İSTANBUL ve Paris sokaklarında şu sıralar benzer sözcükler taşıyan afişler var.
"Venedik-İstanbul" ve "Venedik-Doğu".
Birincisi, hafta başında İstanbul Modern’de açılışı yapılan Venedik Bienali Sergisi.
İkincisi ise Paris’te, Arap Dünyası Enstitüsü’nde, Venedik ile Doğu arasındaki ilişkiyi ele alan sergi.
Serginin adı, her ne kadar "Venedik-Doğu" ise de Figaro Magazine’in sergiden "Venedik-İstanbul" diye söz etmesi Doğu’yla ilişkide Osmanlı’nın ağırlığının kanıtı.
Ağırlık zaten sergiyi gezince de hemen fark ediliyor.
Fransız Meclisi’nin Ermeni soykırımını inkar yasasını görüştüğü günlerde Paris sokaklarını, Venedik Dükası Giovanni Mocenigo ile karşı karşıya gelmiş Bellini’nin Fatih Sultan Mehmed portresi kaderin garip cilvesi değilse ne?
Öyle bir cilve ki, AB üyeliğine karşı çıkanların ısrarla "Siz batılı değilsiniz" demesine rağmen Osmanlı’nın yaşam gustosuyla ne kadar Batılı olduğunu neredeyse gözünüzün içine sokuyor.
9. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar uzun bir dönemi kapsayan "Venedik-Doğu" Sergisi için dünyada 60 müzeden ve çeşitli Venedik koleksiyonlarından nadide 200 parça biraraya getirilmiş.
Venedik, kurulduğu 828 yılından Napolyon’un askerlerine teslim olduğu 1797’ye kadar doğu ile batı arasında bir kavşak noktası.
"Batılı şehirlerin en doğulusu" olarak tanımlanıyor.
Doğu’yla başta ticaret olmak üzere çok yönlü bir alışveriş içerisinde.
Memluklular, İranlılar ve Osmanlılar.
Venedik hepsiyle temasta.
Gerçi zaman zaman çatışmalara bulaştığı da oluyor.
Ama Venedik dükalarının "pragmatizmi" ağır bastığından hemen diplomasi devreye giriyor.
Ticaret devam ediyor.
SOKULLU PAŞA’NIN SİPARİŞİ
Venedik doğuya yünler, ipekler, kürkler, cam eşyalar gönderiyor.
Doğudan baharatlar, değerli taşlar, halılar, boyalar alıyor.
Tabii bu alışveriş sadece "al-ver" türünde değil.
Sanat işin içine giriyor, karşılıklı etkilenmeler oluyor.
Şurası kesin ki, Venedik,İslam Sanatı’nı beğeniyor.
Venedikli tacirler kendilerine doğu tarzı süslemelere sahip saraylar yaptırıyor.
Dükaların Sarayı’ndaki halılarda, kumaşlarda doğu esintileri var.
En fazla da Venedikli sanatçılar doğunun ve özellikle Osmanlı’nın etkisi altında.
Bursa’nın brokar kumaşları, İznik çinileri, Anadolu’nun halıları Venedik sanatının her dalında.
Venedikli ressam Lorenzo Lotto, bir ailenin resmini çizmiş.
Ortadaki masanın üzerinde bir Uşak halısı görüyorsunuz.
Demek ki bazı halılar yere konmayacak kadar kıymetli.
Venedik’te dokunmuş kumaşlarda dahi Osmanlı motifleri çok moda.
Peki Osmanlı’da durum ne?
Arap Dünyası Enstitüsü’nün bastırdığı kitapçıkta ilginç ayrıntılar var.
Siparişlerine bakılırsa, Osmanlılar Venedik sanatından iyi anlıyor.
Modayı, yenilikleri iyi izliyorlar.
Siparişlerinde ayrıntılara özen gösteriyorlar.
Sokullu Mehmed Paşa’nın Murano’daki cam atölyelerine sipariş ettiği 900 lambanın modelleri, renkleri tek tek belirtilmiş.
Carboni, benim bir daha bir arada zor görebileceğim objeleri toplamış.
Şimdiye kadar hiç görmediğim padişah portreleri, Kanuni Sultan Süleyman’ın Venedik ile anlaşma fermanı, Piri Reis haritaları, 1670 tarihli tarihi yarımadanın gravürü benzersiz objeler.
Ancak bu sanat eserlerinin yanında bir tanesi var ki beni fazlasıyla düşündürdü.
Venedikli bir ressam tarafından (adı yok muhtemelen Bellini ekolünden) 1510’da tahta üzerine yapılmış bir Fatih Sultan Mehmed portresi.
Küçücük portre inanılmaz etkileyici.
Şu anki sahibi de öyle.
İnanmayacaksınız ama Fatih Sultan Mehmed portresi Singapur’da Joli Quentin Kansil adında birinin koleksiyonunda.
Kim bu koleksiyoner diye merak edip "google"a girdim.
Karşıma, briçten başlayarak, "scrabble" dahil 60’a yakın sofistike oyunun kuramcısı bir yazar çıktı.
Kendisine "Prens Joli Kansil" adı takılmış.
Dünyanın en iyi oyun ustasıymış.
Fatih Sultan Mehmed’imiz Singapur’da işte bu adamın koleksiyonunda.
Acaba globalleşmeyi Osmanlılar mı keşfetmişti dersiniz?