Gila Benmayor: İdeoloji yerine ananas ihraç etsinler


Gila BENMAYOR
Haberin Devamı

DAVOS'taki Kongre Sarayı'nda, Mesut Yılmaz ile Vietnam Başbakan Yardımcısı Pham Gia Kheim ile yaptığı görüşmeden hemen sonra ayaküstü sohbet ediyoruz. Yılmaz, Papandreu'yu bekliyor. Papandreu, Zürih'teki Davos karşıtlarının gösteri nedeniyle geçikmiş. Yılmaz'a görüşme talebinde bulunan Pham Gia ile ne konuştuklarını soruyoruz.

‘‘İlişkileri geliştirmek istiyorlar. Vietnam şu anda büyük bir atılım içersinde. Bizim Türk müteahhit firmaların son derece deneyimli olduklarını anlattım. Bizden birşeyler alıp, satmak da istiyorlar’’ diyor.

Milliyet yazarı Hasan Cemal bunun üzerine ‘‘Eskiden Bulgaristan üzerinden bize ananas ihraç ederlerdi’’ diye söze giriyor.

Yılmaz, ‘‘sen de o meşhur 68'lilerden değil misin?’’ dediği Hasan Cemal'e dönerek ‘‘ideoloji ihraç edeceklerine ananas etsinler daha iyi’’ diyor.

Davos'ta bazı yabancı gazeteci ve işadamlarının katıldığı bir öğle yemeğinde Türkiye'nin reformlarını anlatan Yılmaz gördüğüm kadarıyla iyi puan alıyor.

Hele ‘‘Avrupa gelecekte nasıl şekillenecek’’ toplantısındaki bazı çıkışları İtalyan gazeteci arkadaşım Fernando'yu pek etkilemiş. Basın odasında ikimiz yan yana haberleri yetiştirmeye çalışırken, Polonya, Bulgaristan, Macaristan devlet başkanlarının katıldığı toplantıda en fazla Yılmaz'ı beğendiğini söylüyor. ‘‘Çok etkileyiciydi’’ diyor.

Aynı olumlu tepki bir İspanyol gazeteciden de gelince içimden ‘‘Bu Akdenizli gazeteciler galiba maçoluk taslayan tiplerden hoşlanıyorlar’’ diye geçirmedim değil...

Avrupa'nın ikilemi: Kapitalizm

HATIRLARSINIZ Michael Porter'dan daha önce söz etmiştim.

Uluslararası rekabet konusunda uzman Harvard'lı profesör.

Türkiye'de Ali Koç'un desteğiyle başlatılan, kısaca CAT diye bilinen Competitive Advantages of Turkey yani Türkiye'nin Rekabet Avantajları projesinin patronu bir anlamda. Özellikle turizm alanında büyük gelişmelerin kaydedildiği projenin başında şimdi Melih Bulu var.

Porter'in Rekabet Stratajesi kitabını da İSO bastırdı.

Her neyse Davos'a dönelim ve küçük bir parantez açalım.

Benim boynumdaki turuncu kart ile ne yazık ki sadece belirli toplantılara katılmaya hakkım vardı.

Eğer kartınız beyaz ise ne álá. Yoksa Davos'a katılan ünlüleri ancak 'önceden adınızı yazdırmak' zorunda olmadığınız toplantılarda ya da koridorlarda sıkıştırma ihtimali var...

İşte Porter'a Avrupa ekonomisiyle ilgili böyle bir toplantıda rastlayınca söyleşi umudu doğdu diye sevindim...

Nafile çünkü hemen Davos'u terkediyordu.

Yine de kendisini can kulağıyla dinledim.

Avrupa geçtiğimiz 10 yıl zarfında neden ABD'nin gerisinde kaldı?

İşte Porter'a göre nedenleri:

Yeterince dinamik değil. Bürokrasi fazla.

Yöneticiler gerektiği gibi yüreklendirilmiyor, başarıları ödüllendirilmiyor.

Rekabet yoğunluğu yok.

