Paylaş
Avrupa müzelik
Helsinki'den beğensek de, beğenmesek de karar çıktı. Avrupalı olabileceğiz. Peki Avrupalı olmak ne anlama geliyor?
Bu sorunun yanıtı aslında yok. Avrupalıların kendileri de bu konuda hemfikir değiller. İşte bu yüzden, tek pazarı ve tek para birimi olduğu halde ortak kimliğe sahip olmayan Avrupa'yı kavramak için Brüksel'de, Avrupa Parlamentosu'nun hemen dibinde bir Avrupa Müzesi kurulacak.
Projenin başına da İsrailli tarihçi Elie Barnavi getiriliyor.
‘‘Avrupa müzelik’’ başlığı size bir küçümsemeyi ya da küçük bir kıskançlığı çağrıştırdıysa eğer yanıldınız. Gördüğünüz gibi, bu müze gerçek. 26.63 milyon dolara malolacağı hesaplandı ve kapılarını 2003 yılında açacak. Müzede, başından günümüze Avrupa uygarlığından kesitler sunulacak.
Müze fikrini ortaya atanların arasında Avrupa'nın önde gelen entellektüelleri, politikacıları var. Geçenlerde hepsi Paris'te biraraya gelip ‘‘Avrupalı kimdir’’ sorusunu tartıştılar.
Eski Fransa Başbakanlarından Pierre Mauroy'a bakarsanız, Fransızlar, Almanlara bira içen, sosis ve lahana yiyen kişiler gözüyle bakarlar.
Herkese bir etiket yapıştırılmıştır.
İspanyollar tembel, İsveçliler seks saplantılı, İtalyanlar dalaverecidir.
İngilizler ise şöyle tarif edilirler: Bir İngiliz aptalın tekidir. İki İngiliz biraraya geldiklerinde bir spor keşfederler. Üçü ise bir imparatorluk kurarlar.
Ya Fransızlar? Yine Pierre Mauroy'a dönersek ‘Biz Fransızlar baget yiyen, kırmızı şarap içen ve illa bere takan biraz pasaklı insanlar değil miyiz’’ diye soruyor.
Yaklaşık bir ay önce İstanbul’da Fransız Konsolosluğu'ndaki davette yanyana düştüğüm Fransa'nın Avrupa işlerinden sorumlu Bakanı Pierre Moskovici'nin Fransız deyince aklına Brigitte Bardot geliyormuş.
Evet, Avrupalı kimliği oldukça muğlak.
Sınırları da öyle. Sorun özellikle Avrupa'nın doğusunda ortaya çıkıyor. Tam Türkiye, Ukrayna ve Rusya'nın olduğu yerde. Rusya'nın Avrupa'ya göre konumu büyük tartışmalar açmış durumda. Nouvel Observateur'ün başyazarı Jean Daniel Rusya'ya sıcak bakmıyor. Oysa tarihçi Marc Ferro ‘‘Rusya'nın uzun yıllar Avrupa tarihinin, politikasının ve kültürünün bir parçası olduğunu ve bu yüzden dışlanamayacağı’’ görüşünde. Fransız yazar, düşünür Jacques Attali de ‘‘Rusya'sız olmaz’’ diyenlerden. Attali ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne koşulsuz alınmasını savunanlardan.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Nicole Fontaine, cuma günü Türkiye'nin adaylığı için nefesimizi tuttuğumuz sırada bombayı patlatıyor: ‘‘Türkiye ile kültürel bir sorun çıkabilir. Ayrıca Avrupa'nın sınırları nerede? Türkiye'nin ardından Kuzey Afrikalılar da üyelik derse ne yaparız.’’ Fontaine'in bu açıklamasından Avrupa'nın sınırları konusunda gerçekten kaygılı olduğu sonucu çıkıyor.
Avrupa Müzesi'nden fakslattığım belgelerde şöyle bir cümle dikkatimi çekiyor: ‘‘Avrupa, Kilise'nin ve Barbarların kızı olarak Ortaçağ'da dünyaya geldi.’’
Türkiye'nin adaylığına karşı çıkanlar sakın bu cümleden esinlenmiş olmasınlar.
Fazıl Say
Fazıl Say'ı Alcatel'in sponsorluğunda Lütfi Kırdar'da verdiği piyano resitalinde üçüncü kez dinledim. Resitalden önce sahneden yapılan anonsta telefonların kapatılması rica edilince yanımdaki koltukta oturan hoş kadın bir kahkaha patlatıyor. Belli ki Fazıl Say'ın geçen yıl Aya İrini'de telefon nedeniyle yarattığı
küçük kriz aklına geliyor. Gülerek ‘‘Tam dövülecek velet’’ diyor. Burada olduğuna göre sanatçı kaprisini çoktan affetmiş. Bu arada Fazıl Say bir de kitap yazmış. ‘‘Uçak notları’’. Berlin'de Aids'den ölen hocası David Levine'den, Gershwin'e, gözlemleriyle zenginleştirdiği bir müzik yolculuğuna çıkartıyor.
Bir kitap:
Yeni ütopya, kardeşlik
Avrupa Müzesi destekçilerinden Jacques Attali'nin son kitabı ‘‘Yeni ütopya, kardeşlik’’.
Attali, insanlığın geleceğini tartıştığı bu kitabında ‘‘ütopik kardeşliğin’’ başkasının başarısından mutluluk duymak olduğunu iddia ediyor. Bunun da ötesinde, diğerinin başarısı kendimizi geliştirmek için gerekli. Attali'ye göre ‘‘kardeşlik’’uygarlığın esas amacı olmalı. Bana kalırsa Attali ‘‘iflah olmaz’’ bir ütopist.
Paylaş