DÜNYAEkonomik Forumu’nun bir ilk olarak gerçekleştirdiği ‘Cinsiyet Uçurumu’ raporunda Türkiye’nin 58 ülke arasında 57.sırada olması erkekleri öfkelendirdi.
Geçenlerde ‘Abdi İpekçi 2004 Gazetecilik Ödülü’ resepsiyonunda kendimi bir anda, Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök ile Sabah yazarı Erdal Şafak’ın yaylım ateşi altında buldum.
Kadın yazarlar rapora karşı çıkmalıymış.
Erdal Şafak önceki günkü yazısında ‘Türkiye’ye hakaret’ diye karşı çıkmış zaten.
Keşke, Türkiye’deki tablo erkeklerin görmek istediği gibi olsaydı.
Ama değil.
Türkiye’deki kadınları, büyük şehirlerde çalışan kadınlar, sayıları gerçekten hayli fazla olan akademisyen kadınlar temsil etmiyor.
Dün KA-DER Başkanı Ayşe Bilge Dicleli ile konuşuyordum.
TÜSİAD’ın 2000 yılında hazırlamış olduğu ‘Kadın Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş’ raporunu hatırlattı.
Buldum, çıkarttım ortaya raporu.
Rakamlar orada mevcut.
Özellikle ekonomik yaşamla ilgili olanları.
Hatırlatayım dilerseniz.
Kadınların işgücüne katılım oranları 1950’lerden beri sürekli düşüyor.
1955’te yüzde 72 olan işgücüne katılım oranı, 1999 yılında yüzde 29’a gerilemiş.
Şehirlerde bu oran yüzde 15.8’e düşüyor.
Türkiye genelinde bakıldığında çalışan kadınların dörtte üçü hálá ‘tarım sektöründe’.
Sizleri rakama boğmak istemem ama Dünya Ekonomik Forumu’nun raporunu ‘Türkiye’ye hakaret’ olarak görenlere tavsiyem TÜSİAD’ın bu çalışmasına göz atmaları.
Ayşe Bilge Dicleli ile konuşurken hatırlattığı bazı rakamlar var.
En tepedeki kadın yöneticilerle, en tepedeki erkek yöneticiler arasında ücret farkı yüzde 40 dolaylarında.
Özel sektördeki çalışan 8.4 milyon kişiden yüzde 16’sı kadın.
Kamuda çalışan 2.3 milyon kişiden yüzde 23’ü kadın.
Bu mu fırsat eşitliği?
İşveren kadın oranı binde 7.
Politikaya katılımdan bence hiç söz etmeyelim.
Parlamentoda kadınların temsil oranı sadece ve sadece yüzde 4.4.
Boğaziçi’nden Profesör Binnaz Toprak’ın geçenlerde Radikal Gazetesi’nde yazdığı gibi Meclis 85. yıla ‘kadınsız’ giriyor.
Yine Profesör Toprak’ın yazdığı gibi bu oran yakın çevremizde Suriye, Fas, Cezayir, Bahreyn, Sudan gibi ülkelerden bile düşük.
Pakistan’da kadınların mecliste temsil oranı yüzde 20.6.
Bu ayıp bize yeter.
Şafak yazısında, Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘Cinsiyet Uçurumu’ raporunda bizim önümüzde yer alan Pakistan, Hindistan, Çin’e değinmiş.
Sadece politik yaşama katılım Pakistan’ın sırasını öne çekebilir sanıyorum.
Hindistan’da kadın okur yazarlığının düşüklüğünden de söz etmiş.
Her ülkenin kendi koşulları var.
Hindistan’da yıllar önce röportaj yapma fırsatı bulduğum ‘Haydutlar Kraliçesi’ Phoolan Devi, okuma yazma bilmediği halde milletvekiliydi.
Üstelik arkasında birkaç ceset olduğu söyleniyordu.
Ama dünyanın en büyük demokrasisi ona politikada yer açmıştı.
Hindistan’da drahoması az diye kadınlar öldürülüyormuş Şafak’ın dediğine göre...
Doğru...
Ama bizde de ‘namus’ diye kadınlar öldürülüyor, burunları kesiliyor ya da 14 yaşındaki oğulları tarafından kurşunlanıyor.
Yolun açık olsun Kemal Derviş
KEMAL Derviş, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP’nin başına getirildikten sonra kendisiyle ilk kez dün Boğaziçi Üniversitesi’nde karşılaştık.
Boğaziçi Üniversitesi 19-22 Mayıs tarihlerinde güzel bir program hazırlamış.
Ağırladığı Avrupalı üniversite öğrencilerine, Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin konferanslar düzenlemiş.
Böylelikle, İngiltere Büyükelçisi Peter Westmacott, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ile Kemal Derviş’i dinleme fırsatı bulduk.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Derviş’i dinlerken bir kez daha Avrupa vizyonuna hayran kaldım.
Türkiye’nin üyeliğini hararetle savunan Avrupalı aydınlarla aynı çizgide. Yani Avrupa’nın 21. yüzyılda, Türkiye’yi yanına almadan asla ‘global bir oyuncu’ olamayacağını söylüyor.
‘Avrupa Birliği’nin sonu geldi’ diyenlere ise mesajı şöyle:
‘Avrupa nereden nereye geldi. Dünya savaşları, kitle katliamları, totaliter rejimler... Ama karanlık dönem sonuçta refaha, barışa yol açtı. Şimdi Avrupa yeni bir değişimden geçiyor. Değişimin hedefi daha iyi bir dünya düzeni’...
Türkiye’ye biçtiği rol biraz İngiltere ve İspanya’nın Avrupa’da oynadığı rol gibi.
Nasıl İngiltere, dünyada İngilizce konuşan ülkelerle, İspanya ise Güney Amerika ile Avrupa arasındaki bağı kuruyorsa, Türkiye de Müslüman ülkelerle, Ortadoğu, Orta Asya ile Avrupa arasındaki bağı kurabilir.
Dediğim gibi Kemal Derviş’i dinlemek büyük zevkti.
Sanırım salondaki Avrupalı üniversite öğrencileri de aynı duygular içersindeydi...
Kemal Derviş, temmuz ayı ortalarında New York’a yeni görevinin başına gidiyor.
Ona ‘Daha İyi Globalleşme’ kitabıyla ilgili Francis Fukuyama’nın sözlerini sordum.
Bir hatırlatma bu arada.
Fukuyama, kitapla ilgili ‘Derviş, Birleşmiş Milletler’in yeniden yapılandırılmasında önemli bir rol oynayabilir’ demişti.
Kemal Derviş, bu sözleri biraz abartılı buluyor.
Ama sonbahardan itibaren BM’ye çeki]düzen verileceğini ve bunun için BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a destek vereceğini söylüyor.