Paylaş
Tasavvufa giden her yolun, her sesin, her bilginin öğrencisi olduğum için sosyal medyada takibe aldığım, videolarını izlediğim genç bir isim; Hakan Mengüç... Ustalığı değil çıraklıkta harmanlanmayı seçenlerden. Üflediği ney’den çıkan “hu” sesinin anlamına şükredenlerden... Mengüç’ü hem yeni kitabını hem seminerlerini konuşmak için minik ofisinde ziyaret ettim. İşte Mengüç’ün 15 yaşında başlayan tasavvuf yolculuğunun etkileyici hikayesi...
Fotoğraflar: Levent KULU
◊ Sizi sosyal medyadan tanıdım. Yazarlığınız dışında yaptığınız işin tam adı nedir?
- Temel olarak sufi felsefesini, Mevlana’nın öğretilerindeki pozitif düşünceyi, hayata olumlu bakmayı, acıların üstesinden gelmeyi, sosyal medyada ve seminerlerde anlatıyorum. Ben anlatıcıyım. Aslında sufi olarak tanınıyorum. Sufi nedir? Sufi felsefesini benimsemiş kişiye sufi denir.
◊ Ağırlıklı olarak nerelerde seminerler veriyorsunuz?
- Daha çok halka açık seminerler oluyor. Üniversitelere de gidiyoruz.
◊ Sufizm ve Mevlana ile nasıl tanıştınız?
- 15 yaşında tanıştım. Bir gün bir dergâhta ney dinletisine şahit oldum. O anda neyin sesine âşık oldum. Sonra ney öğrenmeye karar verdim. Ney öğreten hocam aynı zamanda tasavvuf hocam oldu. Yolculuğum öyle başladı. Birçok yere gittim. Başka hocalardan da eğitimler aldım. Şimdi 32 yaşındayım. 17 senedir tasavvuf ve sufi felsefesine inanıyorum ve anlatmaya çalışıyorum.
◊ Hocanız ney öğretirken sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
-Bunun uzun bir yolculuk olduğunu… Bir de neyin hikayesi.
◊ Neyin hikayesini anlatır mısınız?
- Aslında birkaç hikayesi var. İlk önce bir kamışın ney olma yolculuğunun ortalama 3 yıl sürdüğünü anlatmıştı. Bir kamış koparıldıktan sonra ve ney olana kadar birçok acıdan geçiyor. Yani görünürde bir acı sürecinden geçiyor. Mesela kamış ilk önce bir ayrılık çekiyor. Kendi vatanından koparılıyor. Hayatımızda yaşadığımız ayrılıklar gibi... Çünkü bir ayrılık acısında insan kendisiyle ancak yüzleşebiliyor. Yine sufiler ‘’Leyla’dan geçmeden Mevla’yı bulamazsın’’ derler. Çünkü karşımızdaki kişi bize ayna tutuyor.
Ney, ilk önce bir ayrılık acısıyla başlıyor. Kopartılması ve kendi vatanından aslında ayrı düşmesi...
Biz de hem bu dünyaya geldiğimizde de ayrı düşüyoruz ruhtan. Tasavvufta vahdet-i vücud inancı var. Sonra neyin üzerinde kabuklar oluyor. Sonra kabuklarını sıyırıyoruz. Bu kabuklarından sıyrılmaya da kişinin egosundan sıyrılması deniyor. Çünkü biz onun kabuğunun ötesine geçmedikçe ney üzerinde bir işlem yapamıyoruz.
Kişi de bir şeyi öğrenmek için egolarını kenara bırakmadıkça hiçbir şey öğrenemez. Tasavvuftaki karşılığı bu. O yüzden ilk önce ben oldum demeyi bırakacak ve öğrenmeye açık olmak gerek. Yine sufiler ‘’Ben oldum demek ben öldüm demektir” derler. Daha sonra ney kabuklarından sıyrıldıktan sonra 1 sene bekletilir.
◊ Neden?
- Bu kamışların içinde su oluyor genelde ve suların atılması için bekletiliyor. Buna sabır evresi deniyor. Bunun tasavvuftaki karşılığı ‘’Hayatta istediğimiz her güzel şey için bir bekleme evresi vardır ve o beklemeyi kabullenmeliyiz’’... Ona sabretmeliyiz ama bu sabır bizim kültürümüzde anlaşıldığı gibi kadercilik gibi değil. Hatta şöyle söyleniyor; ‘’Sabretmek öylece oturup beklemek değildir. Sabır; dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü hayal edebilmektir.’’ Mevlana yine ‘’Sabır boyun eğmek değil, mücadele etmektir’’ diyor. Bu bir enstrüman öğrenirken de öyle. Bu işin bir süresi var ve buna sabredilmeli.
