Paylaş
Okumayanlar varsa şiddetle tavsiye ederim.
Sanırım 21 yaşındaydım okuduğumda.
Özellikle dikkatimi çeken bir bölüm var. “Kıskanırım Seni Ben” şarkısının sözleri üzerinden kıskançlığı ilmek ilmek inceliyor.
Muhteşem notlarından biri şu oldu:
Kıskançlık, temelde derdinin ne olduğunu anlatamadığın derin bir yerde yatıyor. Ağzından memesi alınmış bebek hassasiyetinden bugüne örülü ve konuşulmamış bir yer devreye giriyor.
Geçenlerde ses tellerimi kontrol ettiriyorum. Malum mesleki akortlar. Yanımda eşim de var.
Bu ses tellerine bakma hadisesi gerçekten büyük sınav.
Dev uzun çubuklar burnundan giriyor, ses tellerine kadar uzanırken sen istenilenleri yapıyorsun. Hapşırık, tıksırık, gözyaşları, mide bulantısı, öğürme, sümükler içinde tabii.
Lakin çok çok lazım bir muayene. Kabul.
Kendi açımdan sınavımı iyi veremedim.
Burun mevzusu bende olmadı. Yok arkadaş. Zaten alerji, kaşıntı bitiğim. Bir de o çubuk asla giremez genzime, ses tellerime kadar!
Eşim dedi “Ben yaparım”. Oturdu. Erkek adam vallahi. Doktor dedi “Aa deyin, öö deyin, adresinizi söyleyin, şarkı söyleyin”... Hah, hayatımın fırsatı! Niye?
Bu kadınların derdi bitmez anacım.
Gıkı çıkmayan adama şarkı söylettirmeyi başarırız da, şarkıyı söyleyince de içimizde çolak bir şeytan “Acaba başka kadına da söylemiş midir?” demez mi?
Sen o şeytanı gör, görme. Gel de şimdi karıştırma içini!
Adam bir şey yaptı mı şu hayatta sana Gonca?
Hayır. Ama intikam en sevdiği şarkıyı bu durumda söyletmek olmaz mı?
Doğan Canku’nun sevdiği parçasını canı kocam söyleyedursun, yüzümü ekrana döndüm “Evet aşkım! Harika kapanıyor ses telleri!” dedim. Doktor hanım da demez mi “Ay çok severim bu şarkıyı”!
Kız diyorum içimden şu durumda adama niye romantik şarkı söyletiyorsun...
Çünkü bu şekilde “en unutulmazı” yakaladığım kesin!
“Anı kıskançlığım” çok olmuştur. Bu an, bir öncekilere nazaran nasıldı? Bizim anı ligde kaçıncı sıradadır falan... Ulan sana ne?
Bülent Somay yazmış; “Kıskançlığın yeisinde bilinçli bir yan bulunmaz.”
“Saçın yüzüne değse, tenini kıskanırım” diye şarkı yapan insanız neticede. Benim de içimden böyle tuhaf bir anı fırladı. Ne yapayım?
Kusura bakmayın kocalar: “Sevemez kimse sizi... Bizim sevdiğimiz kadar!”
Zorlu’nun zorluğu
Geçen gece Zorlu Cinemaximum’da “It” filmini izlemeye gittik. Son seans.
Ara oldu. Sinema perdesinin yanında bir kapı açık. Sonuçta giriş-çıkış kapısıyla aynı siyah bir kapı.
Tuvalete gitmek için o kapıdan çıktık eşimle.
Daha “Ha burası değilmiş ya” demeye kalmadan kapı arkamızdan güm diye kapandı! Bir daha açılmadı.
Küçücük bir depo. Duvarlar spreyle yazılmış yazılarla dolu, tuhaf tuhaf. “Zeo was here” esprilerine kadar.
Mısır vs. satışların kutulama deposu burası.
Neyse, acil çıkış yönlendirmesi yok. Kapıyı çalıyoruz, duyan yok.
Ara bitti, film de başladı mı! Kaldık orada...
Son seans diye Zorlu Cinemaximum kapanmış meğer. Merak ediyorum bizim yerimizde astım krizi geçiren biri olsaydı ne olurdu acaba? Ya da panik atağı olan biri?
Bir arkadaşımızı aradık. O da aradı taradı bir yerleri ve “kurtarıldık”!
İşte bu yüzden askerde sopanın bile üstüne “sopa” diye ne olduğu yazar. Hukuken birçok soruyu da cevaplar bu.
Herkesin AVM’yi terk ettiği bir saate film koymasanız da olur. İşte neredeyse ölüyorduk o gün! “İsterseniz size ücretsiz bir içecek ısmarlayalım” dediler sonra. Canımın sağlığını bir bardak suya satmadım vallahi. Kızdım.
