Paylaş
Fransa’da 19. yüzyılın sonunda kurulmuş ve bugün dünyanın 15 ülkesinde şubesi var.
Gönüllerinde aşçılık ve pastacılık yatanların kısa ya da uzun bir eğitim dönemi için 4 bin ila 24 bin euro ödedikleri efsane bir okul Cordon Bleu.
Fransa’da yıllardan beri bireysel çabalarıyla mutfağımızı tanıtmak için çırpınan SevimGökyıldız geçenlerde işte bu okulda ocağın başındaydı.
Yaptığı işi canıgönülden desteklediğim Mutfak Dostları Derneği Başkan Yardımcısı Gökyıldız’dan daha önce bu sütunlarda söz etmiştim.
Dünyanın en zengin ama az tanınan mutfağını “gastronominin kabesine” yıllardan beri tek başına tanıtmak kolay bir iş olmasa gerek.
Gökyıldız bu kez Türkiye Mevsimi’nin desteğini almayı başarmış.
Etkinlikler kapsamında, Cordon Bleu’de Türk Mutfağı dersleri veriyor.
Pompidou Müzesi’ndeki Sarkis Sergisi için gittiğimiz Paris’te Cordon Bleu’deki bu derslerden birine katılma fırsatını bulduk.
TÜRK GENÇLERİ AŞÇILIĞA MERAKLI
Baktım, tıklım tıklım dolu sınıftaki öğrenciler çeşitli milletlerden.
Tayvanlı, Çinli, Japon, İngiliz, İspanyol, Türk.
Küçük bir parantez açmak gerekirse, Cordon Bleu aşçılığa merak sarmış, lokanta açmak isteyen çok sayıda Türk gencinin uğrak yeri olmuş son zamanlarda.
Sanıyorum katıldığımız derste en az üç, dört Türk genci vardı.
Her neyse, Sevim Gökyıldız’ın uygulamalı Türk Mutfağı dersinde hem yemek pişirme tekniklerini öğretiyor, hem öğrencilere zengin mutfağımız hakkında bilgi veriyor.
Ayrıntılı bir şekilde Türkiye’nin hangi çoğrafyasında, hangi ürünlerin yetiştiğini, nasıl pişirildiklerini anlatıyor.
Fransızca konuşuyor ve bir çevirmen söylediklerini İngilizceye çeviriyor.
Türk Mutfağı konusunda hiçbir şey duymamış olan biri için içeriği mükemmel bir ders diyebilirim.
Sevim Gökyıldız oldukça zor bir mönü seçmiş.
Kuru patlıcan dolması, mercimek köftesi, güllaç ve helva.
MUTFAĞIMIZ KEBAPLA TANINIYOR
Kullandığı ürünlerin her birini sınıfta dolaştırıyor.
Yanımdaki Tavyvanlı nar ekşisini kokluyor.
Arkamdaki iki İspanyol genci hayretle şeffaf güllaç yufkasını inceliyor.
Tabii dersin bir yerinde dayanamayıp İspanyol gençlerine Türk Mutfağı ’nı tanıyıp tanımadıklarını soruyorum.
Ne de olsa Akdenizliler ya.
Erkek olanı “Kebabı biliyorum” deyince hayal kırıklığımı tahmin edebilirsiniz.
Avrupa’nın çoğu şehrinde Türk Mutfağı tabelası altında satılan fabrika üretimi döner kebapların inanın mutfağımıza faydadan çok zararı var.
Satılsın ama “Türk Mutfağı” tabelası altında değil.
Konuyu Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a bir kaç yıl önce aktarmıştım.
Türk Mutfağı’nın yurt dışında tanıtımı için çalışmalar yapılacağını söylemişti.
Bugün durum nedir bilmiyorum?
FRANSA 17. YÜZYILDA BAŞLAMIŞ
Sarkis Sergisi’nin açılışı sırasında sohbet ettiğim Unesco’daki Büyükelçimiz Gürcan TürkoğluFransız Mutfağı’yla ilgili ilginç bir şey aktardı.
Meğer Fransız Mutfağı’nı markalaştırma ve dünyaya tanıtma çabaları Güneş Kral 14. Louiszamanında yani 17. yüzyılda başlamış.
Neticede Fransa mutfağının tanıtımı yüzyıllar öncesinden için bir devlet politikası uygulamış.
İtalyanların da uyguladıklaını biliyorum.
Bizde belirli bir politika olmadığı halde, Tayvanlı’ya mercimek köftesini tattıran Sevim Gökyıldız gibilerinin çabaları, İstanbul’un lokantalarıyla dünyada konuşuluyor hale gelmesi, peş peşe genç şeflerin yetişmesi Türk Mutfağı’nın yıldızını son dönemlerde parlatmış.
Ama bir düşünün...
Devletin bir stratejisi, bir politikası olsa kim tutabilir Türk Mutfağını?
Bu arada Sevim Gökyıldız’tan bir müjde.
Yazdığı “İstanbul’un Esnaf Lokantaları” kitabı, yemek kitaplarıyla ilgili uluslararası bir yarışmada Türkiye’ye bir ikincilik getirmiş.
Kutlarım.
Paylaş