Ney bekletildikten sonra içi deliniyor. Şu an hâlâ kamış halinde ve henüz hiçbir özelliği yok. Kamışlar biraz yamuk olur normalde. Onu ateşte birazcık düzeltiriz. Bu düzeltilmeye bütün kamışlar dayanamazlar. Bazıları kırılır. Çok enteresandır ki 100 kamış aldığınızda onun içinden 5 tanesi sona ulaşabilir. Bunu da aslında hayatımızda görüyoruz.
erkes işe bir hevesle başlıyor insanlar sonuna kadar çok az insan gidebiliyor. Sonra kızgın bir demirle onun içini deliyoruz. Boğum aralarını deliyoruz. Buna da hiç olmak deniyor. Şems diyor ki ‘’Şu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen hiç ol’’.
◊ Hiçlik makamı...
-Evet. Hiçlik makamı. Menzilin daima yokluk olsun. İnsanın bir çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği çömlek yapan içindeki boşluksa insanı insan yapan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir. Hiçlik bilincini anlatmak zor.
◊ Peki sonra hangi işlemlerden geçiyor?
- En sonda artık, üçüncü senesine doğru yaklaşınca kamış, ona başpare dediğimiz kısmı takıyoruz.
◊ Kendi tasavvuf yolculuğunuzda en çok nerelerdeki anlatımlardan etkilendiniz?
- İran’da sufi eğitimi aldım. Orada çok şey öğrendim. Hem hem seyahat ederek hem de onların anlatımları çok etkileyiciydi. İlk hocam da çok kıymetliydi. Sonrasında Mesnevi’den de çok etkilendim.
METİN HARA İLE YAKLAŞIMIMIZ FARKLI
◊ Günlük hayatta en sık karşılaştığınız soru ne?
- Düşüncelerimi durduramıyorum, ilişkim kötü gidiyor, hayır diyemiyorum, özgüvensizim, öfkemi kontrol edemiyorum gibi problemler.
◊ İnanan bir bedende öfkenin barınması mümkün mü sizce?
-O felsefe içselleştirilmişse olmuyor zaten.
◊ Sizi Metin Hara ile benzetiyorlar. Ne diyorsunuz?
- Dışarıdan öyle görüyorlar ama aslında farklıyız. Metin’i de tanıyorum. Farklı yaklaşımlarımız var. Bütünsel baktığımızda aynı bakıyoruz ama anlatış şekillerimiz farklı.
◊ Dünyanın tasavvufa bizden daha çok ilgili olmasını neye bağlıyorsunuz
- Ülkemizde bilinmiyor. Mevlana’nın dünyada bilinen ezberlenmiş şiirleri var. Yabancılardan duyuyoruz bunları ama bizim ülkemizde bilinmiyor. Hani bir laf var ya “İnsan en yakınındakinin değerini bilmezmiş’’ diye. Bunun için de ben elimden geleni yapıyorum.
NEY ÜFLERKEN İSTER İSTEMEZ HU DİYORSUNUZ
◊ 15 yaşında dergâha neden gitmiştin?
-Enteresandı. O zamanlar bir radyo kaseti dinlemiştim. Eskiden radyo kasetleri vardı. Aziz Mahmud Hüdayi diye… O beni çok etkilemişti. Onu ilk dinledikten sonra böyle birisini aramaya başladım benim de bir hocam olsun diye.
◊ Kaç sene sürdü ses çıkarmanız?
- Hızlı ilerledim. 2 ay içinde normal ses çıkarıyordum. Ama o sesin mükemmelleşmesi yıllarınızı alıyor.
◊ Hep hu diye mi verilir nefes?
- Dudağınızı o şekilde yapmanız gerekiyor yoksa sesiniz çıkmıyor. İster istemez hu diyorsunuz yani.
BU DÜNYAYA NEDEN GELDİĞİNİZİ SORGULADINIZ MI?
◊ “İlişkin senin aynandır” diyorsunuz kitabınızda. Bunu nasıl tarif edersiniz?
- Bir şekilde seni sana gösteriyor. İçindeki korkuları, kaygıları, kaybetme korkusunu, öfkeyi, siniri, bir şekilde tek başınayken göremiyorsun. Ama biri karşına çıktığında bunlar su yüzüne çıkmaya başlıyor. İnsanların büyük değişimleri, ayrılıklardan ya da büyük aşk acılarından sonra olur. Çünkü tam bir yüzleşme yaşıyorlar.
◊ İnsanlar genel olarak çok öfkeli. Ağzından kötü laf çıkana iyi bir şey gelir mi?
- Mevlana demiş ya ‘’Sen düşünceden ibaretsin’’. Bir şeylerin hemen çözülmesini bekliyor insanlar. “Kendimi umutsuz hissediyorum. Ne yapabilirim? İş bulamıyorum. Ne yapabilirim?” gibi sorular soruyorlar.
