Paylaş
Esasında aradan 13 yıl geçip de hayatımızda temelde bir şey değişmediği için depremle ilgili hiçbir yazı geç sayılmaz.
Beş gün önceki gazetelerde belki okudunuz.
Depremde kızını kaybeden Firdevs Akgül 13 yıldan beri prefabrik evde yaşıyor.
Kendi evi beş katlı bir evin altında kalan Akgül betonarme binaya girmeye korkuyor.
Deprem sonrası yapılan yeni binalara güvenmiyor ve geriye kalan evladımı ve eşimi kaybederim diye kaygılanıyor.
“1999 depreminden iş yapma şeklimizi tamamiyle değiştirdik” diyen biriyle tanıştım geçen gün.
40 yıllık bir geçmişi olan Akşan Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Melih Şimşek.
Şimşek, deprem sonrası tümden “çelik yapı” inşaatine yöneldiklerini söylüyor.
Betonarme bir yapıya oranla 13-14 kat daha hafif olan çelik yapılar, lego gibi monte ediliyormuş.
“Gelişmiş ülkeler depreme çözüm olarak çelik yapıları görüyor. Fay yapısıyla Türkiye’ye benzerlik gösteren Kaliforniya’da yüzde 80 oranında çelik yapı kullanılıyor” diyor Şimşek.
Japonya’nın da neredeyse yüzde 70’i çelik yapı.
İki gün önce yeni bir depremle sarsılan İran da çelik yapılara bizden sıcak bakıyormuş.
Tahran’da üç yıl önce binlerce konutluk bir projeye girişen ancak sonunu getiremeyen Melih Şimşek’e bizdeki çelik yapı oranını sordum.
Sıkı durun.
Sadece yüzde 5 oranında çelik yapımız var.
Betonun ömrü 50 yıl, çeliğin ömrü neredeyse 200 yıl.
Çeliğin geri dönüşümü neredeyse yüzde 100 oranında mümkün dolayısıyla çevreye saygılı.
Enerji verimliliğinde daha başarılı zira Mehmet Şimşek’in dediğine göre, çelik yapılar ısı yalıtımı yüksek yapılar.
Ayrıca mimara enerji verimliliği için tasarımda sayısız imk^an sunuyor.
Depreme karşı sağlam, enerji verimliliği yüksek ve çevreye saygılı,
Daha ne isteriz?
Akşan Yapı, Van depreminden sonra iki ay gibi kısa sürede çelik bir ilkokul inşa etmiş.
Şimdi İzmir’de Türkiye’nin en büyük çelik konut projesi 35. Sokak projesini tamamlıyor.
Depremin panzehirine önce kamu sıcak bakmalı sonra depremden ödü patlayan bizler.
Bakan Günay’ı destekliyorum
GEÇTİĞİMİZ günlerde Bursa Sinan Paşa Camii’nden kaçırılan İznik çini panoyu Türkiye’ye getiren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın gözü şimdi Louvre Müzesi’nde.
Mimar Sinan’ın eseri olan, Ayasofya’daki II Selim Türbesi’nden çalınan çini panoyu haklı olarak yerinde görmek istiyor.
Pano, II. Abdülhamit döneminde sarayın dişçisi diye bilinen Dorigny adındaki Fransız tarafından kaçırılmış.
Louvre Müzesi’nde görmüştüm şahane renklerdeki çini panoyu.
Yine Louvre Müzesi’nde vaktinde Antakya’dan kaçırılmış olan “Üç Güzeller” mozaiğini ve başka mozaikleri de görüp hayıflanmışım.
Hepsi Türkiye’ye dönmeli, yerlerinde sergilenmeli.
Antakya şimdi yeni bir mozaik müzesi hazırlığında.
Gün ışığına çıkar çıkmaz görme şansını yakaladığım “Amazon” mozaiklerin bulunduğu Şanlıurfa’da yeni bir mozaik müzesinin temeli atıldı geçtiğimiz günlerde.
Yeni, eski tüm müzelerimizin bin bir dalavereyle yurt dışına kaçırılmış eserlere ihtiyaçları var.
Hem yurt dışına kaçırılmış eserlerini geri isteyen tek ülke Türkiye değil ki…
Daha birkaç yıl önce İtalya, Boston Müzesi, Metropolitan, Los Angeles’teki Getty ve Princeton müzelerine açtığı savaşı kazandı.
ABD’nin dört büyük müzesinden geri aldığı antik dönemlerin 68 eseriyle sergi bile açtı.
Türkiye’den kaçırılan eserlerle ziyaretçi çeken müzeler yerine bizim müzelerin zenginleşmesi turizm adına herkesin yararına.
Niye Yunan adaları?
DOSTLARIN bayram kutlamalarına bakıyorum.
Çoğu mesajlarını Yunan Adaları’ndan atmış.
Midilli, Paros, Simi, Patmos.
“Ayvalık’tan, Bodrum’dan kaçtık. Ama Yunan adaları Türk kaynıyor” diye not düşmüşler.
Yunan Adaları’na Türkiye’den “bayram hücumu” Yunan Gazetelerine de yansımış zira ekonomik krizin kıskacındaki esnaf birkaç gün için rahat nefes alacak.
Yunan Adaları rahat ve ucuz.
Özellikle yeme, içme bize göre kat kat ucuz.
Tatilimin bir bölümünü Kuzey Yunan Adaları Kos, Leros, Patmos, Lipsi ve Kalimnos’ta geçirdim.
20 ila 30 euroya şahane yemek yiyebiliyorsunuz.
Minnacık Lipsi Adası’nda, ahtapotları kapısının önünde kurutup mangala atan meyhaneci karşılıyor sizi.
Ailesi mübadelede Aydın’dan gelmiş.
Yaşlı mı yaşlı ama kadınlarla sirtaki oynamaya pek meraklı.
Bodrum’a dönüyorsunuz, Leros’ta Türklerin uğrak yeri Milos Lokantası’nda yediğiniz fevkalade zengin akşam yemeği fiyatına bir içki.
Şaka değil yaşadık bunu.
Paylaş