Enerji bağımlılığını azaltmanın 3’üncü yolu

PİYASALARIN dünkü sıcak konusu yine cari açıktı.

Merkez Bankası’nın son verileriyle cari açık neredeyse 70 milyar dolara dayanmış.
Cari açığın en büyük suçlusu ithal enerjiye ödediğimiz milyarlarca dolar.
61. hükümetin ekonomi programında, cari açığı düşürmek ve enerji bağımlılığını azaltmak için yenilenebilir enerji ve nükleer enerjiye ağırlık verileceği açıklanmış durumda.
Yenilenebilir enerjiye diyeceğim yok.
EPDK’nın önceki gün, güneş enerjisinin yol haritasını açıklamış olmasını sevinçle karşılıyorum.
Nükleere gelince bir dakika...
Karşı olduğumu dost, düşman duymuştur sanırım.
Enerjinin cari açığa yükünü azaltmanın bir üçüncü yolu var.
Yerli enerji kaynağımız kömürü kullanmak.
Biliyoruz ki, kömür karbon emisyonu açısından sakıncalı.
“Temiz enerji” olmadığı için sabıkalı.
Ne ki teknolojideki son gelişmelerle kömürün çevreye zararını azaltmak günümüzde pekâla mümkün.
Kömürün içindeki kükürt gibi zararlı maddeleri ayrıştıran “Akışkan Yatak” teknolojisini bugün ABD, Fransa, Almanya, Japonya gibi ülkelerin yanı sıra Hindistan, Meksika gibi gelişmekte olan ülkeler de kullanıyor.
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE KÖMÜRÜN PAYI
Bu bilgileri bana uzun yıllardan beri kömür madenleri işleten Soma Grubu’nun kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan veriyor.
Devlet bursuyla 1960’lı yıllarda Cenevre’de jeoloji öğrenimini gören Gürkan tam anlamıyla bir “kömür profesörü”.
“Türkiye’nin büyüyen enerji gereksinimini göz önüne alarak elimizdekileri de kullanmak zorundayız”
diyor.
Gürkan’ın verdiği bilgiye göre, dünyada 1 trilyon ton kömür rezervi var.
Yıllık üretim ise 6.5 milyar ton.
Dünyadaki örneklere bakınca elektrik üretiminde kömürün payının hayli yüksek olduğunu görüyoruz.
Polonya elektriğinin yüzde 93’ünü, Çin ve Avustralya yüzde 79’unu, Yunanistan yüzde 64’ünü, ABD ve Almanya ise yüzde 51’ini kömürden elde ediyor.
Peki Türkiye’de durum ne?
Alp Gürkan’ın verilerine göre, taş ve linyit kömür rezervimiz 13 milyar ton civarında.
ÖZ KAYNAKLARA SIRT MI ÇEVİRDİK?
Elektrik Üretim A.Ş.’nin
geçtiğimiz haziran ayında yaptığı açıklamana göre, Türkiye geçen yıl 211 milyar kilovat saat elektrik üretmiş.
Bunun yüzde 18.4 yerli kömürden, yüzde 6.9’u ithal kömürden sağlanmış.
Yani kaba bir hesapla elektriğimizin yüzde 25’i kömürden.
Yukarıda verdiğim oranlarla karşılaştırdığınızda Türkiye’nin kömürüne pek rağbet etmediği ortaya çıkıyor.
Oysa 1980’lerde doğal gaz devreye girmeden önce Türkiye elektrik üretiminin yüzde 35’ini kömürden elde ediyormuş.
Cari açığımızın en büyük nedeni olan doğalgaz devreye girince kömürün payı giderek azalmış.
Alp Gürkan diyor ki:
“2023 yılındaki 500 milyar dolarlık ihracat hedefi için 650 milyar kilovat saat tüketilmesi gerek. Bunun için elimizdeki öz kaynakları maksimum düzeyde kullanmak şart.”
“Akışkan Yatak”
teknolojisiyle bugün 10-12 kömür santralının kurulabileceğini söylüyor.
Ayrıca kömür madeninden çıkan ve grizu patlamalarına neden olan metan gazını da enerjiye dönüştürmek mümkün.
Nitekim bazı ülkeler bunu yapıyor.
“Peki madenlerin güvenliği” diyecek oluyorum.
Gürkan, Soma’daki madenlerinden örnek vererek “Almanya’dan aldığımız sensörlü sistem son derece güvenli. Ayrıca 110 maden mühendisinden 30’ü güvenlik sisteminde çalışıyor”.
Demek ki Türkiye’de yaşanan çoğu maden kazası önlenebilirmiş.
Yazık.

Avustralya’nın cesur kadın başbakanı

AVUSTRALYA’nın ilk kadın başbakanı Julia Gillard, tarihi bir adım atarak 2012’den itibaren karbon vergisi alacaklarını açıkladı.
Koalisyon hükümetinin başındaki Gillard kararını açıklar açıklamaz kömür sanayi ve havacılık başta iş dünyasını karşısına aldı.
Ancak geçen yıl başbakanlık koltuğuna oturan Julia Gillard kararlı.
Avustralya’da çevreyi kirleten en büyük 500 işletmesine uygulanacak karbon vergisinin küresel ısınmanın hızını keseceğine ve ülkenin mercan kayalıkları gibi doğal hazinelerini koruyacağına inanıyor.
Kadın duyarlılığı diyeceğim bazıları kızacak yine.
Ama Avustralya’nın kişi başı karbon emisyonuyla dünyayı en fazla kirleten ülkelerin başını çekiyor olması şimdiye kadar bir erkek başbakanının vicdanını sızlatmış mı?
Muhalefetteki muhafâzakar partinin de şiddetle karşı çıktığı plana göre, önümüzdeki temmuz ayından itibaren 500 işletme her ton karbon emisyonu için 24.74 dolar ödeyecek.
Karbon vergisi nedeniyle Avustralya’da 2012 yılından itibaren hayat pahalılığının yüzde 0.7 oranında artacağı hesaplanmış.
Ancak hükümetin gündeminde karbon vergisine karşı hem halkı, hem sanayiciyi zarara uğratmamak için bir önlem paketi var.
Yazarın Tüm Yazıları