Paylaş
Yaz aylarında bendeniz dahil on binlerce İstanbullunun kendisini serin sularına bıraktığı Marmara Denizi’nin sağlığı ne durumda?
Palamutun, lüferin vehatta istavritin giderek azalıyor olması Türkiye’nin tümüyle sahip olduğu tek denizin sağlığı hakkında önemli bir ipucu değil mi sizce?
Hiç merak ettiniz mi?
Marmara Denizi’nin giderek can çekiştiği ortada iken bir avuç gönüllü dışında hangi kurum ne yapıyor?
Birkaç yıldan beri çalışmalarını yakından izlediğim hidrobiyolog Levent Artüz bu gönüllülerden biri.
Dedesi biyolog Cemal Artüz ve babası hidrobiyolog İlhem Artüz’den sonra bir aile geleneğini sürdürerek yılda iki kez ekibiyle birlikte Marmara’ya açılarak bilimsel ölçümler yapıyor.
Artüz ailesi için 1954 yılından beri süren bir gelenek bu.
Ege’den Karadeniz’e kesintisiz bir şekilde tüm Marmara Denizi, kış ve yaz aylarında, yılda iki kez taranıyor.
Daha sonra bilimsel ölçümler bir rapor olarak yayınlanıyor.
KALKAVAN NE DİYOR
2005 yılından beri çalışmalarını Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı’nın desteğiyle sürdüren Levent Artüz ile zaman zaman haberleşiriz.
Artüz geçen hafta gönderdiği e-postasında temmuz ayı zarfında denize açılmak için küçük bir sponsorluğa (25 bin lira) ihtiyaç duyduklarını yazmıştı.
Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı küçük bir kurum olduğu için yılda iki kez masrafların hepsini karşılaması mümkün değil.
Bunu bizzat Sevinç İnönü de ayaküstü yaptığımız bir sohbette dile getirmişti.
Her neyse, Artüz’ün e-postasından sonra Belediye Başkanı Topbaş’ın bazı danışmanları, Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan ile konuştum.
Ne yazık ki sponsorluk için olumlu bir yanıt alamadım
Görülen o ki ne İBB, ne denizcilik sektörü Marmara Denizi’nin sağlığı ile ilgili değil.
Kalkavan denizcilik sektörünün zor bir yıl geçirdiğini söylemekle yetindi.
“Marmara Denizi sadece denizcileri değil karadakileri de ilgilendirir” dedi.
Öyle mi?
Denizlerimizin kirliliğiyle mücadelede başı denizcilik sektörü çekmeyecek ise kim çekecek?
DENİZ TİCARİ ÖZELLİĞİNİ KAYBETMİŞ
Peki Artüz ve çoğu akademisyenden oluşan ekibi ne yapıyor?
Gemide Türkiye’de ilk kez kimyasal ölçümlerin yapıldığı bir laboratuvar kurulmuş.
Artüz, denizden alınan numunelerin eskiden olduğu gibi üniversiteye gönderilmediğini, hemen gemide analize tabi tutulduğunu söylüyor.
Kimyasal ölçümlerin yanı sıra biyolojik, oşinografik, hidrolojik, sedimantolojik ölçümler yapılıyor.
Levent Artüz “Kış aylarında yaptığımız ölçümlerde Marmara Denizi’nin kimyasal kirliliğin tehlikeli boyutlarda olduğunu ortaya koymuştu.
Nitrat, amonyak, fosfat fazlasıyla yüksek değerlerde” diyor.
Marmara Denizi’nin kirlenmesinde en büyük payın İSKİ ve sanayide olduğunu ekliyor Artüz.
“Evsel ve sanayi atıklardan sorumlu olanlar Marmara’yı bir fosseptik çukuru olarak görüyorlar” diye ekliyor.
“Su ürünlerinde dramatik bir düşüş var” diyen Artüz’e göre, eskiden ticari anlamda tüm Türkiye’yi besleyen bir deniz olan Marmara Denizi bugün bu özelliğini kaybetmiş.
Bu da mı kimseleri ilgilendirmiyor?
Tumepa Karadeniz’i dünya gündemine taşıyor
GÖCEK’te deniz kirliliğine karşı açtığı mücadelede bürokrasi nedeniyle hayal kırıklığı yaşayan Turmepa Deniz Derneği iyi ki yılmıyor.
Turmepa Karadeniz’de bir ilke imza attı.
“Kıyı ve Deniz İnceleme” İstasyonu’nun ikincisini Fethiye’den sonra Samsun’da kurdu.
Kirlilik açısından Karadeniz’in kaderi Marmara’dan farklı değil.
Hatta daha da beter.
Bir süre öce Amsterdam’da karşılaştığımız“Küresel Raporlama Girişimi”nin Başkanı ve “Dünyanın Geçici Bekçileriyiz” kitabının yazarı Mevlyn King bile Karadeniz’e dikkatçekmişti.
“Burnunuzun dibindeki Karadeniz can çekişiyor. Sizler ne yapıyorsunuz?” diye sormuştu.
Başta Tuna nehri olmak üzere çeşitli nehirlerin taşıdıkları atıklarla son yıllarda aşırı kirlenen Karadeniz’de 26 balık nesli tükenmiş durumda.
Dolayısıyla Turmepa’nın kurduğu ve bilimsel ölçümler yapacak olan merkez dünyanın dikkati Karadeniz’e çekmek açısından önemli.
Bu arada Karadeniz sadece Türkiye’yi değil 17 ülkeyi ilgilendiren bir deniz.
Turmepa’nın bu ülkelerle işbirliği şart olsa gerek.
Paylaş