Paylaş
Gülben Ergen, ünlü balet Tan Sağtürk’le bir araya geldi. Sağtürk, dansa başlama hikayesinden kurduğu okullara, erkeklerin baleye bakışından kızının baleye olan ilgisine kadar her şeyi ayrıntılarıyla anlattı....
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
◊ Uzun yıllardır dans okullarınız var. Ülkemizde dansa olan ilgi, okullarınızın ayakta kalması için yeterli mi sizce? Çünkü bale hep farklı görülür…
- Evet, çok elit hatta opera da, halktan uzak gibi hep değerlendirilirdi. Bizlerin de algısı öyleydi. Sonrasında biz onun çok da doğru olmadığını gördük. Çünkü o iletişimi kurmadığınız zaman size gelen çok küçük bir kitle olabiliyor. Ya da böyle Anadolu Ateşi gibi büyük şovlar yapacaksınız ki geniş kitlelere ulaşabilesiniz. Ben Diyarbakır, Elbistan, Kahramanmaraş gibi birçok yere gittim ve insanlara anlatmaya çalıştım.
◊ Öyle mi?
- Düşünülenin aksine erkeğin de yapabileceği, bütün sanat dallarını içeren bir sanat dalı olduğunu... İki tane klip yaptım. Ticari klipler değil bunlar. Orhan Gencebay’a gittim. Orhan Gencebay bana “Bir Teselli Ver”i verdi ve o şarkıyla dans ettim. Ardından bunu klip haline getirdim. Aynı klibi, aynı hareketlerle, Mozart’ın Requiem’i ile yaptım. Projeksiyon makinesiyle görüntüler izlettim. Baktım ki Orhan Gencebay’ın müziği ile olan yorumu müthiş beğenildi. Mozart Requiem ile olan algılanmadı. Dokunmadı insanlara. Orhan Gencebay’ı seyrettirdikten sonra baktım o da hoşlanılabilir hale getirdi sanki insanları. Dolayısıyla birtakım eserler üretmeye başladık bale için. Baktım ki insanlar artık yavaş yavaş gelmeye başladılar ve “Bu işi çocuklarımız yapabilir mi?” diye sormaya başladılar.
◊ “Bir Teselli Ver”, baleyi insanlara daha da yakınlaştırdı mı?
-Evet. Çünkü Gencebay’ı berberde de dinliyorlar evlerinde de. Dolayısıyla bu kadar saygın bir kimliğin bize destek olması çok önemliydi. Türkiye’de opera dışında tutunabilecek bir dal bulamıyorum kendime.
◊ Orhan Gencebay’ın şarkısı işi yaradı o zaman…
- Yaradı. İlk çıkış noktası o oldu. Herkesin oluşturduğu bir duvar var hayatında; tuğlalarla, eliyle kazıya kazıya… O duvara ne dolduracak? Ben o duvara, her zaman söylediğim cümlenin arkasında durmayı koydum. Dolayısıyla Türkiye’ye geldiğim zamanda bütün yapacağım dediklerimi yapmaya çalıştım. O zamanki tüm röportajlarıma ya da yakınımdaki söylediklerime bakıyorum. Ne diyorsam onu yaptım.
Tan Sağtürk, kızı Ada ile ilk kez 4 Haziran tarihinde TİM Show Center’da sahneye çıkacak.
TEKVANDODA TÜY SIKLET ŞAMPİYONU OLDUM
◊ Dans sevdanız öğrencilik yıllarınızda mı başladı?
- Konservatuvarda başladı. Neredeyse 40 yıl önce devlet konservatuvarına girdim. O sırada TRT tek kanaldı. Bir program vardı ve çocukları toplayıp götürdüler. Aralarında ben de vardım. Devlet konservatuvarından bir hoca koreograf olarak TRT’de çalışıyordu. Sonradan benim hocam oldu. “Tan mutlaka konservatuvara girsin” demiş aileme. Fakat ailem ilk başta çok üstüne düşmemiş. Ben tekvando yapıyordum. Hatta Türkiye Tekvando Tüy Sıklet Şampiyonu olmuştum.
◊ Tekvandodan baleye geçiş nasıl oldu?
- O sonradan hocam olan kişi Ankara’ya haber vermiş. TRT Opera Balesi Genel Müdürlüğü’nden arandık. Tam da 1980 askeri döneminde. Annem telefonu kapattıktan sonra “Bir sandalye çek karşıma. Seninle konuşmak istiyorum” dedi. “Tan, böyle bir durum var. Senin konservatuvara girmeni arzu ediyor Suna Şener. Var mısın?’’ dedi. “Peki bale ne?” diye sorduğumu hatırlıyorum. Annemin anlatış biçimi beni herhalde çok etkiledi.
