Paylaş
2010 yılı Ayvalık Zeytin Hasat günlerinden beri göremediğim Ersoy ile sektördeki son gelişmeleri konuştuk.
Ersoy bir yandan iç tüketimi artırmakla ilgili çalışmalar yaparken, diğer yandan doğuda yeni pazarlar peşinde.
“Türk zeytinyağının yeni rotası Çin, Japonya ve Hindistan” diyor.
Çin ve Japonya’yı zeytinyağı üreticilerinden giderek daha çok duyuyoruz.
Geçenlerde konuştuğum Atay Holding sahiplerinden Mehmet Atay da Japonların talebi üzerine “güllü” ve “portakallı” zeytinyağı ürettiklerini söylemişti.
Çinliler ise daha yeşil olan Ayvalık zeytinyağını seviyormuş.
Çin pazarına bu yıl Türkiye’nin en köklü markası Sezai Ömer Madra ile girdiklerini belirten Ümit Ersoy’a göre Çinliler’in zeytinyağı ithalatı her yıl yüzde 50 oranında artıyor.
Gerçekten iştah kabartan büyük ve ilginç bir pazar.
HEDİYELİK EŞYA DÜKKÂNLARINDA
İlginç diyorum zira zeytinyağı marketlerden ziyade hediyelik eşya dükkanlarında satılıyormuş.
“Çinliler’in festivalleri, özel günleri hayli fazla. Böyle günlerde özel ambalajlı bir zeytinyağı şişesi hediye etmek son günlerin en gözde trendi” diyor Ersoy.
Çinliler zeytinyağına bir şampanya ya da pahalı bir şarap muamelesi yapıyor.
Zeytinyağı şişelerinin şık ambalajı da zaten Çin’de yapılıyormuş.
Peki zeytinyağının tanıtımı nasıl yapılıyor?
Ersoy bu soruya “Televizyondaki alışveriş kanalları ya da internet üzerinden tanıtım yapıyoruz. Ayrıca hediyelik eşya satan dükkanlarla temas halindeyiz” diye cevap veriyor.
Zeytinyağı ihracatının da şekil değiştirdiğini söylüyor.
“Dökme zeytinyağı” diye tabir edilen markasız, ambalajsız zeytinyağı ihracatı yerine markalı ve ambalajlı ihracat giderek önem kazanıyor.
Nihayet doğru yolu bulduk diyeceğim.
Markalı ihracatta devlet teşviğinin payı büyük.
Sanırım o da doğru yolu bulmuş.
Hesap ortada: Zeytinyağı stratejik ürün
AYNI zamanda Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkan Yardımcısı olan Ersoy’un elinde kıymetli rakamlar var.
Türkiye 2002 yılında yağlı tohum ve türevlerinin ithalatına 650 milyon dolar öderken 2011 yılında bu rakam 3 milyar dolara ulaşmış.
Türkiye insanını beslemek için 3 milyar dolarlık bir ithalat yapmak zorunda.
Başta ayçiçeği olmak üzere yağlı tohum üretimimiz yetersiz kalıyor.
“Kendi üretimimiz olduğu için zeytinyağı stratejik bir ürün. Yağlı tohumda dışarıya bağımlıyız zeytinyağında değiliz. Bu yüzden üretimin artması herkesin yararına” diyor Ersoy haklı olarak.
Dünyadaki zeytinyağı üretimi 3 milyon ton civarındaymış.
Rekor 1 milyon 460 bin ton ile İspanya’da.
Türkiye’nin üretimi ise 192 bin ton.
İspanya ile aramızdaki büyük farkı sorgularsak teşvik meselesi karşımıza çıkıyor.
İspanyol üretici kilogram başına 1.3 Euro teşvik alırken bizim çiftçimiz sadece 30 sent alıyor.
Türkiye’de son 5 yılda zeytinlik alanları yüzde 20 oranında artmış.
157 milyon zeytin ağacına sahibiz.
Ayvalık Hasat Günlerin’de hep Suriye’nin zeytinyağı üretiminde bizim önümüzde olduğu söylenirdi.
Ümit Ersoy’a göre, Türkiye Suriye’yi yakalamış durumda.
5 yılda zeytinyağı üretiminin 300 bin tona dayanacağını öngörüyor.
Ağaç sayısı arttı, zeytinyağı üretimi de öyle ama işin tüketim tarafına gelince işte orada duralım.
Zira halkımızın zeytinyağına pek alışamadığı için yağ tüketiminin yüzde 70’i ayçiçeği yağı.
Oysa en fazla zeytinyağı üreten ülkeler aynı zamanda en fazla tüketenler.
Yunanistan’ın kişi başına tüketimi 21 kilo iken, bizimkisi 2 kiloyu bile bulmuyor.
“Zeytinyağı sağlıktır” lafları bize gelince ne yazık ki havada kalıyor.
Çevreyi katledenler uluslararası mahkemede yargılansın
DÜN sabah gözüm televizyonda gözyaşı döken Mersinli çevrecilere takıldı.
Çamlıyayla ilçesindeki Cehennem Deresi üzerinde inşaatı başlayacak olan HES santralı nedeniyle kocaman ağaçları sökülmüş, güzelim vadinin endemik bitkileri hoyratça ezilmişti.
Sık rastladığımız bir doğa katliamı daha.
Mersinli çevreciler kimlere seslerini duyuracak diye aklımdan geçirirken geçenlerde Le Monde Gazetesi’nde okuduğum bir yazı aklıma geldi.
Sovyetler Birliği’nin eski Başkanı Mihail Gorbaçev çevreyi katledenlerle ilgili ilginç bir öneride bulunmuş.
1993 yılında “Uluslararası Yeşil Haç” adındaki çevreci bir sivil toplum örgütü kurmuş olan Gorbi diyor ki “Çevre katliamı suçunu işleyenler uluslararası bir mahkemede yargılanmalılar. Böyle bir mahkemenin kurulmasını yürekten destekliyorum. Çevreyi katleden hükümetler, başkanlar, şirket yöneticileri bu mahkemede hesap versinler”.
Öyle bir mahkeme kurulursa eğer bizim liste oldukça kabarık.
Paylaş