ZAHMET OLMADAN RAHMET OLMAZ
◊ Ne diyorsunuz böyle diyenlere?
- Bu dünyaya neden geldiğinizi hiç sorguladınız mı? Ben neyi iyi yapıyorum? Neyi yaparken kendimi çok iyi hissediyorum? Bu sorular kişinin kendi içinde en sevdiği işi ortaya çıkartıyor.
◊ Herkes sevdiği işi yapma şansına sahip değil ki.
- Değil ama bunun için çabalarsa yapabilir. Engel yok. Ya da yaptığı işi sevebilir. Yaptığı işin içindeki sevdiği yönleri ortaya çıkartabilir. Çünkü hayatın içinde hep böyledir. Zahmet olmadan rahmet olmaz.
◊ Mevlana ve Şems diyaloglarından sizi en çok hangisi etkiler?
- Tasavvufta 4 kapıdan bahsedilir. Şeriat, tarikat, marifet ve hakikat. Mevlana’yı Mevlana yapan Şems’tir. Şems’in karakterini çok severim. Gerektiği yerde serttir, gerektiği yerde yumuşaktır. Ortama uyum sağlar, su gibi.
Mevlana sonuçta ilmi alıyor, bütün kitapları okuyor, ilmi konuda geliştiriyor ama manevi konuya bir şekilde yükselememiş. Şems ona gelip diyor ya “Bundan sonraki yolculuğumuz başlıyor. Kır kalemin ucunu. Bundan sonraki yolculuğumuz, aşk yolculuğu. Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın”...
İşte o beni çok etkileyen noktalardan birisi.
OLAYLARA VERDİĞİMİZ ANLAMLAR HAYATIMIZI BELİRLER
◊ Kötü biri olmak bir seçim midir sizce?
- Kötü biri olmak bir seçimdir. İyi biri olmak da bir seçimdir ama tabii bazı insanların içinde kötülük olduğuna inanıyorum. Benim inancıma göre hayatımızı belirleyen yaşadığımız olaylar değil, o olaylara verdiğimiz anlamlar. Mevlana’nın zaten en güzel sözleri bu konudadır. Birisinin başına bir şey gelir lanet eder, bir diğeri de onun için bir ders olduğuna inanır. “Bazen dertler yağmur olur başına yağar, ama unutma ki rengarenk gökkuşağı da yağmurdan sonra çıkar” der Mevlana.
NASIL VAZGEÇİLMEZ KADIN OLUNUR?
◊ Bugüne kadar YouTube’da en çok izlenen videonuz neydi?
- Nasıl Vazgeçilmez Kadın Olunur? diye bir video yapmıştım. 2 milyonu geçti.
◊ Peki nasıl vazgeçilmez kadın olunuyormuş?
- Aslında burada birazcık kadın ve erkek davranışlarını inceledik. Bir kadın kendi başına mutluysa, kendi kendine yetiyorsa, bir erkeğe muhtaç olmadığını düşünüyorsa, işte o zaman enerjisi en üst düzeyde oluyor. Hep şunu söylerim. Mutluluğumuza 1 ile 10 arası puan verelim. 10 mükemmel, 1 çok kötü olsun. Eğer sen 4 isen, bunu 7 yapmak için bir ilişkiye başlıyorsan, o ilişki çok bozulmaya müsait bir ilişki oluyor. Çünkü bir şeyleri almak için gidiyorsun oraya. Ama sen 7’ysen ve ilişkin seni 9’a çıkarıyorsa, o ilişkin bittiğinde tekrar 7’ye iniyorsun ve hayatına devam edebiliyorsun. O yüzden ben şunu öneriyorum özellikle ilk ayrılıklarda. Kendi kendine yetebilmeyi, kendi kendine mutlu olabilmeyi öğren, bir başkasına muhtaç değilimi içsel olarak hisset. Ondan sonra bir ilişkiye ancak sağlıklı bir şekilde başlayabilirsin.
KENDİMİZE BEN NEYİM DİYE SORUYORUZ
◊ Kitabı okuyanlar ne bulacaklar?
- Kitabın ismi “Ben Ney’im.’’ Bunun iki anlamı var. Hem ben neyim diye kendimize soruyoruz hem de ben “Ney’im”... Biraz önce anlattığım gibi, ney enstrümanının ne olduğunu, insana ne kadar benzediğini, sabrın ve hiç olmanın ne demek olduğunu... Ayrıca hayat yollarında karşılarına çıkabilecek sorunlara Mevlana ve sufi felsefesiyle nasıl yaklaşabileceklerini sunuyor kitap.
Paylaş