‘Pozitif ayrımcılık’ mecliste iki kez gündeme geldi.
İlk oylamada Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit çekimser kalmıştı.
İkinci oylamaya gelmemiş.
İşte bunu anlamak çok zor.
AKP Hükümeti’nin tek kadın bakanının, üstelik Kadın ve Aileden sorumlu olan bir kadın bakanın oylamaya katılmaması ne anlama gelebilir?
Üstelik Güldal Akşit, bir grup kadın ile birlikte tam bir ay önce ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanı olduğu Ulusal Demokratik Enstitüsü’nün toplantısına katılmış ve kadınlardan bazı konularda destek istemişti. Toplantıda kadın kotası da gündeme gelmişti.
Demek ki, kadından sorumlu bakanımız ‘kadın kotasına’ yani ‘pozitif ayrımcılığa’ karşı.
Kadın erkek eşitliği konusunda hayli yol almış olan Avrupalı ülkelerin çoğu ‘pozitif ayrımcılığı’ uyguluyor.
İskandinav ülkeleri, Fransa, Almanya, İspanya ve daha bir sürü ülke. Eşitsizlikle mücadele etmenin tek yolu bu.
Kadının toplumsal yaşamda erkekle yan yana olması demokrasinin olmazsa olmaz koşulu.
Üstelik ekonomik kalkınma için önemli.
Küçük bir örnek:
Parlamentosuyla hükümetinin hemen hemen yarısı kadın olan İsveç Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre en rekabetçi ülke.
Bu yüzden Güldal Akşit’in ‘pozitif ayrımcılığa’ karşı olmasını anlamak güç.
Yeri gelmişken 1999-2002 yılları arasında yine Kadından sorumlu Hasan Gemici’nin kadınlar için yaptıklarını anımsatayım dilerseniz.
AB ile uyum sürecinde ilk ulusal raporda, erkek-kadın eşitliğiyle ilgili 10. maddeyi öncelikli hedefler arasına koymuş.
Kadın sivil toplum örgütlerini, New York’ta BM’de Pekin+5 görüşmeleri sırasında yalnız bırakmamış.
En önemlisi, Türkiye’de kadın haklarını en iyi bilen kişileri yanına danışman diye almış.
Kadından sorumlu bakanın kadın olması daima kadınların yararına değil galiba.
Siemens’in desteği Troya Müzesi’nin yolunu açar mı
TROYA’ya geçen yıl yanılmıyorsam ağustos ayında gitmiştim.
Kazılarla ilgili bize bilgi veren kazı başkanı, Tübingen Üniversitesi’nden Profesör Manfred Korfmann en büyük hayalinin bir ‘Troya Müzesi’ olduğunu söylemişti.
‘Troya Hazinesi çıkarıldığı yere dönmeli’...
1988’den beri Troya’da kazı yapan Profesör Korfmann geçenlerde Türk vatandaşı oldu. Adına Osman’ı ilave etti.
Troya Hazinesi dünyada 50 şehre yayılmış. Çanakkale’de Hisarlık Höyüğü’nde 1870’lerde ilk kazıyı başlatan amatör arkeolog Schliemann’ınkaçırdığı hazinenin en gözde parçalarını Moskova’da Puşkin Müzesi’nde görmüştüm.
Troya Hazinesi ait olduğu yere dönebilir mi?
Küçük bir umut ışığı var gibi görünüyor şimdi.
Nedenine gelince...
Geçen yıl kazılara destek veren Siemens beş yıllık bir sponsorluk anlaşması imzalamış.
Yani Troya kazılarının resmi sponsoru Daimler-Benz (Daimler-Chrysler) yerine başka bir Alman şirket olan Siemens.
Troya kazıları artık sahipsiz değil bu bir.
İki, Çanakkale Üniversitesi ve Tübingen Üniversitesi birlikte bir ‘Troya Vakfı’ kuruyorlar.
Vakfın yönetim kurulunda Siemens Yönetim Kurulu Başkanı Zafer İncecik ile Siemens Kurumsal İletişim Direktörü Alp Yörük de var.
Vakfın amacı, Troya’nın hem Türkiye’de, hem dünyada hak, ettiği yere gelmesi.
Nihai amaç elbet Korfmann’ın rüyası, yani bir müze.
Gözler, sanat ve kültüre desteği kolaylaştıran yasada
SIEMENS Troya sponsorluğunu açıklarken önemli bir noktaya dikkat çekiyor: ‘Başka sponsorlara da ihtiyaç var.’
Ne yazık ki, başka sponsorlar ufukta görünmüyor.
Çünkü sanat ve kültür sponsorlarının harcamalarına vergi indirimi sağlayacak yasa ortada yok.
Geçenlerde bir ‘sponsorluk yasası’ çıkmasına çıktı ama sadece sporu kapsıyor.
Oysa esas gerekli olan eğitimi, sağlığı, sanatı, çevreyi kapsayacak bir ‘ulusal sponsorluk’ yasası.
Anladığım kadarıyla bu da Maliye Bakanlığı’nda takılmış görünüyor.
Sponsorluk diye her önüne gelenin yaptığı harcamayı vergiden düşmesi olasılığı bakanlığın gözünü korkutmuş anlaşılan. Oysa bir denetim mekanizmasıyla bunun önüne geçilebilir.
Sporda sponsorluk yasasının apartopar çıkartılmasının nedeni Atina Olimpiyatları. Sporcular için sponsora ihtiyaç olunca yasa çıkartılmış. Bana kalsa sanat sponsorluğu yasası daha önemliydi.
Türkiye’de birilerinin ilgisini bekleyen nice arkeolojik kazıyı, müzeyi bir düşünün...
Hele müzeler... Sponsor olmadığı için halleri ortada... İlgili bakanlığın kaynak sağlayamaması nedeniyle bakımsız, bekçisiz ve çoğu kepenkleri indirmiş vaziyette.
Laf sponsorluktan açılmışken ‘Arya Sponsorluk ve İletişim Danışmanlığı’iki yıl önce bir araştırma yaptırmış.
13 şehri ve toplam 1011 kişiyi kapsayan araştırmada ‘en çok ihtiyaç duyulan sponsorluk faaliyetleri nedir’ diye sorulmuş.
Yüzde 70 ile eğitim ilk sırada.
Sonra sağlık, çevre, kültür ve en son sırada spor geliyor.
Halkın talebi böyle.
Sponsorluk ile ilgileniyorsanız Arya’nın 13-14 Mayıs tarihlerinde düzenlediği ‘Sponsorluk 2004’ konferansını kaçırmayın.