Paylaş
Hoppala bayram, bu öğrenci evi konusu nereden çıktı şimdi? Herkes birbirine bunu soruyor. Hülya Avşar yapardı böyle ani çıkışlar. “Türkiye’de jön yok”, “Erkek adam aldatır” filan diye, hop ortaya bir kıtır atardı, herkes üzerine atlar, bir hafta konuşulur, gündemde kalırdı. Diyeceksiniz ki, Avşar sanatçı, şov insanı. İşinin, imajının bir parçası olabilir. Başbakan niye yapsın?
Erdoğan’ın bazı mitingleri rock konserlerini hatırlatır bana. AK Parti’nin performansından bağımsız, ona delicesine hayran insanlar görürüm. Rock konserine gelmiş gibi, ağlayan, bağıran, üstünü başını yırtan, heyecandan fenalık geçiren. “Öl de ölelim” diye slogan atan...
Rock star dediğin, malumunuz, Türk sanat musikisi solisti gibi sakin, ölçülü, mutedil olmaz.
Sivridir. Başına buyruktur, asidir. Büyük ve ani çıkışları olur. İngilizce ‘controversial’ tabir ettiğimiz, tartışma yaratan, aykırı laflar eder. Kendi hayranlarını ayrı ve özel bir grup olarak tanımlar, diğerlerinden ayırır ve coşturur.
Mick Jagger da böyledir, Jim Morrison da, Madonna da. Ve mesela, bu verdiğim örneklerin ortak yanları, kural tanımaz, egosu büyük, kafası ve dili cinsellikle biraz fazla meşgul insanlar olmalarıdır!
Çünkü rock star dikkat çekmeyi sever. Rock star gürültü çıkarır, iyi-kötü kendinden bahsettirir. Tepki toplayacak şeyler yapar. Bazen karakteri öyle olduğu için, bazen hayranlarını daha çok hayran, gıcık olanları daha gıcık etmek için!
Rock star bir cümle patlatır, bir hareket yapar ve ortalığı karıştırır! Tepki alma pahasına, safları sıklaştırmak, hayranlarının onda sevdiği özelliği daha da keskinleştirmek, hayran kitlesini kemikleştirmek, iyice coşturmak için.
Özellikle yeni albüm çıkmadan önce!
Belki Başbakan’ın da kendi hayran kitlesiyle buna benzer bir ilişkisi vardır, sebep budur, kimbilir…
Problem ne bi anlatsanıza?
Başbakan çok net şöyle dedi: “Kişilerin özel müstakil evlerinde, bir farklı kız, bir farklı erkek aynı evde kalması nasıl doğru olabilir? Siz kızınıza, oğlunuza böyle bir şeyi hoşgörüyle karşılayabilir misiniz?” Sonra Hüseyin Çelik, “Bu konu özel evler değil, vergi ödemeyen, denetlenemeyen, saatlik kiralanan apart’larla ilgili bir sorundur” dedi.
Ardından İçişleri Bakanı Güler, “Sorun, terör örgütleri ve cinsiyet ayırımı yapılmaksızın, kızlı-erkekli barındırılan evlerde, gençlere şiddete yönelik eğitimler, hatta silah ve bomba hazırlama eğitimleri bile verilmesidir” dedi. Şimdi… Problem apartların vergisi mi? Fuhuş mu? Terör mü? Kızlı-erkekli kalmaları mı? Hepsi birden mi? Konu vergi vermeyen apartsa, maliye baksın. Fuhuşsa, ne gerekiyorsa yapılsın. Konu terörse de, emniyet güçleri çözsün. Terör örgütleri kızlı-erkekli aynı evde eğitim vermese; erkek erkeğe, kız kıza hücre evleri tercih etse, problem küçülecek mi? Hani kızlar, ayrı bir evde, kendi aralarında, ev ekonomisi, fazla yünlerden halı örme, ‘kaçmış naylon çoraplar ve kullanılmayan şişelerden bütçeyi sarsmayan molotof yapımı’yla filanla uğraşsalar, “Terör sorunu değil ama en azından ahlaksızlık bitti, bu da bir şey” diye teselli mi bulacağız? Hey Allahım yav.