◊ Nasıl anlattı anneniz?
- “Benim sana tüm anlattığım masalları biliyorsun ya onun müzikli olduğunu, sahnede senin olduğunu ve perde açılınca seyirciyle buluştuğunu düşün” dedi. Bunu hiç unutmuyorum. Sonrasında da “Bir masal kahramanı olacaksın” dedi.
◊ Annenizin mesleği neydi?
- Annem TRT’de yayıncıydı. Oradan emekli oldu. Annemle o konuşmayı yaptıktan sonra ben hatırlamıyorum ama annemden bir gün düşünmek için süre istemişim. Ertesi gün de “Evet” demişim. Daha sonra konservatuvar sınavına girdim ve kazandım. Sonra bir anda herkes tarafından gösterilen bir çocuk olunca, çocuk da etkileniyor bundan. Bütün konservatuvar yaşamım 10 yıl boyunca o şekilde geçti. Ankara Devlet Konservatuvarı’nı bitirdim. Çok önemli kişiler vardı sınıfımızda. Mesela Fazıl Say. Müdürümüz Cüneyt Gökçer’di.
◊ Konservatuvardan sonra yurtdışına mı gittiniz?
- Okul bitmek üzereyken opera ve balede erkek ihtiyacı vardı. Bizim hızlıca bitirebilmemiz için sınıf atlatıldı. Bir de askerlik vardı. Çünkü uzun süre askerlik yapacaktık ve bu da bünyemize zarar verebilirdi. O dönemde, Devlet Opera Balesi’nde, Dostoyevski’nin Budala diye bir eseri dönecekti. Bu sırada Devlet Opera Balesi, tam konservatuvardayken, “Sen gel bizimle dans et bir an önce” dediler. Derken o dönem festivaller çok arttı Ankara’da. O sırada da Fransız Genç Balesi gelecekti. Fakat konservatuvara uğrayıp genç yeteneklere bakmak istediler. Daha sonra bize baktılar ve benim için okula teklifte bulundular. Ben klasik bale yaptığım için, hep klasik baleyi yapmak istiyordum. Daha sonrasında mutlaka yaparız ama önce bir klasik eserlerde dans etmeliydim ben. O yüzden teşekkür ettik onlara. Fakat o sırada, annem iş için Viyana’ya gitmişti. “Tan, Viyana Operası’nı görmen lazım. Ben bir para ayırdım sana. Sınavı da varmış. Gidip orayı gör ve sınava gir” dedi. Şubat tatiline denk geliyordu. Ben de Viyana’ya gittim. Sınava girdim. İki kişi seçilecekti beni ve bir Fransız’ı seçtiler. Kontratımı aldım ve geldim. Kontratı da imzalamış bulundum. Hatta hiç unutmuyorum. Kontratım için bir ev tahsis etmişlerdi. Bir de bir araba.
FRANSA HÜKÜMETİ VATANDAŞLIK VERDİ
◊ Ne kadar kaldınız orada?
- Okulun bitmesini bekliyordum. O sırada Fransız Genç Balesi konservatuvara geldi. Bizi seyrettiler. “Bu çocuğu alıp gitmek istiyoruz” dediler. Ve onlar da bir kontrat teklif etti. Sonra karar verip Fransa’ya gittim. 9 sene Paris’te yaşadım. Fransa’da devlet sanatçılarıyla yıllık kontrat yapılıyordu. Ama Jacques Chirac hükümeti birkaç kişiye ömür boyu kontrat verdi. Onlardan biri ben oldum. Baş dansçılığa kadar yükselmiştim. Elysee Sarayı’nda Jacques Chirac ve eşi bir yemek verdi. Bana bir zarf uzatıp “Bunu kabul etmenizi rica ediyorum” dediler. Açtım zarfı. İçinden Fransız pasaportu çıktı. Beni vatandaş yapmışlar. Tabii ki Türküm ben her şeyden önce. Ama bence buna layık görülmek çok değerli.
◊ Kaç tane Tan Sağtürk Dans Okulu var?
- 9 tane İstanbul'da açtık. Trabzon'da, Samsun'da var, şimdi Bodrum ve Antalya'da açıyoruz. 13’ü bulduk. Diyarbakır, Elbistan, Mardin, Gaziantep gibi şehirlerde açtık ama oralarda kendi ismimi koymadım. Bir ticari meseleye onları sokmadım.
BALE YAPAN DİNLEMEYİ ÖĞRENİR
◊ Balet olmasaydınız ne olurdunuz?
- Hangi kulvara girersem onu çok iyi düzenleyebileceğimi ve iyi bir arşiv oluşturacağımı düşünüyorum. Daha da önemlisi iyi dostluklar kuracağımı düşünüyorum.
