DÜN öğleden sonra Türk Alman Ekonomi Kongresi’nin yapıldığı Grand Cevahir Oteli’ndeyiz.
Güvenlik nedeniyle bir süreliğine kapatılmış olan kongre salonunun önü kalabalık.
Saat 18.00’de Başbakan Erdoğan ile Alman Şansölyesi Gerhard Schröder’in konuşmaları var.
Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası’nın yaptığı 600 kişilik büyük çıkarma ile İstanbul’a gelen Alman iş adamları şansölyelerini dinlemeye pek hevesli.
Kapalı kapının önünde, en ön saflarda sabırla bekliyorlar.
Erdoğan ile Schröder yoğun program nedeniyle gecikiyorlar.
Konuşmalar tam bir saat rötar ile başlıyor.
Ancak bu kadar beklemeye değmiş.
Schröder’in verdiği mesajlar birbirinden anlamlı.
Mesajlarına geçmeden önce ilk kez dinleme fırsatını bulduğum Schröder ile ilgili izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Şansölye’nin elinde kağıt, not filan yok.
İrticalen konuşuyor ve kürsüde son derece rahat.
Söyledikleri de açık, seçik.
Önce Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı bir vaatte bulunduğunu ve bunu yerine getirmek zorunda olduğunu söylüyor.
Yani konuşmasının en başında salondaki Türklerin gönüllerini fethediyor.
Zaten konuşmasının sık sık alkışlarla kesilmesi de bunu gösteriyor.
Schröder 17 Aralık’ta ‘tarihi kararın’ Türkiye’nin ön koşulları yerine getirmiş olmasından ötürü alındığını da sözlerine ekliyor.
WIN-WIN DURUMU
Politikadan ekonomiye atlıyor Schröder.Almanya’da iş sahibi 60 bin Türk’e değinerek ‘Türk işletmeleri 300 bin kişi istihdam etmemiş olsaydı bizim işsizlik sorunumuz daha beter bir durumda olacaktı’ diyor.
Daha sonra sözü, Türkiye’deki Alman işletmelerinin de yarattığı katma değere getirerek ‘Partnerler arasında güven ve işbirliği hem Türkçe, hem Almanca ‘win-win’ denen durumu ortaya çıkarıyor’ diye ekliyor.
Türkiye-Almanya işbirliğini her alana yaymalı Schröder’e göre.
Meselá tarım, meselá turizm.
Konuşmasının tam bu noktasında Schröder salondan en fazla alkış aldığı konuya değiniyor: Kuzey Kıbrıs.
Turizm, tarım ve diğer alanlardaki Türk-Alman işbirliğini Kuzey Kıbrıs’a taşımayı öneriyor.
‘KKTC referandumda fevkalade önemli bir karar aldı. Onun yanında olmamız gerek, Türk-Alman işbirliğini oraya götüremez miyiz? Orada öncü bir rol oynayamaz mıyız? Adanın kuzeyinin ekonomik refahına katkıda bulunamaz mıyız’ deyince tahmin edebileceğiniz gibi alkışlar kopuyor.
Bir Airbus A380 için 800 milyon gömlek
SCHRÖDER’in konuşmasında değindiği konulardan bir tanesi de tekstil.
Şöyle diyor: ‘Tekstilde birbirimize sahip çıkalım’...
Bir anlamda Çin tehdidine karşı güçleri birleştirmeyi öneriyor. Alman Şansölyesi’nin bu sözleri sarf ettiği sırada Çin Ticaret Bakanı Bo Xilai Avrupa turunda.
Ziyareti, Avrupa Birliği Komisyonu’nun, Çin’in tekstil satışlarını inceleyeceğini ve gerekirse önlem alınacağını duyurduğu günlere rastlıyor.
Kotaların kaldırıldığı Ocak 2005’ten bu yana Avrupa panikte. Sadece Çin malı kazaklar Avrupa pazarında 4 ay gibi bir sürede yüzde 534 oranında artmış.
AB’nin tekstil üreticisi dört ülkesi Fransa, İtalya, İspanya ve Yunanistan, komisyona birşeyler yapması için başvurmuş.
Avrupa Birliği, 9 kalem Çin malı tekstil ürününü mercek altına almaya karar vermiş.
Her neyse, Bo Xilai’nin ziyaretine dönersek ilk durağı Fransa. Çinli bakan en büyük paniği yaşamakta olan Fransız yetkilileri yatıştırma çabasında.
Ama Çin’in AB’nin herhangi bir sınırlamasından memnun kalmayacaklarını da ima etmekten geri kalmıyor.
Bakın ne diyor?
‘Bir gömlek bir Çinliye 30 kuruş kazanç getiriyor. Çin’in bir adet A380 Airbus satın alması için 800 milyon gömlek satması gerek’...
Bir Airbus A320 uçağının bedeli ise 20 milyon gömlek.
Çinli bakan Avrupa’ya aba altında sopa göstermekte pek mahir doğrusu.
Çin malı gömleğe karşı Airbus.
AB’den sınırlama gelirse nasılsa Airbus’un rakibi Boeing malını satmak için sırada.