Paylaş
Ne şekilde olursa olsun insan bayağılaşmak ve yalnız kalmak arasında bir seçim yapmak isterken yaratıyor bu KARAKTER dediğimiz tuhaf başlığı.
Herkeste bir biyografi telaşı var.
Bizi nasıl bilsinler?
Hep iyi bilsinler!
Doğru. İyi olmak başlı başına olumlu bir motivasyon bir kere.
Ama öldükten sonra kim ne derse desin halbuki değil mi?
Orada da güvenmiyoruz kimseye. Bu “başkaları için yaşamak” organizasyonunun öbür tarafını düşüneceksem niye öleyim ki ben?
Millet organizasyonlara, davetlere koştururken yapılmaması gerekenler listesinin başına not olarak ekleyecek hale geldi ölmemeyi.
Çok istiyoruz yönetici olmayı.
Kader, bizim egomuz karşısında kim ki?
Yaşam motivasyonumuzu sonuçlarımıza, bedel ödemeye odaklı yaşadıkça öğrencisi olmaktan uzaklaşıyoruz hayatın.
Herkes sahnede olmak istiyor.
Ol evet. Fakat neyi izlemeliyiz?
İzleyici kalmaktan biz de yorulduk sonuçta.
Artık tadını çıkararak bakma, gördüğün şeyi kendi içinde bulma zamanı.
Biçimselliğe son.
Varsa yoksa içtenlik!
Fazlası da kesmiyor.
Sıradan bir gün düşünün...
Parka gidip küçük bir radyoda müzik dinlediğinizi...
Belki yanınızda hayvanınız da var. Ayakkabıları çıkarıp toprağa bastınız. Kendiliğinden bir komşuluk başladı yan bankta oturan biriyle.
Ortak konuları konuşup tartıştınız belki.
Rüzgarın sesini geçmeyen bir tonla.
Kimsenin haklı ya da haksız olmadığı yarım saatlik sohbet öylesine geçti gitti kendiliğinden.
“Yaşamak kıyak bir şey” diye düşünmez mi insan?
Hayır. İlle de bir “zor insan” hikayesi ağzımızda.
Herkes zor. Geçenlerde arkadaşımla konuşuyorum.
Biri demiş, “Gonca mı, o çok zor biri” diye.
E sen çok kolay söyledin ama?
Hiç zorluk çekmedin söylerken. Bu muydu zorun içine bakmak?
Kendine bile şaşırmayan, istese de beceremeyen insana bir şey zor gelir mi Allah aşkına!
Kendimizle yeniden tanışır gibi yaklaşmadığımız her canlıya karşı patronluk zırvalayan güya dürüstlüğümüz...
En çok konuşan belki de en akıllı olmak için daima olumsuz bilginin ve eksiliğin hatırlatıcısı konuşmacılar... Aşırı haklılar, aşırı haksızlar.
Mücadele, müdahale kelimelerinin kahvaltıdan eksik olmadığı sabahlar...
Farklı olan, azıcık kendine has bir şeyler gördüğünde hiddetlenen o tuhaf kişilikler.
Ki tarihini bile açıklayamadıkları tuhaf bir “dengeli” olma halinden bahseder devamlı bu insanlar..
Ve en önemlisi geliyor: Tahammülsüzlük. Asla dinlemiyor oluşumuz.
Asla.
Biz ne zaman öldük gerçekten?
Geçenlerde biri sosyal medyaya yazmış “Her yer yoga eğitmeniyle doldu. Nerede bu yoga öğrencileri? Hemen eğitmen olunuyor” diye.
O kadar haklı ki.
Öğrenciliğe tahammülsüzlüğün, öğrencilik sistemine ilişkin karmaşık sistemin etkisi ne kadar oldu bilinmez tabii.
Fakat yazan çok doğru yazmış.
Acınılası derecede iyi insan olmaya çalıştığımızın farkında mısınız?
Zaten hep öyle insanlar olmamıza rağmen. Yalnızca mağdur olunca ağzından iyi kelimeler dökülen o asık suratlı, içe kapanık, ergen yaşı terk edemiyoruz.
Ne kendimiz bir adım atıyoruz farkındalığa ne de birilerine “beni takip et” diyebiliyoruz.
İnsanın üslubu, özü hakkında çarpıcı fikirler verir.
Geçenlerde Hatay’da 8 aylık hamile kadını genç bir adam motosikletle yaklaşarak öldüresiye tekmeledi. Köpeğini de üstüne saldı.
Köpek dokunmadı kadına düşünün. Baktı, kokladı, hamile kadına dokunmadı. Sonra eşraf müdahale etmeye başladı.
Hemen kadını korumaya aldılar.
Adamı da tuttular götürdüler polise. Bu bir insan bedeninin içinde sağlıklı-sağlıksız hücrelerin savaşı gibi. Artık dışarı taşmış bir insan olgusu var. Yüz yüzeyiz kendimizle.
Aynanın yetersizliğini ispat.
Artık ardımıza bakmadığımız, yangınına ortak olmadığımız bir şey biliyoruz.
İçimize bizi bu kadar uzaklaştıran katil kim?
Ben elime terliği aldım bekliyorum. Bahçemde izinsiz dolaşan bu gaddar kişi kim?
Bizi kim öldürüyor?
Katilimiz kim?
HAFTANIN MEDYA HABERİ
Nesrin Cavadzade, “La Casa de Papel” dizisinde rol alacakmış söylentileri kesinliğe kavuştu mu bilmiyorum. “İstanbul” karakteriyle katılacakmış sanırım diziye. Harika bir haber! Ona çok yakışacağından eminim.
HAFTANIN ALBÜMÜ
Jim James’in “Regions of Light and Sound of God” albümü. Akşamüstü güneşine akustik hava katıyor resmen.
HAFTANIN KABUSU
Ciciş, eciş bilmem. Psikiyatrlar bunları da masaya yatırmalı. Erkek hazzı olarak Türkiye nerede, ekonomi ve var olma çabası kadını nereye getiriyor...
Paylaş