◊ Bir koreograf söyleyemediklerini dansıyla anlatır mı?
- Anlatır. Mesela beni günlük yaşamda tanıyanlar sahnede başka bir adamla karşılaştıklarını söylerler. Kızım bile bunu söylemiştir, “Baba, orada tanıyamadım. Sen başka bir adam oldun” diye. Bu başka bir ruh hali.
◊ Kaç yaşında dansı bıraktınız?
- Ben çok erken bıraktım aslında Devlet Opera Balesi’ni. 34 yaşındaydım. Fakat çok doymuşluğum da olmuştu artık. Çok fazla dans ettiğimi düşünüyorum.
◊ Ailelere bale konusunda nasıl bir çağrı yaparsınız?
- Bir kere balerin olmak zorunda değiller. Çünkü profesyonel olarak yaptıkları zaman apayrı bir meslek dalı olarak gitmesi lazım ama herkesin bu eğitimden geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Başarısından, mutluluklarından, sağlıklarından kuşku duymasınlar diye. Bale yapan insan dinlemeyi de öğrenir.
◊ Öyle mi?
- Okulumda 7-8 öğrencim vardı. ”Hepimiz Robert’i kazanacağız” dediler. Ben de dedim ki “Hepiniz kazanacaksınız ama kazanamayanlar çok hayal kırıklığına uğrayabilir. Bu kadar iddialı gitmeyin”. “Tamam hocam. Teşekkür ediyoruz, çok destek oldunuz’’ dediler. Geldiler. Sekize sekiz. Hepsi Robert’i kazandı. Çok geniş düşünebiliyorlar baleden sonra.
◊ Yurtdışında baleye verilen önemin ülkemizde verilmemesi sizi üzüyor mu?
- Atatürk Kültür Merkezi’nin bir dönüm noktası olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu sadece bale için söylemiyorum. Ülkemizin tüm sanatları için söylüyorum.
ERKEKLERDE KIRILAMAZ BİR DUYGU VAR
◊ Aileler erkek çocuklarını baleye yollama konusunda neden önyargılı davranır?
- Erkeklerde gerçekten hâlâ kırılamaz bir duygu var. Bunu halk danslarımız son derece kırmış durumda. Bence çok önemli. Erkek sayısının fazlalığı onu gösteriyor. Ama bu tip sanat dallarında, özellikle bale gibi konularda mesela Türkiye’nin doğusunda daha fazla ilgi var. Batı’da durum daha zor. Halbuki biz hep tam tersini düşünürüz. Diyarbakır’da mesela erkek sayısı daha fazla. Burada insanların kulaktan kulağa, mahalle baskısıyla, bu tip meselelere tabu gibi baktığını ve çalışmak istemediklerini gözlemliyorum. Ben sevilmemle beraber bunun daha çok kırıldığını düşünüyorum.
KIZIM DA DANS EDİYOR
◊ Kaç çocuğunuz var?
- Bir kızım bir de oğlum var.
◊ Çocuklarınızın danslar arası nasıl?
- Oğlum daha ufak ama kızım severek yapıyor. Hatta bu sene onu da hazırlayacağım.
◊ Severek mi yapıyor yoksa sizden dolayı mı yapıyor?
- Kızım Ada bunu itiraf edemiyor belki ama sanki benim için yapıyor gibi… Sorunca “Severek yapıyorum” diyor. Ben de ona inanmaya çalışıyorum.
◊ Eşiniz Rus. Nasıl tanıştınız?
- Eşimle Türker İnanoğlu’nun bir müzikalinde tanıştım. Tabii yıllar geçti, aklımızda kalmışız birbirimizin. Biliyorsunuz yurtdışında üniversiteyi bol bol bitiriyorlar. Rusya’da özellikle. Bol bol üniversite okumuş. Çok aşık oldum. Evlendik ve 10 yıl geçti. İki çocuğumuz oldu.
◊ Eşiniz çalışıyor mu?
- Bizim dans kıyafetlerimizi üretiyor.
◊ Annenizin mesleğini söylediniz. Babanızın mesleği neydi?
- Babam benim kahramanım aslında hakikaten. Akıl veren, inanılmaz entelektüel bir adam. 4 üniversite, 4 bölüm bitirmiş. Yatılı okul okuduğum için uzun süre çok ayrı kaldım ailemden. Fakat sürekli irtibat kurduk onlarla. Bağlantı içindeydik. Konservatuvara başlarken “Senin tercihlerin çok önemli. Bizi yönlendirecek olan senin tercihinin kuvveti” demişti bana. Arkamda da durdu annemle beraber. Ailem İzmirli. Onlar bu yüzden de biraz daha açık fikirlilerdi.
Paylaş