Paylaş
Susurluk ve papatya falı
Bugünlerde papatya falına merak sardım. Hergün bir papatya alıp, yapraklarını yolluyorum. Gençlik günlerimde, arkadaşlarla papatyaları yolarak ‘‘Seviyor, sevmiyor’’ diye fala bakardık. Şimdi kemale erdik. Papatya falına artık, ‘‘Susurluk kapatılacak, kapatılmayacak’’ diye bakıyorum. Traji komik bir ülkede yaşadığım için beni artık hiç bir şey şaşırtmıyor.
Tam işler sarpa sarıp oklar Çillerler'i gösterince Susurluk Komisyonu'nun Refahlı Başkanı, Abdullah Çatlı'nın hemşerisi Mehmet Elkatmış, dosyayı kapatıvermişti. Dosyanın, artık bir daha açılmayacağına emin olan Tansu Çiller, önce evde bir dikişte ayran içme çalışmaları yaptıktan sonra hazır kalabalık varken, benzetmek gibi olmasın ama tıpkı suçlunun olay yerine döndüğü gibi ‘‘Susurluk'a gidip’’ gövde gösterisinde bulundu.
İsteği bu seyahatte, Susurluk filminin başrol oyuncuları Sedat Bucak ve Mehmet Ağar'ın da kendisine eşlik etmeleriydi. Oysa evdeki hesap çarşıya uymadı. Zira, başrol oyuncularının, nasıl olsa dokunulmazlıklarının kaldırılmasına destek olan ANAP'lı ve DSP'li üyelere olan sonsuz güvenleri nedeniyle, Susurluk olayında artık Tansu Hanıma ihtiyaçları kalmamıştı ve O'na eşlik etmiyerek baş kaldırdılar. Tansu Çiller, Sedat Bucak'ın koruma ordusundan korkmuş olacak ki, kendisi ile birlikte hareket etmemesine sitem etmedi. Ama Ağar'ın emrine karşı koymasını hazmedemedi. Hatta Çillerler'in gazetesi olarak tanınan Öncü Gazetesi'nde Ağar'a savaş bile açtı.
AĞAR'IN PLANI
Susurluk kazası olmasa idi Mehmet Ağar, ağır ağır genel başkanlığa doğru oynadığı oyunu şimdiye kadar çoktan hallederek DYP'nin lideri olacaktı... Hatta o günlerde herkesi ikna bile etmişti. ‘‘Bacımı devirip yerine geçeceğim siz de beni destekleyeceksiniz’’ turlarını sıklaştırmıştı, şans bu ya kaza oluverdi. Anlaşılan Mehmet Ağar da, Susurluk'un ebediyen açılmıyacağını garanti altına almış ki, yine DYP'ye genel başkan olma yarışı içine girmiş. İl il örgütleri dolaşmaya başlamış... Üstelik tabandan da Ağar'a bayağı ilgi varmış. (Ben onun televizyonda konuşmalarını, Ağar tabirimi maruz görsün ama küstah buluyorum. Anlaşılan karizmatik yapısı, tabanı köylü olan DYP tarafından sempatiyle karşılanmakta). Ağar, Karadeniz'den başladığı gezilerine Trakya ile devam ediyor. Tansu Hanım'dan bağımsız, istediği şekilde il il dolaşmaya başlayan Ağar'ın gezileri Çillerler'i haklı olarak son derece sinirlendirmekte. Ağar da Çiller'in Susurluk çıkartmasını ‘‘şov’’ olarak yorumlamakta. Karşılıklı bir ‘‘şov yapma’’ tartışmasıdır gidiyor.
Ben Susurluk ile ilgili günlük papatya fallarıma devam ederken Tansu Hanım ile Mehmet Bey arasında başlayan söz düellosunun kızışması için iki tırnağımı birbirine hızlı hızlı sürmeyi de ihmal etmiyorum. ‘‘Ay bir kavga etseler de, her iki tarafta ne bilgiler var onlar ortaya dökülse, kamuoyu ikisini de yakından tanıma fırsatını eline geçirse ne hoş olacak’’ diye düşünmeden edemiyorum. Acaba sizce Yılmaz Hükümeti Susurluk'un üzerine ‘yılmazca’ gidebilecek mi?
Ne olacak bu eğitimin hali?
‘‘Ne olacak bu memleketin hali?’’ sorusu, son günlerde ‘‘Ne olacak bu eğitimin hali?’’ne dönüşünce ben de biraz Milli Eğitim'de olup bitenleri araştırayım, okullar açılırken kafaları karışık velileri biraz olsun aydınlatayım dedim.