En önemlisi Avrupa'nin hálá kapitalizm konusunda ikilem içersinde.

Porter bence en can alıcı noktayı da sona saklamıştı: Avrupa ABD'ye göre, toplumsal içerikli konularla daha fazla ilgilense bile azınlıklar ve göçmenler gibi sorunlara gerekli önemi vermiyor.

Olmadı Bayan CEO, olmadı

Hewlett Packard'ın CEO'su bir kadın: Caryl Fiorina.

Davos'ta karşıma çıktı. Şirketlerin sorumluluğuyla ilgili bir toplantıyı yönetiyordu. Mesele çokuluslu şirketlerin, toplum karşısında kendilerine yeni bir rol biçmeleriydi.

Öyle ya... Globalleşmeye karşı giderek sesler yükselirken onların da birşeyler yapmaları gerekiyordu. Ya yatırım yaptıkları ülkelerde eğitime katkıda bulunacaklardı, ya hastaneler kurucaklardı.

Yani hep almayacaklar kendileri de vereceklerdi.

Caryl Fiorina toplantıyı pek güzel yönetti.

Ne yalan söyleyeyim, kendisine pek kanım ısınmadı.

Meğer altıncı hissim beni yanıltmamış.

Çünkü daha sonra bir yerlerde Hewlett Packard'ın CEO'sunun şöyle bir açıklamasını okudum: Çokuluslu şirketler, insan sevgisiyle hareketten fazla kendi çıkarları için gelişmekte olan ülkelerle uçurumu kapatmak zorundalarmış, çünkü onlar geleceğin ‘‘pazarlarıymış’’...

Olmadı Bayan Fiorina, hiç olmadı...

Yöneticilik bilim ise CEO'luk sanat

DAVOS'ta masaya yatırılan en ateşli konulardan bir tanesi de şirket yöneticileri yani CEO'lar oldu. Burda Media'nın Başkanı Herbert Burda, Compaq Bilgisayar Şirketi'nin Başkanı Michael Capellas, Toshiba'nın Başkanı Taizo Nishimuro, Deutche Telekom'un Başkanı Ron Sommer ve Novartis İlaç Şirketi'nin Başkanı Daniel Casella, ‘‘İmkansız Görev’’ diye tanımlanan CEO'luğun nasıl olması gerektiğini tartıştılar.

Japon Nishimuro, CEO'ların hem teknolojiye, hem de şirketlerin değişmekte olan yapılarına hızla ayak uydurmak zorunda olduklarını söyledi. CEO'lar için en önemlisi değişime yatkın olmak. Nishimuro'nun formülü şöyle: ‘‘Yöneticilik bilim ise, CEO'luk bir sanat.’’

Ron Sommer ise CEO'ların özelliklerini bir çırpıda alt alta sıraladı:

Yeni milenyumun teknolojilerine vakıf olmak.

Karlı olmayan bir şirketi verimli hale dönüştürmeyi başarmak

E-Ticarete gerekli önemi vermek

Global bir şirket olmak için global kültüre entegre olmak

Toplumsal sorumluluk taşımak

Hızlı davranmak.

İletişim kurmasını bilmek

Güvenilir olmak

Yanındakilere, o iş yerinde çalışmanın iyi birşey olduğu hissini aşılamak.

Novartis'in CEO'su Daniel Vasella, işin özünde mesleğini en iyi ve karlı şekilde, rakiplerinden daha iyi yapmak yattığını söyledi. Ona göre, hız, yaratıcılık, kalite ve global kültür entegre olmak önemli.

Herbert Burda, diğer konuşmacıların tüm söylediklerine katıldı ancak bir noktayı unutmamaları gerektiğini söyledi: Duyarlılık.

Compaq'ın Başkanı Capellas son birşey ekledi: Altıncı hissine güvenmek.

Oturumun sonunda birşeyi rahatlıkla farkedebiliyorsunuz: CEO'luk gerçekten imkansız bir görev.

Yazarın Tüm Yazıları