Paylaş
Birbirlerini tanımasalar da her ikisi de memleket ve çocuklarımız hayrına müthiş işler yapıyorlar.
Linz Johannes Kepler Üniversitesi’nden Ordinaryüs Profesör Niyazi Serdar Sarıçiftçi güneş enerjisinin yaygınlaşmasına, İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk ise azalan balık nesillerini “Nasıl kurtarırım” diye uğraşıyor.
Prof. Sarıçiftçi ile geçtiğimiz temmuz ayında İstanbul’da yapılan “Yurtdışındaki Türk Bilim-İnsanları Kurultayı”nda tanışmıştım.
Kendisi dünyada en çok atıfta bulunulan 100 bilim insanından biri.
Nobel ödüllü Amerikalı Alan J. Heeger ile birlikte güneş enerjisini çok ucuzlatan “organik güneş pili”nin mucidi.
Sarıçiftçi ile ilk karşılaşmamızda, Türkiye’nin nükleer serüvenini kaygıyla izlediğini belirtmiş ve “Güneş enerjisi dururken niye nükleer” sorusunu ortaya atmıştı.
Güneş enerjisi için Cumhurbaşkanı Gül başta, çeşitli bakanlarla irtibat halinde olan Prof. Sarıçiftçi ile ikinci buluşmamızda önümüzdeki 17-19 Ağustos tarihlerinde İstanbul’da düzenleyeceği uluslar arası konferansın müjdesini veriyor.
Konferansın adı “Dünya Barışı için Güneş Enerjisi”.
Neden dünya barışı?
“Çünkü” diyor Sarıçiftçi “Nükleer enerji ve fosil yakıtlar felaketler, savaş ve iktidar oyunlarıyla ilintilidir. Oysa güneş enerjisi barışsever, temiz ve sürdürülebilir bir gelecek anlamında”.
Konferansın esas bombası 4 Nobel ödüllü bilim insanının da İstanbul’a gelecek olmaları.
Hepsi kimya alanında Nobel sahibi olan bilim insanları şöyle: Alan J. Heeger, Walter Kohn, Paul J.Crutzen ve Richard Ernest.
Konferansa katılan dünyanın önde gelen bilim insanları güneş enerjisinin bugünkü duruma gelmesine katkıda bulunmuş kişiler.
Konferansın İstanbul’da düzenlemesinin bir nedeni de, Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrikalı bilim insanlarının vize almadan seyahat etme şansına sahip olmaları.
Sarıçiftçi “Güneş enerjisiyle ilgili bilimsel çalışmalarının hangi noktada olduğunu özellikle gelişmekte olan ülkelerin akademisyenlerine aktarmak istiyoruz” diyor.
Türkiye’nin 10-15 yıl içersinde güneş enerjisinde dünyanın önde üreticisi ve tüketicisi durumuna gelebileceğini söyleyen Sarıçiftçi “Öncelikli hedef organize sanayi bölgeleri zira en çok enerjiye gereksinim duyunlar onlar” diyor.
Konferans ile ilgili daha fazla bilgi www.solar4peace.org adresinde.
Palamutlar nerede?
PROF. Dr. Bayram Öztürk, Üsküdar’da oturduğumuz terastan Boğaz’ı işaret ederek “Şu gördüğünüz su 10 bin yıldır böyle akıp gider” diyor.
Boğaz’ın ilk 20-30 metrelik tabakası Karadeniz, arabir tabakadan sonra dibi Akdeniz imiş.
İstanbul’un lüferine, palamuduna ve diğer balıklarına o çok özel tatlarını veren işte bu 3 tabaka, hem tatlı, hem tuzlu bu bereketli “biyolojik koridor”.
Kanal İstanbul’un tehdidi altında olan gerçek bir doğa harikası.
Doğuma büyüme Beykozlu olan Profesör Öztürk Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın (TÜDAV) kurucusu.
1997 yılında kurulmuş olan vakıf deniz bilimleri araştırmaları yaparak deniz yaşamını korumak, deniz kültürünü sevdirmek gibi misyonlar üstlenmiş.
Örneğin, Karadeniz’de nesli tükenmekte olan Mersin balığını korumak için başlattığı kampanya sonucu bugün Karasu Mersin Balığı Festivali yapılıyor.
“Çocukluğumda Beykoz’da kalkan, kılıç, orkinos vardı, kalkanı elimizle tutardık” diyen Prof. Öztürk, Metro’nun önemli desteğiyle yeni bir “Palamutlar Nerede” diye bir proje başlatmış.
TÜDAV, 3 yıl süresince palamutların göç yollarını, göçün zamanlamasını inceleyecek.
Küresel ısınma balıkları nasıl etkilemiş ortaya çıkacak.
En lezzetli haline Marmara Denizi’nde ulaşan palamut Akdeniz’den Karadeniz’e göç eden bir balık.
Dolayısıyla TÜDAV’ın projesi 9 Akdeniz ve Karadeniz ülkesini de kapsıyor.
4 bin 500 palamut balığı, sırtlarına takılan küçük markalarla 3 yıl boyunca izlenecek.
Markalarda TÜDAV’ın telefonu, mail adresi gibi bilgiler yazıyor.
Projenin başarısı markalı balığı tutan balıkçının geri dönüş yapmasına bağlı.
“Derdimiz palamutla ilgili veri toplamak” diyen Profesör Öztürk ile bir dahaki sefere yeni baş ağrımız Kanal İstanbul’u konuşacağım.
Paylaş