Paylaş
Cumartesi akşamları dışarı çıkmayı sevmeyen ben, biliyorum ki siz, benim gibiler, sabah dörde kadar Tarihin Arka Odası’na takılıyorsunuz! Ve biz o programı seyredenler, Murat Bardakçı’nın yalancısıyız ki Osmanlıca öğrenmek o kadar zor değil. Burada ‘eski yazı’ tabir edilen Arap harfleriyle yazılan Türkçeyi okumayı kastediyoruz. Bardakçı “1 ay” diyor. Ben geçen gün o işe girişeyim dedim, anladım ki bana yoğun bir 3 ay lazım!
Yalnız matematiği, fiziği, kimyayı çözememiş, hatta Türkçe öğretememiş bir eğitim sistemi o alfabeyi nasıl öğretecek?
‘Osmanlıca dersi’ lafı geçince, inanın önce sevindim. Sandım ki alfabe değil, lisanı zenginleştirme dersi. Zira Osmanlıca bildiğimiz Türkçedir. Sorun şu ki o zengin Türkçeyi gençler bilmemektedir!
25 yaş altı çocuklarınıza sorun. Mesela “Mamafih ne demek” deyin. Veya bırakın çocukları, öğretmenlerine sorun. Durumun vahametini anlayacaksınız!
Doktor, Türkçeyi hızla kaybediyoruz
Konuşamıyor çocuklar arkadaş! ‘Yani’, ‘Abi’, ‘Ya’, ‘Olay’, ‘Bişey’, ‘Oha’, ‘Sonuçta’, ‘ ... oldum’u yasakla, derdini anlatamaz bunlar! Dut yemiş bülbüle dönerler! ‘Mamafih’ yok ama iki lafın biri ‘olabilite’! ‘Olabilite’ nedir Allah rızası için?
Ben de allame–i cihan değilim. Ama felaket şurada: Benim bildiğim, misal ‘allame-i cihan’ gibi kelimeleri 20 yaşındakiler bilmiyor! Bu kadar hızlı kaybediyoruz Türkçeyi.
Gençler Ajda’nın şarkılarıyla dans ediyor ama Ajda doğduğunda yazılan romanları okuduğunda anlamıyorsa burada yanlış bir şeyler var. (Hiç konuyla alakasız hin hesaplar yapmayın. Ajda bence 45 yaşında filan ve birkaç yıl yanılıyor olsam da hepimizden güzel).
Milli Eğitim Şûrası’nın dille ilgili ana meselesi kitap okuyan ve 100 kelimeyle konuşmayan bir nesil yetiştirmek olmalı! Çocuklara en azından 1900’lerin başında yazılmış bir romanı anlayabilecekleri kadar Türkçe öğretmeyi sağlamak!
Gelelim eski alfabeye. Yine Murat Bardakçı’dan biliyoruz ki, tarihçi, sanat tarihçisi, dilbilimci, edebiyatçı, araştırmacı vs olacaksanız, Osmanlıcayı gazete okur gibi okumanız lazım! Yoksa adam demediğini bırakmıyor! E peki mühendis olacak çocuklar? Bari onlar için seçmeli olsun yahu? Nedir bu ısrar kıyamet? Bir öncelik sırası yapsak, adam gibi matematik, fen bilimleri ve Türkçe öğretme meselesi, elbette Osmanlı alfabesinin önünde olmalıdır. Yani öğretmeyin demiyoruz, hobi olarak yine öğretin!
Ancak, eğitim konusunda ‘makul şüpheler’ uyandırmayı bırakıp daha tarafsız ve bilimsel kararlar vermenin ‘olabilitesi’ yok mudur acaba?
Turizm öğrencileri akın akın alkolik oluyor da biz mi bilmiyoruz?
Doğduğum günden beri memlekette turizm patlaması bekliyoruz! Gelen giden arttı ama ben orta yaşa geldim hâlâ bir ‘patlama’ duyulmadı.
Sorun nedir?
Tanıtım az ve niteliksiz. Otellerin çoğu beton ve kişiliksiz. Kıyılarda yapılaşma hadsiz. Kültür turizmi sahipsiz. Trafik berbat, altyapı kifayetsiz.
Sorun ne değildir?
Turizm-otelcilik okullarından gelen yetişmiş elemanlar! Bu, Türk turizminin iyi işleyen ender alanlarından biridir. Bu çocuklar mezun olur olmaz iyi işletmelerin kapıştığı gençlerdir. Problem az olmalarıdır. İçki servisi öğrenmeleri değil!
Saygıdeğer EğitimBirSen üyeleri! Zehirdir, zıkkımdır, pekâlâ. Siz içmeyin hayatım! Ama içen turistin ve turizmcinin hayatını da zehir etmeyin!
Zengin misafir sadece Araplar değil. Kaliteli seyahate dünya para ödeyen turistin çoğu Amerikalı ve Avrupalı. Onlar da doğru bardakta, doğru ısıda, doğru servis edilmiş birinci sınıf içki içmek ister. Toskana’ya sadece şarap turizmi için giden ziyaretçilerin sayısını ve bıraktıkları geliri bi öğrensenize sevgili Milli Eğitim Şurası!
Hayır son yıllarda içki servisi öğrendiği için akın akın alkolik olan otelcilik mezunları sorunu yaşadık da bizim mi haberimiz yok? AA terapi grupları turizm liseleri öğrencileriyle mi dolu? Bırakın Allahaşkına.
EğitimBirSen “İçki servisi yaptırılan bizim çocuklarımız” diyor. Ee? Derste içki içirilmiyor efendim! Çalışacağı sektördeki önemli bir konunun uzmanlığı öğretiliyor. Hatta Nabi Avcı anlattı, renkli, alkolsüz sıvılarla gösteriliyormuş uygulamalar. İsterseniz iktisat eğitiminden de faiz konusunu çıkartalım? O da haram zira.
Bozuk saatleri onarın, işleyen saatlere dokunmayın efendiler!
Masal gibi her hatıra her yaşantı bana...
7’nci kattan düşen çocuğu havada yakalayıp hayatını kurtaran Eskişehirli temizlik görevlisi Şükrü Deniz, bildiğimiz kahraman! Çöpçü kılığında prens mi desek, Süpermen mi desek...
Almanya’da taciz edilen iki kızı kurtarmak isterken saldırıya uğrayıp canını veren Tuğçe Albayrak’a kahraman demek yetmez. ‘Peri kızı’ daha doğru.
Yeni Lemurya diye hayali ülke kurup yalancı diplomatik pasaportla yakalanan, mahkemede Lemurya adına Türkiye’ye nota veren Ahmet Çatalkaya isimli vatandaşı duydunuz mu? Sonra artık tadını kaçırıp Songhrati Thaumaturgy isimli uydurma ülkeye temsilcilik açmak için Dışişleri’ne başvurmasına kaç puan? Adeta Yalancı Çoban-Fareli Köyün Kavalcısı karışımı bir tip. Kendini bir yerden sonra bozan köyün delisi!
Peki ayağına geçirince insanı hasta eden zehirli ayakkabılara ne diyorsunuz? Kötü kalpli kraliçe Külkedisi için yapmış gibi! Nasıl hikâye o yav?
Eh, ‘Dünyanın een büyük, een gösterişli sarayı’ ve altın bardaklar muhabbetimiz de var hazırda.
Bu hafta ülkedeki haberleri Andersen mi yazdı ne?
Paylaş