o bakımdan!
Hoop bak döndüm nereye bağladım!
Paylaş