Öğleden sonra ise kriz sonrası ilk bölgesel toplantısını şehrimizde yapan
Dünya Ekonomik Forumu’nun ilk üç oturumundan biri yine bu hararetli konuya ayrıldı.
Ersin Özince’nin neler söylediğine daha sonra geleceğim ama önce
Dünya Ekonomik Forumu’nda Ekonomiden sorumlu
Mehmet Şimşek’in de katıldığı oturumdan birkaç not.
Şimşek’e göre, Türkiye, Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri küresel krizi daha az hasarla atlatacak.
Gelişmekte olan ülkelerin de krizden etkilenmeye başladıklarını söyleyen
Şimşek’e göre, kriz gelişmekte olan ülkelerin ikinci, üçüncü nesil reformlarını gerçekleştirmeleri için bir fırsat.
Aynı oturumda dinlediğimiz
Leiden Üniversitesi’nden
Victor Halberstadt "durgunluk" sözcüğünü en açıkça teleffuz eden kişi oldu.
Davos’ta Türkiye oturumlarının müdavimlerinden olan
Halberstadt’a göre, birkaç yıl süreyle bir
"durgunluk" dönemine gireceğiz.
KEYNESÇİ OLUNBundan kaçış yok.
Gelişmiş ülkelerin peşi sıra gelişmekte olan ülkeler de
"durgunluk"tan paylarını alacaklar.
Peki
"durgunluğun" önünü kesmek mümkün mü?
Hayatında beş durgunluk görmüş olan Profesör
Halberstadt önlemleri sayıyor:
Faizleri kesmek, reel sektöre destek, bankaların borç vermelerini sağlamak hatta onlara bunu impoze etmek, gelişmekte olan piyasaları desteklemek.
Son olarak
Halberstadt "eski moda olmaktan korkmayın, Keynesçi olun" diyor.
Toplantıda, durgunluktan da öte durgunluk artı enflasyondan da söz edenler oldu.
Ama fazla karamsarlık olmasın diye bunu es geçiyorum.
Dünya ekonomisinin bu badireyi nasıl atlatacağı konusunda ise
İMF’nin önemi masaya yatırılıyor.
IMF OLMADAN ASLADeniyor ki,
"IMF olmadan bir şey yapamayız".
Sözünü ettiğim
"Dünya Ekonomisine Bakış" toplantısının bir başka konuşmacılarından olan,
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası baş ekonomisti
Erik Berglöf, IMF’siz bir şey yapılamayacağını ama bu kurumun da tek başına çok fazla etkili olmayacağı görüşünde.
Gürcistan örneğini veriyor.
Kendi bankası
Gürcistan’da hem
IMF, hem
Dünya Bankası’yla işbirliği yapmış.
Aynı şekilde
Ukrayna, Macaristan gibi ülkelerde benzer yöntemler izlenmiş.
Yani dünyanın belli başlı kurumları arasında işbirliği.
Sonuç: Dünya durgunluğa girerken yeni fikirlere, yeni kaynaklara ve yeni araçlara ihtiyaç var.
Hem de acilen.
Zor dönemde Türkiye’nin ekonomik istikrarına katkı için geldik
AVRUPA İmar ve Kalkınma Bankası , global ekonomik kriz ortamında geçtiğimiz hafta Türkiye’de faaliyette bulunmaya karar verdi.
Banka 2010 yılı sonuna kadar Türkiye’ye 600 milyon dolarlık bir sermaye ayıracak.
1991 yılında, komünizm sistemin çökmesinden sonra yeni bir özel sektörün teşvik edilmesi için kurulan bankanın fikir babası ve ilk başkanı
Jacques Attali.
Attali ’nin başlattığı projeyle
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası bugün Orta Avrupa’dan Ota Asya’ya 29 ülkede faaliyette bulunuyor.
Sadece Rusya’da yedi tane temsilciliği var.
Türkiye , bankanın faaliyette bulunacağı 30. ülke.
Peki
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Türkiye’de ne yapacak?
Bunu,
Dünya Ekonomik Forumu için İstanbul’a gelmiş olan, bankanın başkanı
Thomas Mirow ile konuştuk.
Mirow, bankanın beşinci başkanı.
Bankanın neden tam da bu dönemde yani küresel kriz ortamında Türkiye’ye gelmeye karar verdiği sorusuna
Mirow şu cevabı veriyor:
"Türkiye başarılı yapısal reformlar gerçekleştirdi. Türkiye’nin global krizi az hasarla atlatmasına destek olmak için böyle bir zamanda gelmeye karar verdik."
