Paylaş
SANAYİCİLER ‘‘değişim‘‘ ve ‘‘toplumsal uzlaşmada’’ fikir birliğine vardı.
Önceki gün İstanbul Sanayi Odası'nın(İSO) aylık meclis toplantısındayız.
Konu ‘‘Yeni ekonomik programın değerlendirilmesi.’’
İlk konuşmacı Üzeyir Garih.
Programla ilgili söyledikleri ilginç.
‘‘Yabancılar bu programa bir deklarasyon gözüyle bakıyorlar. Rakamlar yok bu programda. Çünkü özü bir sistemin oturtulmasıyla ilgili. Mayıs, haziran ayları sistemin oturtulması operasyonuyla geçecek.’’
Garih, Derviş'e ‘‘geç kaldı’’ diye kızanların da haksız olduğunu çünkü onun aynen zararda olan bir şirketin hesaplarını kontrol eden biri gibi bir ‘‘durum muhasebesi’’ yaptığını söylüyor.
Derviş'in arkadaşı olduğunu duyduğum İSO'nun eski Başkanı Memduh Hacıoğlu önemli şeylerin üzerinde duruyor.
Ne diyor Hacıoğlu?
‘‘Toplam talep aşağıya iniyor. Bu durumda üretimin yukarı çıkması imkansız. Ekonominin tamamiyle durması tehlikesiyle karşı karşıyayız.’’
Bu çarktan çıkmanın tek yolu toplumsal uzlaşma.
Yani fabrikalar daha az kárla daha çok üretim yapacak.
İşçi daha az reel ücretle, daha fazla katkıda bulunacak.
Peki şirketler nasıl dayanacak?
‘‘Artık büyük krediler olmayacağına göre orta ölçekli şirketler birleşecek ya da yabancılarla evlenecek’’ diyor Hacıoğlu.
Şöyle bitiriyor konuşmasını: ‘‘Öyle bir iki krediyle işlerin döndüğü dönem kapandı. Sistematik bir Türkiye'de yaşamasını öğrenmeliyiz’’.
Tekstilde iplik sıkıntısı
KRİZİ atlatmak için bir uzlaşma ortamından söz ediliyor, ama İSO toplantısında kulağıma çalınanlardan çıkarttığım sonuç bunun öyle kolay olmayacağı yolunda.
Duyduklarım özellikle tekstil sektörüyle ilgili.
Doların dalgalanmaya bırakılmasından sonra, iplik üreten bazı firmalar (ki bunların özellikle Güneydoğu Anadolu'daki firmalar olduğu söyleniyor) önce mal satışını durdurmuşlar.
Ardından dolar bazında mal sattıkları halde fiyatlarını yüzde 15 civarında arttırmışlar.
Dahası, fiyat arttırdıkları halde malı da hemen teslim etmiyorlarmış.
Bunu bana aktaran tekstilci ‘‘Bazı firmalarının bu tutumu nedeniyle piyasa iplik sıkıntısı çekiyor. Örneğin ben imalatı iki hafta durdurmak zorunda kaldım ve 100 bin dolar zarar ettim’’ diye anlatıyor.
Kimi iplik firmaları da tam aksine dolardaki yüksek artış nedeniyle müşterilerini sıkıntıya düşürmemek için fiyat kırmışlar.
Bunu yapanlardan bir tanesi de Trakya İplik.
Şimdi şöyle bir durum çıkıyor ortaya: Bir yanda krizden yararlanmak isteyenler, diğer yanda işlerin aksamaması için özen gösterenler.
Yani özveride bulunarak Türkiye'nin çıkarını ön planda tutanlar.
Umarım ikinciler çoğunluktadır.
Rekabette moralinizi bozmayın
ÖNCEKİ gün Türkiye'nin dünya rekabet liginde ‘‘küme düştüğünü’’ okuduk.
1999 yılında 49 ülke arasında rekabet gücü sıralamasında 38'inci olan Türkiye, bu yıl 44'üncülüğü düşmüştü.
Bizim önümüzde sadece Endonezya, Venazüella, Polonya, Kolombiya ve Rusya vardı.
Araştırmayı yapan İsviçre'nin Lozan kentindeki Uluslararası İşletme Geliştirme Enstitüsü.
Ali Koç'un desteklediği ‘‘Competitive Advantage of Turkey’’yani Türkiye'nin Rekabet Avantajı projesinin başındaki Melih Bulu'ya bu araştırmayla ilgili görüşlerini sordum.
Yanıtı bir nebze rahatlattı beni.
Şöyle diyor Bulu: ‘‘Araştırmanın detaylarını inceledim. İhracat potensiyeli gibi makro değişkenlerle, işadamlarının görüşleri gibi mikro değişkenler aynı sepete konmuş ki bu bence son derece sakıncalı. Türkiye'nin rekabet liginde bu kadar da geride olmaması gerek’’.
Bulu bu tür araştırmalarının temelde pek de sağlıklı olmadıkları konusunda başka bir örnek de veriyor: ‘‘İsviçre'deki Dünya Ekonomik Forum'u iki yıl önce Harvard'lı bir profesöre Endonezya ile ilgili bir araştırma yapmıştı. Sadece makro değişkenlere dayanıyordu ve Endonezya'nın en rekabet edebilir ülke olduğunu iddia ediyordu. Neticede ne oldu? Endonezya battı...’’
İngiltere, şap ve turizm
SWİSSOTEL'deki Çeçen baskınından turizm zarar görecek diye ne kaygılandık...
Turizm sadece bizim üzerine titrediğimiz bir konu değil.
İngilizlerin de turizm, şap hastalığı yüzünden darbe yiyecek diye ödleri kopuyor.
Haksız da değiller.
Çünkü turizmin İngiliz ekonomisine katkısı yılda 20 milyar dolar.
Yani bizimkinin iki tam katı.
İşte bu yüzden İngiliz Turizm Bakanlığı geçenlerde, Avrupalı, Japon ve Amerikalı turizmcilere dört günlük gezi düzenliyor.
Şap hastalığının en fazla görüldüğü güney ve kuzey bölgelerine ziyaretlerden sonra turizmciler Başbakan Blair ve Kraliçe 2. Elizabeth tarafından kabul ediliyor.
Aynı dertten mustarip olan İrlanda ise başka bir yol seçiyor.
Turizmcileri ağırlayacağı yerde, Turizm Bakanı James McDaid'i bir ABD turuna gönderiyor. McDaid şimdi Los Angeles, Boston, Chicago, New York'ta ‘‘İrlanda'yı ziyaret etmekten çekinmeyin’’ mesajları veriyor.
Paylaş