Paylaş
“Ben Nojud, 10 Yaşında, Boşanmış” başlıklı kitap bir solukta okunuyor.
Geçenlerde bir yolculuk sırasında havaalanından aldığım kitabı uçakta iki buçuk saatte bitirdim.
Nojud Ali’nin hikâyesi kendi ağzından anlatılıyor.
Nojud’un sokaklarda saklambaç oynarken çocukluğundan nasıl kopartıldığını, kendisinden 20 yaş büyük kocasıyla geceleri nasıl bir işkence yaşadığını okudukça isyan ediyor insan.
Küçücük bir bedene bunca ıstırabın yüklenmesi ne haksızlık
Boşanma davasıyla kurbandan kahramana dönüşen Nojud Ali’nin hikâyesi Yemen’deki başka “çocuk-gelinlere” de umut olmuş.
Ondan ilham alan başka küçük gelinler de boşanma davası açmışlar.
Bizim burada yaşanan benzer dramları düşündükçe Yemenli küçük kızın sesini dünyaya duyurmayı başarmış olmasını kıskanmadım değil.
4 İNEĞE SATILDIĞINI UNUTTUK
Sadece gazete haberleri olarak okuyoruz küçük kızlarımızın, kadınlarımızın dramlarını.
Önce 4 ineğe, ardından 10 bin liraya iki kez evlendirilen 12 yaşındaki kız çocuğu, Muş’ta zorla evlendirildikten sonra 14 yaşında intihar eden kız çocuğu, Zonguldak’ta 12 yaşında dayısının tecavüzüne uğrayarak hamile kalan bir diğeri.
Tekirdağ’da öz babasının 8 yaşından beri tecavüz ettiği F.A.
Dedesi ve babası tarafından diri diri gömülen Medine.
Hepsi geçtiğimiz birkaç haftanın sarsıcı olayları.
İnsan hakları, kadın hakları ve en önemlisi çocuk hakları hak getire.
Okuyoruz, üzülüyoruz ve unutuyoruz.
Aralarından birinin hikâyesini yazmak neden kimsenin aklına gelmiyor?
Tüm Türkiye’ nin yüzüne tokat gibi inecek bir kitap
nerede?
Kadınlarımızın dramı sadece erken yaşta evlilik, aile içi şiddet, namus cinayetleri ve tecavüzlerle sınırlı değil.
Madalyonun öbür yüzünde gün boyunca tarlada, bahçede, evde durmaksızın çalışan kadın var.
İFAKAT BELGESELİ
Karadeniz’de gördüğünüz çoğu yaşlı kadın neden tam anlamıyla iki büklüm sanıyorsunuz?
Küfelerle ağır yük taşımaktan elbet.
Geçtiğimiz ilkbahar aylarında Ayder Yaylası’nda böyle bir yaşlı kadını görmüştüm.
Gövdesinin yarısı yere yakındı neredeyse.
Hayat boyu çetin doğa koşullarıyla boğuşarak “ekmeklerini taştan” çıkartan Karadenizli kadınlara bir meslektaşımız “İfakat” belgeseliyle sahip çıkmış.
Uzun yıllar gazetecilik yapan Orhan Tekeoğlu’nun “İfakat” belgeseli birçok açıdan çarpıcı.
Belgesele adını veren “İfakat” çilekeş Karadenizli kadınlardan biri.
Tekeoğlu’nun doğum yeri olan Çaykara, Taşören köyünden.
1991 yılında, iki kızıyla birlikte öldürülmüş.
Tekeoğlu, İfakat’ın bugüne kadar aydınlatılmayan cinayetinden yola çıkıp köydeki yaşlı kadınların hayatlarına ışık tutmuş.
KADINLARIMIZ ALACAKLI
“İfakat öldürülünce ağladuk, ağladuk sonra oni gomdik” diyor yaşlı bir teyze.
Başka yolu var mı?
Ağlayacaksın, gömeceksin ve çalışmaya devam edeceksin.
Erkekleri gurbete giden Taşören köyünün kadınları hayatlarının her günü, her dakikasını, her saniyesini çalışarak geçirmişler.
Mısır ekmişler, tarlayı beslesin diye ormanlardan küfelerle yaprak toplamışlar, inekleri sağmışlar, mısır toplamışlar, yine küfelerle bunları un için değirmene taşımışlar.
Bir yanı uçurum olan patikalardan küfeleriyle saatlerce yol almışlar.
Geceleri tarlaya giren ayıyı kovmak için uyurken ellerine iple bir zil bağlamışlar.
“İfakat” belgeselinin galasına katılan Trabzonlu Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın dediği gibi “Kadınlarımızın hepimizden alacağı var”.
Hem de nasıl...
EYÜBOĞLU VE AĞAOĞLU
Sadece Karadenizli kadınlar değil Türkiye ’nin tüm kadınları erkeklerden alacaklı.
“İfakat” belgeseline sponsor olan Turkmall’ın CEO’su Trabzonlu Levent Eyüboğlu’nu Ağaoğlu Grubu’nun Başkanı Oflu Ali Ağaoğlu’nu kutluyorum.
Karadenizli kadınlara borçları “bir nebze” azalmış olabilir.
Başta Doğulu ve Güneydoğulu işadamlarımız olmak üzere tüm işadamlarımızdan benzer projelere destek olarak borçlarını “bir nebze” azaltmalarını bekliyorum.
Bir nebze... Çünkü kadınlara borçları sıfırlamak asla
mümkün değil.
Paylaş