Bir mekandan en son müşteri çıkar mı hiç?
Cahide Müzikhol’de ödül gecesi
İşte bu en güzel haber. 54. Ulusal Yarışma ödülleri, bugün Cahide Müzikhol’de sahiplerini buluyor. Kadir İnanır, Sevin Okyay ve Nihal Yalçın’ın sahip çıktığı Ulusal Yarışma jüriliği harika konukları, hıncahınç Türk sinemasına âşık halkıyla bu gece adından çok söz ettirecek belli ki.
Sanatçı, dahil olduğu şeyi güzelleştirendir. Aksi niyette bir örnek çok azdır. Sanatçı olup da terörist olan, okul sevmeyen, kitap yakan, heykel yıkan bir insan göremezsiniz. Hayatımı renklendiren bu insanların gecesine katılmak onur verici.
Bunu Antalya Ödülleri gerilimiyle aynı kefeye koyup, ne etliye ne sütlüye yorumu yapanlara da sözüm yok. Bana gerilim gibi gelmiyor kendi yolunu bulduktan sonra. Bu başka bir ödül töreni.
Zaten ödülü alan da veren de sinemayı çok seviyor. Bunu tartışmayalım.
Annem küçükken beni “Tatar Ramazan”ın çekimlerine götürmüştü Adana’da. Kadir İnanır’ın elinde kan makyajı vardı, görünce ağlamıştım. Hemen bana sarılıp, korkmayayım diye sakinleştirmişti.
Şimdi aynı şeyi ait olduğu sineması için yapıyor.
Kıvanç ödülümüz yine kendisinindir.
Nilgün Belgün
Zorlu PSM’de 41’inci yıl özel gösterisini sahneledi Nilgün Belgün.
Anılarıyla, şarkıları ve dansıyla herkesi büyüledi.
Yıldız Kenter de 80’inden sonra amuda kalkmıştı bir oyunda.
Bu ustalar asker disiplininde insanlar.
Bu insanlar matine-suare oyun oynayıp geceleri tavernalarda, kabare şovlarda uykusuz, saatlerce insanları eğlendirip ağlatırken, bizim çağımıza gelindiğinde “Bir insanın sağlıklı konsantrasyon olma süreci 20 dakikadır, sonra beceride zayıflama görülür” dendi.
Yani yaşlanan çağ aslında, Nilgün Belgün gibi kadınlara bir şey olmuyor.
Paha biçilmez şeyler yapan, ölümsüz kadınlar onlar.
Kelebek ödülleri
İlk ödül adayları açıklandığında kendi ismim dahil birçok isim unutulmuştu.
Sonrasında aday adayları açıklandığında 8 milyonluk oy cennetinin içinde olmadığımı gördüm.
Süreci çok keyifliydi ama. “İşin aslı ödülü hak etmek” lafı çok acayip.
“Buna önce halk karar versin” lafı da Sofokles’in oyunları gibi sorduruyor. Halk öncelikle karar versin de, bu kararı inceleyen birim olmalı mı, olmamalı mı?
Sanatçılar yalnızca dönemin popüler işleriyle değil, performanslarıyla, eğitimleriyle, duruşlarıyla ödüllendirilmeli.
Ben Kelebek ödülünü Vasfiye Teyze performansıyla aldığımda, Cihangir’de küçücük bir kafedeydik.
O yıl ilk kez ödül töreni olmamıştı. Bunun benim için önemi çok büyük. Herkesin sustuğu bir yerde Hürriyet’in elime ödülümü verip, ılık bir adaçayı ile karşılıklı sohbetle kutlamak...
HAÇİKO ödülü için Ömür Gedik aradığında da çok ağlamıştım. Çıktım aldım, harika da bir konuşma yaptım. Sokak hayvanlarının hayrınaydı.
Her neyse, radyoda şu an Ajda Pekkan’dan “Eğlen güzelim, gününü gün et” şarkısı çalıyor, duygulandım herhal.
Efendim Serenay Sarıkaya, Aslı Enver, Kaan Urgancıoğlu, Tuna Kiremitçi ve Yaşar Gaga tartışmasız favorilerimden.
Bir not: Jüriye teşekkür etmek, ödül alan için hep farklı onur olur.
İhtiyaç halinde kırılan bir kalp gibi, ustalıkları bizi her zaman eğitir. Kelebek jürisi mutlaka olmalıdır. Ustalardan oluşan bir ana jüri.
Bu haftanın önerisi
Bir ustadır Yücel Erten. Onun “Azizname”yi yeniden sahnelemesi müthiş haber. Ekip de harika. Emre Altuğ sürpriz isimlerden.
Kaçırılmasın.
Paylaş