Paylaş
Erol Günaydın, Halit Akçatepe, Zihni Göktay, üç müthiş adam. Osmanlı kostümleriyle, yan yana oturmuşlar mahalle meydanında.
Ben sadece önlerinden telaşla geçiyorum. Onlar da mahallelinin dedikodusunu yapıyorlar.
8 yıl önce, ‘7 Kocalı Hürmüz’ filminin çekimleri.
Halit Akçatepe’yle ilk ve maalesef son karşılaşmam. Sadece sahneye girerken elini sıkıp, sevgi saygılarımı bildiriyorum, “Kolay gelsin” diyorum. Halbuki o bilmiyor ki, hayatım onunla geçmiş.
Onunla, Tarık Akan’la, Kemal Sunal, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Şener Şen, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Münir Özkul’la...
Hayatımda gittiğim ilk film, gittiğim günü pek hatırlamasam da ‘Hababam Sınıfı’.
Gittiğim ilk oyun Gazanfer Özcan ve Adile Naşit’li ‘Ahududu’.
Komediyi meslek diye seçmemin sebebi zaten bu yukarıda saydığım adamlar ve kadınlar...
Bazen soruyorlar “Dram yazmayı düşünüyor musunuz?” filan. Dilimin ucuna geliyor “Ya ne zevki var ki onun?” diye, ayıp olmasın diye kem küm ediyorum.
İnsanların gülmekten gözünün yaşarması gibi büyük bir ödül var mı? Sokakta durdurup “Ya geçen gün yine size gül gül gül” demesinin tekabül ettiği bir para miktarı var mı dünyada?
Bu yukarıda ismi olanlar ve onların arkadaşları, bir dönem bu ülkenin akıl sağlığını, mutluluğunu, neşesini sağladılar. Hikâyelerimizi anlattılar. Ruhumuzu ferahlattılar. Bizi birbirimize anlatıp gıyabımızda özürler dilediler, helallikler aldılar. Komedi bir ülkenin tutkallarından biridir, kimse farkında olmasa da. Halkı bütün acılara, zorluklara rağmen bir arada tutar birlikte gülmek. Onun için bölüp yönetmek isteyen, bir milletin millet olmasından rahatsız olan, önce birlikte gülünmesin, beraber şakalaşılmasın ister.
Bu bir dönem derdimizi unutturan, bizi tutkal gibi bir arada tutan müthiş insanlar, hâlâ en parlak, en dinamik halleriyle hayatımızdalar aslında. Kimi bu dünyada, aynı tempoyla çalışıyor, kimi değil. Ama ışıltıları hep aynı. Zaten komedinin ışıltısı, peri tozu sonsuzdur kanımca. Açın ‘Süt Kardeşler’i salonda, üç dakikada aileyi bir araya toplarsınız. Deneyin bak.
Bizler bu adamların ve kadınların ayak izlerinden gitmeye çalışıyoruz. Efendi gibi komedi yapmaya uğraşarak. O ayak izleri olmasa ne biçim yolumuzu kaybederdik kimbilir.
Halit Akçatepe’yi kaybettik cuma günü. Gençti aslında. Daha birkaç yıl önce çatır çatır dizilerde oynuyordu. Daha yıllarca oyunculuk yapabilirdi. Ama işte maalesef güldürmek yorucu, yıpratıcı iştir. Hassas ruh ister. Kalp daha hızlı çarpar, daha çabuk kırılır. Bence onun içindir yukarıda isimlerini yazdığımız ustaların çoğunu erken yaşta kaybetmemiz.
Ki esasında güldüren insanların bence hiç ölmemesi lazımdır.
Öte yandan kalabalıkları güldürmüş bir insanın ölse de gam yememesi lazımdır. Çünkü gülmek ölmenin, güldürmek öldürmenin tam tersi olabilir.
Güldürmeyi meslek seçmiş insanların hepsi yaşarken “Ona çok gülüyorum” densin ister. Göçtükten sonra niye istemeyelim ki? O yüzden... Halit Akçatepe’ye biz çok ama çok güldük. Hayatımıza neşe getirdi. Sayamayacağımız kadar çok gülümseme hediye etti.
“Nasıl bilirdiniz” denecek şimdi cenazede. Tabii iyi bilirdik, çok iyi bilirdik... Ama çok komik bilirdik bir de.
Kalabalık karşısına çıktığımız o son gün, güldürmeyi meslek edinmiş insanlar olarak hepimiz bunu duymayı isteriz.Hayatımıza kattığı bütün kahkahalar için Allah ondan razı olsun.
Paylaş