Paylaş
Ülkelerde işsizlik dizboyu. Otomasyon artıyor. Üstüne bir de akıllı robotlar yolda, bir sürü işi de onlar kapacak. Peki 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonra mesleğiniz artık dünyada yapılmayan bir meslek olduğunda, siz neyle iştigal edeceksiniz? Eski demirciler, matbaa dizgicileri, santralde telefon bağlayıcıları, yün eğiricileri, meslekleri son bulunca acaba ne yaptılar? Sizin işiniz kaç yıl daha dünyada var olacak?
Meşhur ‘Sapiens’in yazarı Yuval Noah Harari yakın zamanda mesela taksi şoförleri ve sigorta satıcılarının da tükeneceğini iddia ediyor. Ve diyor ki eğer bu, 35-40 yaşından sonra başınıza gelirse, yeni bir mesleğe yönelmeniz de zor olacağından, hayatınızın kalan 40-50 yılını ‘işsiz’ biri olarak geçirmek zorunda kalabilirsiniz.
Soru şu: Bu işsiz güçsüz yığınlarca insan, para işini devlet veya vakıflar çözse bile, o kadar boş vakitle ne yapacak?
Bir cevap, birçoğunun bilgisayar oyunlarına sarıp, bu sektörü, daha doğrusu sanal gerçekliğe dair bütün sektörleri büyüteceği.
Fazla zamanla başka ne yapılır? Hele ömürlerin de uzayacağını düşünürsek.
Harari sanal gerçeklik şemsiyesinin altına sadece bilgisayar oyunlarını değil, tüketim, alışveriş, hatta katılan olur-olmaz, dini ibadetleri de sokuyor. İsrail’de inançları yüzünden çalışmayan, tüm günü ibadetle geçiren, hanımının kazandığı para ve devletin desteğiyle geçinen ultra dindar Musevilerden uç bir örnek veriyor. İlginçtir, bir mutluluk araştırmasında bu grup, sosyo-ekonomik seviyesi çok daha üstte, çalışan, kazanan çoğu insandan daha yüksek skorlara ulaşmış. Bu örneği, bütün gün odasında oturup bilgisayar oyunu oynayan bir ergene benzetmiş. “Çocuğu kendi haline bırakıp, çeşitli yemekleri, giysileri, şunu bunu esirgeyip, ders çalışmasını istemeden, bütün gün sadece tek bir pizza ve kola verseniz, daha mutsuz değil, daha mutlu bile olabilir” diyor.
Burada sorumluluk ve yetkinin ne kadarı, ne zaman mutluluk getirir, veya gerçekten getirir mi, belki bunu tartışmak lazım.
* * *
Bir Anadolu kasabasında baktım bütün kadınlar tüm gün, üstelik fiziksel güçle çalışıyor, erkekler hep kahvede. Dedim ki “Kilolarca çalı çırpıyı bile kadınlar taşıyor, siz bütün gün oturuyorsunuz, ayıp olmuyor mu?” Bir tanesi “Esas burada erkeklerin çalışması ayıptır, olmaz o” dedi. Ben hayatımda birine kafa atmaya hiç bu kadar yaklaşmamıştım ama kahvedekiler mutlu görünüyorlardı! Belki kahvedeki sohbet ve ellerinden düşürmedikleri okey tahtaları onların sanal gerçekliğiydi, kim bilir.
Öte yandan meslek, iş, başarı dediğimiz şey de aslında bizim kişisel sanal gerçekliğimiz değil mi? Müthiş bir film yapmak, harika bir dizi yazmak, insanların çok gülmesi mesela... Hem başkalarına bir sanal gerçeklik yaratmak hem de kendi dünyanda gişe başarısı veya reyting yüksekliğine göre puan kazanmak, kaybetmek, kendi bilgisayar oyununu oynamak... Veya çalıştığın bankana daha çok müşteri kazandırmak, tasarladığın ayakkabının yok satması, bir resminin eleştirmenler tarafından beğenilmesi, geliştirdiğin aplikasyonun Apple tarafından alınması veya Nobel edebiyat ödülüne layık görülmek... Böyle bakınca gerçekten kendi anlamını kendi bünyesinde barındıran meslek de çok yok gibi gelebilir. Nedir? Belki doktorluk, ne bileyim, mucitlik filan...
* * *
Her zaman başarı için çalışmayı savunan, çalışkanlığı erdem gören, tembellere tepeden bakan, çalışmadığında da neredeyse hastalanan biri oldum.
Acaba kendi sanal gerçekliğimi çalıştığım konuda bulduğum için mi?
Ya siz? Of, kafam çok karışık!
Paylaş