Paylaş
Ki buna benzer başlıklarım çok eskiden de varmış meğer. Mesela 1 Kasım 2016’da Hürriyet’te çıkan “İnsanlar neden korkuyor” başlıklı yazı, bu aralar internette aniden popüler oldu. “Son yazınız çok iyi” diye sosyal medyadan tebrik eden siyasiler bile var. Oysa 2 yıl önce yazmışım. Ama galiba yeni gündeme gelen ve son yılların “yurtdışına taşınanlar” sayılarıyla kristalize olan bir konu bu. Yazının meali şu:
“Ne kadar çok kişi geleceğini yurtdışında görüyor farkında mısınız? Bunlar ‘şucu bucu’ da değil ha. Ben siyaseti, FETÖ’yü, PKK’yı sadece televizyondan takip eden insanlardan söz ediyorum. Belki bazısı hayatında siyasi bir tweet bile atmamıştır. Bunlar avukatlar, doktorlar, mimarlar, mühendisler, üst düzey yöneticiler, tüccarlar, girişimciler, sanatçılar, öğretmenler, öğrenciler... Bu insanlar geleceğimiz, yetişmiş beyin gücümüz. Ve arkalarına bakmadan gidiyorlar. Niye? Bir gün artık istedikleri gibi yaşayamamaktan, yiyip içememekten, giyinememekten, istedikleri yerde çalışamamaktan, hak etseler bile iyi yerlere getirilmemekten korkuyorlar. Kız evlatlarının nasıl bir hayat yaşayacağından korkuyorlar. Sadece iktidar yanlısı olmadıkları veya öyle göründükleri için haksızlığa uğramaktan, ufacık, basit bir sebeple yolları mahkemeye düştüğünde haksızlık, adaletsizlik kurbanı olmaktan, tarafsızlığın bitmiş olmasından korkuyorlar.”
Haziran 2017’de de bu “gitmek” konusundaki fikrimi Boğaziçi Üniversitesi’nin mezuniyet töreninde söyledim. “Uzaklara gitmeyin, n’olur hiçbir yere gitmeyin, memlekette kalın!”
Birincisi, bu insanlara ülkenin ihtiyacı var, bu ortak geleceğimiz. İkincisi, gidip de ne yapacaksınız yabancı ülkede allasen? Burada iş bulamıyorsan ekmek parası için git. Müthiş bir iş teklifi geldiyse geçici olarak kariyer yapmaya git. Ama mis gibi vatanın varken niye elin ülkesinde göçmen olacaksın, kolay mı sanıyorsun gurbeti yahu? Yazının başlığındaki şarkıda dendiği gibi, “Aramış durmuşsun beni, kimseye belli etmeden” vaziyetine düşersiniz.
Ve tabii bu vatanı “mis gibi” tutmak için de burada kalmak lazım sevgili dostum! Bazen çaresiz hissetsen de, şiddet başını alıp gitmiş olsa da, cahillik yüceltilse de, haksızlık diz boyuysa da, adalete güven çok azaldıysa da kendi kapının önünü süpürmek için kalman lazım!
Bir de tabii bu iklimi yaratanların, 2016’daki yazıda yazdığım ve Zeki Müren’in de dediği gibi “canımdan çok sevdiğim ülkem siyasetinin üstatlarının” bir an önce silkinip uyanması lazım. Çünkü burada ekonomi filan aslında temel sorun değil. Ve inanıyorum ki öyle böyle düzelecek. Ama en son bir akademisyenimizi kaybetmemize sebep olan “artan şiddet eğilimi, imtiyaz beklentisi, adalete-kanuna-kurala uymadan işine gelmeyen davranışın cezasını kendi eliyle verme” tavrı, vatandaşı birbirine düşman eden “Bizlerden mi, onlardan mı” ayırımı, büyük bir karanlık gibi toplumumuzun üzerine çöküyor! Bunu tam tersine çevirmek de siyasetçilerin görevi. Geç kalmayın, zira bu memlekette en büyük zenginliğimiz beton değil beyin!
Hayatı boyunca vatanında çalışmak, yaşamak ve vatanında ölmek isteyen bu kardeşinizin âcizane fikrine belki değer verip üzerinde bir düşünürsünüz...
Saygılar.
Paylaş