12 Eylül sonrası kurulan hükümetlerde özellikle ‘‘dinci’’ yanları ağır basan siyasilere teslim edilen, aralarda da gözden kaçan ancak ömürleri kısa süren bakanların gelip geçtiği, Milli Eğitim Bakanlığı, sonunda yine liberal bir bakana kavuştu. Kamuoyunun, 8 yıllık kesintisiz eğitimle birlikte tanıdığı yeni Bakan Hikmet Uluğbay'ın işi çok zor. Uluğbay, sağcı hükümetler tarafından delik-delik edilmiş, yozlaştırılmış, yobazlaştırılmış adeta ‘‘dini eğitim bakanlığı’’ haline getirilmiş bu bakanlığı, gerçek kimliğine dönüştürme savaşı veriyor. Savaş, tüm hızıyla devam ederken, eğitimdeki yozlukların kazandığı boyutlar hergün yeni bir katman olarak karşımıza çıkıyor. Ne mi bunlar?
SAĞLAM'IN GRAFİĞİ
Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Olup bitenleri anlamak için 1.5 yıl öncesine dönüp Mehmet Sağlam'ın koltuğa oturduğu Bakanlığa bakmak yeter. Hatırlayacaksınız Sağlam, meslek lisesi mezunu olduğunu saklayıp, hukuk mezunu olduğunu ve hatta ABD'de lisansüstü öğretiminden geçtiği yılları övünçle anlatan dünün YÖK Başkanı idi.. Gelip geçtiği yollar, O'nu, önce öğretim üyeliğinden rektörlüğe, YÖK Başkanlığından da Bakanlığa taşıdı. YÖK Başkanı olmasını, İhsan Doğramacı'nın kızkardeşi Emel Doğramacı'nın dostluğuna borçlu. Onu YÖK başkanlığına taşıyan sadece Doğramacı kardeşler değildi tabii ki. O günlerde Başbakan olan Süleyman Demirel de Başkan olmasına güle oynaya ‘‘okey’’ demişti...
Fethullah Gülen'in nefesi Mehmet Sağlam'ı bakanlığa taşıdı. Malum Çiller'ler, Gülen'in ricalarını emir kabul ederlerdi. Fethullahcılar ile Sağlam'ın ilişkisi YÖK başkanlığı sırasında gün ışığına çıktı. Gülen'in yakını olan YÖK üyesi Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan'ın (ki şu anda Fatih Üniversitesi uygulama hastanesinde doktor olarak çalışıyor) desteği ile Samanyolu Vakfı'nın davetlisi olarak ABD'ye gitti.Yurda dönünce o da hocaefendiye yakın isimleri Amerikaya yollamaya başladı...‘‘Al gülüm ver gülüm...’’
Sağlam, YÖK Başkanlığa döneminde, Fethullah'a yakın isimleri yurtdışına gönderdiği iddialarına halen yanıt veremiyor. Bakan olduğu dönemde yaptığı atama ve tayinler konusundaki iddialara karşı da suskun kalmayı tercih ediyor. Söylediği tek söz ise kimliğini sergiliyor. Sağlam, 8 yıllık eğitimin kesintisiz olması gerektiği yolundaki sözlerini, bu yönde hazırladığı tasarıyı bir tarafa itiveriyor ve Meclis'te ‘‘red’’ oyu kullanacak kadar eğitime ihanet edebiliyor. İşte size bir eğitim bakanımız. Hoş, Hasan Celal Güzel ve Köksal Toptan'a da bu Bakanlık teslim edilmişti.
ULUĞBAY'IN İŞİ ZOR
İşte Bakanlığın içler acısı kısa tarihçesi. Şimdi, Uluğbay, kemikleşmiş bir yapıya karşı yeldeğirmeni savaşı veriyor. Her yeni gelen bakan gibi kadro temizliği yapmaya çalışıyor. Amaç, siyasi olmaktan çok, kesintisiz eğitimi başarıyla uygulayabilmek. Ancak, bir işe başladım mı akıl veren çok olur ya, Uluğbay'a da akıl veren verene. Arada, bazı bürokratların ayağına taş dokunduranlar da gidiveriyor. Yani ‘‘kurunun yanında yaş da yanıyor’’.. İşte size bir iyi bir kötü karar. Uluğbay, eğitimde çeşitli kademelerde görev yürütmüş, 8 yıl için en büyük desteği verecek bürokratlardan birini kızaktan çekti çıkardı. Yatırımlar Tesisler eski daire başkanı, yurt dışı görevden geldikten sonra Sağlam'ın kızağa aldığı Remzi Sezgin.. Şimdi Araştırma Planlama Kurulu (APK) Başkanlığına getirildi. Eğitimde bir de isimsiz kahramanlar vardır. Adı hiçbir biçimde sütunlarımızda yer almamış Yayımlar Dairesi Başkanı Bekir Turgut bunlardan biri. Duyduk ki, kadro operasyonu sırasında, ismi yıpranmış bir sürü bürokratla birlikte aynı kararnamenin içine konulup görevden alınıvermiş. Ne yapmış bu bürokrat? Para mı yemiş, yanlı yayın politikası mı gütmüş yoksa devletin parasını çarçur mu etmiş? Hayır. Yayımlar dairesi başkanlığını, siyasilere göre uyarlamadan, eğitimin ve devletin çıkarlarını gözeterek hep aynı doğrultuda yürütmüş. Uluğbay'a bu zorlu döneminde şans dilemekten başka bir diyeceğim yok.
Paylaş