Paylaş
O an adeta Türkiye’nin birçok yerinde vatandaşların yanındakine dönüp “Ney devam edecekmiş?” dediğini duyar gibi oldum!
Zira Türkiye’de bir siyasetçi bu kelimeyi sanırım ilk kez kullandı. “Restorasyon”, 1660’larda İngiltere’nin rönesansı. Tiyatro gelişiyor, kadın oyuncular ilk kez sahneye çıkıyor filan.
1850’lerde Almanya’da başka bir “restorasyon” oluyor ki, o fena! Hak ve özgürlükler azalıyor, monarşi tekrar baskıcı bir düzen kuruyor.
“Restorasyon”, esasen “Yeniden kurmak” demek. Davutoğlu neyi yeniden kurmayı kastetti, bilmem. Ama ben iyi niyetli bir insan, o da Boğaziçili olduğuna göre, İngilizceye yakınlığından, İngiltere’deki restorasyona, yani “ilerici, aydınlık” bir döneme atıf yaptığını tahmin ediyorum.
TÜRKİYE’DE RESTORASYON DENİNCE KORKACAKSIN!
Zira bizde “restorasyon” kelimesi, tarihi binaları müteahhide tamir ettirmek demektir ve genellikle sonuç bir ucubedir!
Çimentoyla örülen Bizans duvarları, mavi plastik boyayla kapatılan mozaikler, pimapen pencereli Osmanlı camileri, ne rezaletler... Ondan mıdır nedir, restorasyon denince acık tedirgin oluyorum! Bu yüzden, Davutoğlu’na hayırlı olsun derken, ülkede veya tarihi eserde, genel olarak “restorasyon”dan ne beklediğimi naçizane aktaracağım:
-Bir restorasyon, işi bilen insanların bütün detayları uzmanlara danışarak gerçekleştirdiği, hassas bir iştir. Aslına, coğrafyaya, kültüre uygun yapılmalıdır.
-Sağlam bölümlere dokunulmaz, oralar temizlenip korunur. Eksik kısımlar ahengi bozmayacak şekilde tamamlanır.
-Restore edilecek yapıt, yıllar ve nesiller boyu farklı insanlar tarafından inşa edilmişse, önceki ustaların hepsinin koyduğu her taşa değer verilir, bu mimari çeşitliliğe, dönemlerin şart ve gerekleri göz önüne alınarak saygı duyulur.
Sayın Davutoğlu buraya kadar okuduysa ve “restorasyon”dan, ülkede bir değişim ve dönüşümü kastettiyse, kendi taleplerimi de açıklayayım. Hazır müstakbel başbakanı bulmuşum!
BAŞBAKANDAN RESTORASYON TALEPLERİM
Ekonomide kalkınma iyi oldu. Ama sert oldu. Şimdi artık daha dengeli gelir dağılımı, daha insani çalışma şartları, daha az AVM, tarıma daha çok önem verilen bir ortam restore edelim mi?
-İnsanlara makarna ve kömür vermek yerine, buğday ekmeyi öğretmek, güneşten, rüzgârdan enerji elde edilmesinin yolunu açmak nasıl fikir? Hem insanların onurları restore olur, hem çevre.
-Demokrasi, hak ve özgürlükleri, Batı’daki en gelişmiş asıllarına uygun restore edelim mi? Çok
şık olur.
-Alevilerin, “Gezicilerin”, eşcinsellerin, mini eteklilerin, çarşaflıların, solcuların, sağcıların, ülkede vergi verip suç işlemeyen, ama “Öteki miyim acaba” diye tırsan herkesin iç huzurunu restore edelim mi?
-“Fişlendin”, “Telefonların dinleniyor”, “Kadrolaşma var, seni almazlar”, “Sınavda katakulli olmuş” gibi cümlelere gülüp geçen, mizah ve adalet duygusu restore olmuş bir ülke harika gelmiyor mu kulağa?
-Ortadoğu’da mimari açıdan restore edilecek tek bina kalmamasına sebep olan savaşa bakıp, laikliğin nasıl şahane bir eser olduğunu anlayarak, eksik veya deforme olmuş bölümlerini restore edelim mi?
-Yıkık dökük basın özgürlüğünü, hep inşası yarım kalmış kadın erkek eşitliğini yeniden kuralım mı?
-Kaçak inşaatı başlayan “kutuplaştırma”yı buldozerle yıkıp, genlerinde düşmanlık olmayan bu milletin kardeşliğini restore etsek müthiş olmaz mı?
-Yalnız... Dindar nesildi, kahkaha atmayan kadındı, bunlara kafayı takıp ruhları restore etmesek? O alanda restorasyon çabasını bıraksak? Herkes kendi zevkine göre yapsa?
Yukarıdakiler olursa, işte ben ona “restorasyon” derim, ona “Omuz omuza kutlu yürüyüş” derim arkadaş!
Son olarak, müstakbel başbakanımız, şu tarihi eserleri gerçekten adam gibi yenilesinler yav!
Paylaş