Paylaş
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın kurucusu olan Öztürk, Akdeniz’i tehdit eden yabancı bir balık türüyle ilgili uluslararası bir çalıştay düzenlemiş.
Romalıların “Mare Nostrum” (Bizim Deniz) dediği Akdeniz çanağından Libya dahil 10 ülkenin bilim insanlarını bir araya getirmeyi başarmış.
Son zamanlarda medyada sık gündeme gelen zehirli “balon balığı” ve “deniz anası”yla ilgili iki tane uluslararası çalıştay düzenlemiş olan Prof. Öztürk bu kez “aslan balığını” seçmiş.
Çok renkli, çok alımlı ama zehirli balığa “Lady Gaga” adını taktığını söylüyor.
Bu balıkla ilgili ilk uluslararası çalıştayın Antalya’da yaptığını belirten Öztürk “Bu balık Kızıldeniz’den Akdeniz’e geliyor. Çok çabuk ürüyor, ne bulursa yiyor ve yılda 2 milyon yumurta veriyor” diyor.
AKDENİZ TROPİKALLEŞİYOR
“Böyle giderse Akdeniz’de balık kalmayacak” diye ekliyor.
İlk kez Mersin açıklarında 2014 yılında görülen “aslan balık” Akdeniz’de kendisini yutacak bir balık türü olmadığı için sürekli ürüyor.
Biyoçeşitliliğe zarar veriyor.
Aynen korkulu rüya diye bildiğimiz “balon balık” gibi.
Bu balık türleri Akdeniz’e Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’den Süveyş Kanalını geçerek ulaşıyor.
Süveyş Kanalı genişletilmiş olduğundan yolculuklarında artık zorluk yaşamıyorlar.
“Mare Nostrum”da asla yabancılık çekmiyorlar.
“Çünkü” diyor Prof. Öztürk “Akdeniz küresel ısınma etkisiyle tropikalleşme özellikleri gösteriyor”.
2005 yılında Akdeniz’e giren “yabancı türler” 50 iken bugün 100 civarında.
Küresel ısınmanın yanı sıra bu bilmediğimiz balık türlerinin, denizanalarının bu çoğrafyada görülmesinde bir faktör daha etkili.
KÜRESELLEŞMENİN ETKİSİ
O da tüm kimilerine göre tüm kötülüklerin anası diye gösterilen“küreselleşme”. Küreselleşmenin etkisiyle giderek artan deniz ticaretiyle bir coğrafyadan diğerine taşınıyor “yabancı türler”.
Gemilerin ağırlığını dengelemek üzere tanklara alınan“balast suyu” boşaltıldığında kim bilir neler karışıyor sularımıza?
“Şu Ahırkapı’da yatan tekneler varya hepsi biyolojik bir bomba. Nasıl zararlı planktonları, mikroorganizmalarını getirdiklerini bilmiyoruz” diyor Öztürk.
Akdeniz’e giren ancak henüz Marmara’ya kadar çıkmayan “aslan balığı” insan sağlığını tehdit ettiği gibi balıkçıların ağlarını parçalayarak ticari zarar da veriyor.
Şimdi geliyoruz işin başka önemli bir boyutuna.
Prof. Öztürk’ün söylediğine göre kamuoyunda bu “yabancı türlerle” ilgili bir farkındalık oluşmadığı gibi esas devlet bu konuda çok yavaş.
YABANCI TÜRLERİN İSTİLASINA HAZIR DEĞİLİZ
Adnan Menderes Üniversitesi’nden Dr. Murat Bilecenoğlu’nun vurguladığı gibi 1983 yılında yürürlüğe giren çevre yasasında ve 1990 yılında yürürlüğe giren kıyı yasasında “yabancı türlerin istilasıyla” ilgili maddeler yok.
Bilecenoğlu soruyor “Hükümet acaba yabancı türlerin istilasından haberdar mı?
Oysa Öztürk’ün düzenlemiş olduğu çalıştaydaki yabancı katılımcılardan, hükümetlerin kendi sularındaki “yabancı türlerin istilasını” yakından izledikleri, sürekli veri toplayan ilgili birimler oluşturduklarını duyuyoruz.
Türkiye “yabancı türlerin istilasına” hazır değil.
Şu gerçek de var:
Üç yanı denizle çevrili ülkemizde, Bilecenoğlu’nun söylediği gibi deniz bilimiyle uğraşanların sayısı o kadar az ki.
Zaten onlara da kulak veren de yok.
Marmara Denizi’nin sonunu getirecek Kanal İstanbul örneğinde gördüğümüz gibi.
Paylaş