GÜRÜLTÜSÜ patırtısıyla, her zamankinden kalabalık katılımcılarıyla, ilginç ve ilginç olmayan oturumlarıyla, parlak ve parlak olmayan konuşmacılarıyla, dünyaya yön veren siyasetçileriyle bir Davos daha geride kaldı.
Bu yılki Davos’a küresel ekonomik krizin damgasını vurması beklenirken Erdoğan-Peres gerginliği öne geçti.
2009 Dünya Ekonomik Forumu’nun en fazla akılda kalan olayı olarak kayda geçti.
Bir kez daha siyaset her şeyin önüne geçti.
Sanatın da, toplumların refahı için çalışan insanların da.
Oysa Davos’ta bu yıl Türkiye için övünç kaynağı olabilecek iki olay vardı.
Her ikisi de ne yazık ki olaylı panelin gölgesinde kaldı.
DEF’in kapanış konserinde ünlü piyanistimiz Fazıl Say sahnedeydi.
Performansı her zamanki gibi mükemmeldi.
Luzern Orkestrası eşliğinde Saint-Saens’in "piyano için konçerto" eserini kusursuz bir biçimde icra etti.
Fazıl Say alkışlanırken, Çin katılımcıdan "şimdiye kadar dinlediğim en güçlüyorumcu" sözlerini işitmek ne kadar gurur vericiydi.
Keşke bu sözler de manşetlere çıksaydı.
GÖÇMENLERLE İLGİLENEN TÜRK
Diğer olay ise şu:
Schwab Vakfı’nın her yıl seçtiği "yılın sosyal girişimcileri" arasında bu yıl Almanya’dan Ramazan Salman adında bir Türk var.
Almanya’da Schwab Vakfı’nın açtığı yarışmada 50 kişiyi geride bırakmayı başaran Salman kim?
İstanbul doğumlu ve 42 yıldan beri Almanya’da yaşıyor.
Hem sosyoloji, hem psikoloji okumuş ve "tıp sosyoloğu" sıfatıyla Hannover’de "Etno Tıp Merkezi"nin kurucusu.
Göçmenlerle ilgilenen Avrupa’nın en büyük sağlık kuruluşunun başında Ramazan Salman.
Aynı zamanda Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in oluşturmuş olduğu Uyum Zirvesi’nin üyesi.
Peki "Etno Tıp Merkezi" ne yapıyor?
Davos’ta iki oturum arası sohbet imkanı bulduğum Salman anlatıyor.
"Bu merkezde göçmenlerin sağlık durumuyla ilgili araştırma yapıyoruz. Devletin sağlık hizmetleri göçmenlere nasıl ulaşıyor? Kaç göçmen bu hizmetten yararlanıyor? Bunları araştırıyoruz" diyor.
"Etno Tıp Merkezi" ayrıca "GöçmendenGöçmene" adını verdiği projeyle göçmenleri sağlık konusunda "eğitimci" olarak eğitiyor.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ İÇİN MODEL
Sağlık sigortalarının ve devletin maddi desteğiyle yürütülen proje kapsamında 15 binden fazla kişiye ulaşılmış.
Bu kişilerden yüzde 36’sı Almanya’da yaşayan Türkler.
Salman, Almanya’daki ikinci en büyük göçmen grubunun Rusça konuşan göçmenler olduğunu söylüyor.
Çoğu Türkler gibi bunlar da, geriye kalan göçmenlerde çoğunlukla Almanya Hükümeti’nin kendilerine sağladıkları olanaklardan habersiz.
Salman, Avrupa Birliği’nden sağladığı fonla, Avrupa’nın 21 şehrinde "GöçmendenGöçmene" projesini uygulayacak.
Büyük bir başarı bu.
"Göçmenden Göçmene" Projesi öylesine ses getirmiş ki, Dünya Sağlık Örgütü bir model olarak yakın takibe almış.
Salman, geçen yıl Robert Koch Devlet İstatistik Enstitüsü’yle üç yıllık bir çalışmanın sonucu "Göç ve Sağlık" Raporunu yayınlamış.
Bu raporun sonuçlarından birine göre örneğin, Almanya’daki Türk çocuklarının Alman çocuklarına göre sağlık durumları çok daha kötü.
Ramazan Salman’ın kuşku yok ki,göçmenlerin zor yaşamlarına katkısı büyük.
Türkiye’nin AB üyeliğine evet küresel ısınmaya hayır
DAVOS’ta bu kez kaç dünya liderini dinlediğimi hesaplamadım.
Çin, Rusya, İngiltere, Almanya, Meksika diye başlayınca liste oldukça uzun.
Küçük bir basın toplantısı odasında dinlediğim İngiltere Başbakanı Brown hariç tümü Dünya Ekonomik Forumu’nun Kongre Salonu’nda izledim.
Biriyle de bir masada karşılıklı sohbet imkanı buldum.
Avrupa Birliği dönem başkanlığını yürüten Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus.
Peşinen söylemem gerekir ki, Vaclav Klaus son derece ilginç ve her şeye muhalif bir isim.
Demirperde yıllarında dönemin Çekoslovakya’sında uzun yıllar Merkez Bankası’nda çalışmış olan Klaus sıkı durun "global ısınma"ya inanmıyor.
Sohbet ortamına "global ısınma"nın bir mit olduğunu iddia ettiği kitabı "Mavi Yeryüzü,Yeşil Pranga" çantasından çıkartıp masanın üstüne koydu.
Türkçenin dışında sayısız lisana çevrilmiş olan kitabını herkese gösteren Vaclav Klaus’a göre, "global ısınma" alarmını çalan Al Gore ve onun gibileri insanların bağımsızlığını tehdit ediyor.
İstatistikçi olarak "global ısınma" diye karşısına çıkartılan rakamların hiçbirine inanmıyormuş.
Ayrıca karbon salınımının sınırlanabileceğine de kuşkuyla bakıyormuş.
BİZ DAHA LİBERALİZ
Vaclav Klaus’a bu konuyu değil ama Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini sordum.
Müslüman kimliğin, Türkiye’nin üyeliğine engel olup olmayacağı sorusunu yönelttim.
Klaus şöyle cevap verdi:
"Avrupa ideolojik ve dini terimlerle tarif edilemez. AB’nin koyduğu kurallara uymayı taahhüt eden her ülke bu birliğe girebilmelidir".
Sıkı bir entelektüel olarak ünlü Çek yazar Milan Kundera’nın "Anahtar Sahipleri" romanına atıfta bulunarak "Avrupa’nın anahtarının sahibi kimse değil. AB’nin de bu yüzden açık bir örgütlenme olması gerekir" diye devam etti.
Vaclav Klaus, Çek dönem başkanlığı sırasında Türkiye’nin işini kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapacaklarını da ekleyerek "Biz yeni üyeler eskilerine oranla çok daha liberaliz. Ayrıca AB’nin kapısı çalmanın nasıl zorlu bir iş olduğunu iyi biliriz" dedi.