TARIM SEKTÖRÜ VE KOBİ’LERE DESTEKNasıl bir destek?
Bu soruyla ilgili
Mirow şunları söylüyor:
"İMF gibi bir kurum olarak düşünmeyin bizi. Bizim büyük katkımız yapısal gelişmeye olacak. Örneğin tarım sektörünün gelişmesine katkı. Tarım sektörünün tüm halkalarını iyi biliyoruz. Küçük şehirlerin kamu hizmetlerine destek. KOBİ’lere uzun vadeli krediler. Hükümetin özelleştirme operasyonlarına da destek söz konusu."
Global kriz özelleştirme yerine yeniden kamulaştırmayı gündeme getirirken
Mirow ’un özelleştirmeden söz etmesi dikkatimi çekiyor.
Mirow bunun üzerine, elektrik dağıtımın özelleştirilmesinden, kırsal alanlardaki kurumların özelleştirilmesinden söz ediyor.
"Enerji, finans sektörlerindeki uzmanlığımızı sunmak istiyoruz" diyor.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın en büyük deneyimini eski sosyalist ülkelerin piyasa ekonomisine geçiş döneminde kazanmış.
Mirow’ un dediği şu:
"Gelişmekte olan ekonomilerin daha güçlü olmalarını hedefliyoruz. Türkiye ekonomisi bölgesel ekonomik işbirliği için de önemli."
Ersin Özince’nin dediği gibi, ülkemizde faaliyet kararı alan
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası "can simitlerden" biri olabilir.
Ersin Özince: IMF yeterli değil, birkaç can simidi gerek
CUMHURİYET’in 85. yıldönümünde
KAGİDER’in davet ettiği konuşmacı Cumhuriyet kadar eski bir kurumun
İş Bankası’nın Genel Müdürü
Ersin Özince.
Özince’nin konuşmasından önce
KAGİDER Başkanı
Gülseren Onanç, Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in kadın girişimcilerin sıkıntılarını dinlemek üzere onları Ankara’ya davet ettiğini söylüyor.
Türkiye’deki
78 bin kadın girişimci, verilen toplam kredinin yüzde 2 ila 3 oranını kullanıyormuş.
Bu vesileyle öğrendik.
Gülseren Onanç, çoğunlukla hizmet sektöründe faaliyet gösteren kadın girişimcilerin krizden fazlasıyla etkilenecekleri görüşünde.
Şimdi geliyoruz
"Küresel Kriz Işığında Bankacılığın Geleceği" başlığı altında
Özince’nin söylediklerine.
Özince, haklı olarak her şeyin hızla değiştiğini dolayısıyla konuşma hazırlamadığını söylüyor.
Kriz
"geliyorum" demiş bir kere.
"Uluslararası finans sistemlerinin bilançolarının hatalı olduğu ortadaydı. Öyle ki ben bile BDDK’yı göndersek de kaç bankanın ayakta kaldığını öğrensek dedim" diyor.
Hataları, dengesizlikleri görmek istemeyenler şimdi krizin tam göbeğinde.
Örneğin İzlanda.
Özince’nin aktardığına göre, İzlanda’daki tüm balıkçılık yatırımlarını Japonlar satın alıyormuş.
Yani
suşi sektörü yakında ihya olacak.
İzlanda battı peki Türkiye ne olacak?
"Türkiye etkilenecek, finansman daralacak ve maliyeti artacak, vadeler kısalacak."
2001 krizinde risklerini azaltanlar bu krizi de daha az hasarla atlatacak.
İş Bankası’ndan örnek vermek gerekirse, bu banka kredi kartında en önde değil, döviz kredisinde üçüncü, konut kredisinde dördüncü vesaire.
Özince’ye göre, şimdi tüm uluslar arası kurumların yapacakları şey
tsunami’nin yoksul ve gelişmekte ülkelere sıçramasını önlemek.
Zavallı Afrikalı neden hiç payı olmadığı krizden etkilensin?
Zaten esas sorun ele avuca gelmeyen
"küreselleşme".
Peki bu krizden nasıl sağ salim çıkacağız?
"Birey olsun, şirket olsun dalgalı denizde gemisini doğru dürüst yüzdürebilen kazanır."
Türkiye için son söz:
"IMF yeterli değil. Birkaç can simidi gerek."