Siz kime ahlak dışı diyorsunuz arkadaş?
‘Kızlı-erkekli’ tartışmasının, aslında ‘tartışılacak’ bir yanı yok. Hukuka, demokrasiye, anayasaya, özgürlüğe, hiçbirine sığmıyor. Erişkin insanların evde nasıl bir hayat sürdüklerinin “ihbar, denetim, yasal düzenleme” gibi laflarla aynı cümle içinde kullanılması bile endişe vericidir, kabul edilemez. Onu geçtik zaten.
Yalnız, bir ayıp da “Bu özel hayata müdahaledir ve yanlıştır” diyenlerin bile bazısının, tuhaf bir mahalle baskısı ve korku içinde “Yani ben kendi çocuğum için asla istemem, Türkiye’de aşağı yukarı hiçbir aile de böyle bir şeyi kabul etmez, ahlak kurallarımıza, değerlerimize aykırı tabii ama…” filan diye söze namus kumkuması olarak devam etmesi.
Benim kız-erkek öğrenciler olarak aynı evde yaşayan arkadaşlarım oldu. Hem yurtdışında, hem burada. Evlerine misafir de gittim. Kimse birbirine tecavüz filan etmiyordu! Hatta sevgili olan da pek yoktu. Genellikle çocukluk arkadaşları, kankalar, liseden sınıf arkadaşları, yakın dost ailelerin çocukları, iki kız öğrenci ve birinin abisi, yeğeni, filan tarzı gruplardı. Bazıları da önceden tanışmayıp, okulda kaynaşıp, bir süre sonra arkadaş grubu olarak eve çıkmıştı. Kriter cinsiyet değil, öncelikle bütçe, temizlik ve düzen anlayışı, anlaşmak, aynı bölümde okuyup birbirine ders notu verebilmek olmuştu. Ailelerin haberi de vardı, çocuklarına güveni de.
Ne hakla “Çoğunluğun ahlak değerlerine ters ama…” diyorsunuz siz kardeş? Bu nasıl bir yargılamadır?
Çoğunluk ha? Hadi çoğunluktan bahsedelim biraz.
Bence Türkiye’nin, misal, yüzde 55’i, ramazanda oruç tutulmasını mutlak şart olarak görür. Tutmayanları günahkar ilan edip dövelim mi?
Türkiye’nin, atıyorum, yüzde 65’i, kara çarşaf giyilmesini doğru bulmaz. Giyenlere, “gerici” diyelim, sövelim mi?
Türkiye’nin belki yüzde 60’ı içki içilmesini tasvip etmez, içenlere “Alkolik bunlar zaten” diyelim mi?
Türkiye’nin yüzde 50’si kızına “Bu evden gelinlikle çıkarsan, anca kefenle dönersin” diyorsa, kadınların boşanmasını iffetsizlik ilan edelim mi?
Türkiye’nin, mümkündür, yüzde 95’i çocuklarının karma öğrenci evinde oturmasını istemez. Ama uygunsuz bulmayan, çocuğuna ve arkadaşlarına güvenen ailelere hemen “Ahlak değerlerine ters” diye yafta yapıştıralım mı? Bu nasıl bir ayırımcılıktır? Sen kimin çocuğuna, kimin anasına-babasına ne hakla ahlak dışı diyorsun? Ülkede, çocuğunun karşı cinsten sınıf arkadaşlarıyla aynı evde oturmasını uygun bulan tek bir aile bile olsa, ona “Ahlaki değerlerimize uymaz” demek, hakarettir, nefret söylemidir, baskıdır.
Demokrasi nedir anlayalım artık yav. Demokrasi çoğunluğun tercih ettikleri ve dayattıkları değildir. Özgürlük, tahammül, nezaket, kanuni tüm fikir ve yaşam tarzlarına kayıtsız şartsız eşitlik ve saygıdır demokrasi. Hukuktur demokrasi, hukuk!
Anlayalım. Anlamayanlara da anlatalım!
Paylaş