Paylaş
Bu kaideyi bozan tek kişi önceki gün kaybettiğimiz Alarko Onursal Başkanı İshak Alaton’du.
Alaton ile ne zaman aynı uçağa düşsem ekonomide oturduğunu görürdüm.
Şaşkınlığımı görünce koltuğundan göz kırpardı.
Kendisini hep “sosyal demokrat” olarak tanımlayan biri için tabii ki tutarlı bir davranış.
“Lüzumlu Adam” ve “Lüzumsuz Adam” kitaplarının yazarı Mehmet Gündem ile yaptığı söyleşilerin birinde cep telefonunun 10 yıllık, arabasının ise 40 yıllık olduğunu söylemişti.
“Lüksü hiç aramadım. Arabam sağlam olursa yeterli”, “Az zenginlik ile çok zenginlik arasında bir fark yok” “İsrafa karşıyım” gibi cümlelerin sahibi özel hayatında sosyal demokrat gibi davranıyordu kuşkusuz.
Gençliğinde 3 yıl yaşadığı İsveç’te sosyal demokratlığı benimseyip dönmüştü memlekete.
Alaton, Avrupa Birliği üyeliğinin ateşli bir savunucusuydu.
Arşivimi taradığımda, ta 2000 yılında, İshak Alaton ile birlikte, ANAP’lı, DSP’li bazı milletvekilleri, akademisyenlerle Berlin’de katıldığımız Türkiye-AB toplantısının yazısı düştü önüme.
SIKI BİR SİVİL TOPLUMCU
16 yıl önce ne kadar başka şeyler konuşuyorduk.
Bugünün aksine ne kadar umutluyduk.
Berlin’deki o toplantıdan “Avrupa Birliği sürecinden dönüş yok” mesajı çıktığını hatırlıyorum.
2002 yılında Almanya’daki Türkiye Araştırmalar Merkezi öncülüğünde kurulan Türkiye-Avrupa Forumu’na iş dünyasından ilk katılan isimlerden biriydi İshak Alaton.
Türkiye- Avrupa Forumu da tarihe karışmıştır diye tahmin ediyorum.
Yıllardır hiçbir faaliyetini duymuyorum zira.
Avrupa Birliği üyelik süreciyle ilgili pek çok girişimde yer alan Alaton, Nejat Eczacıbaşı tarafından 1961 yılında Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti olarak kurulduktan sonra 1994 yılında vakfa dönüşen TESEV’in kurucularındandı.
Açık Toplum Vakfı’nın da.
Türkiye için bir dönem “Dış Dünyanın Anahtarı” olarak tarif edilen DEİK’in de kurucuları arasındaydı.
Sıkı bir sivil toplumcuydu.
Türkiye’nin dışarıya açılması, şeffaflaşması, demokratikleşmesi, İsveç gibi bir refah toplumuna dönüşmesi, STK’ların güçlenmesi Alaton’un önemli meseleleriydi.
İşine ayırdığı zaman kadar bunlara da zaman ayırıyor, kafa yoruyordu.
ETNİK KÖKEN TAKINTISI
Aynı zamanda, iş dünyasında Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları gibi uzun zaman tabu olan konuları dile getirmiş isimlerden biriydi.
Zira “iyi bir CHP’li” diye tarif ettiği babası Varlık Vergisi’nde darbe yiyerek bir daha toparlanamamıştı.
6-7 Eylül olaylarının dehşetini yaşayan kardeşi ise Türkiye’ye bir daha dönmemek üzere İsveç’e göç etmişti.
Editörlük yaptığım dönemlerde İshak Alaton’un, medyada özellikle iş insanlarıyla ilgili etnik köken ayırımlarına takıldığını hatırlıyorum.
Bıkmadan, üşenmeden gönderdiği e-postalarda haklı olarak “Müslüman bir iş insanı demiyoruz da niçin Yahudi ya da Ermeni iş insanı diyoruz” sorusunu yöneltirdi.
Kimi zaman şikayetini dile getirmek için telefona sarılırdı.
Uyarıları işe yaradı mı?
Bu etnik kökeni vurgulama alışkanlığından tam vazgeçtik mi pek emin değilim.
Berlin’deki o meşhur toplantının yorgunluğunu atmak için gittiğimiz caz kulübünde bize refakat eden, babamla aynı adı taşıyan, yaşlı delikanlı dediği gibi bir ömrü daha olsaydı onu da rahatlıkla doldururdu.
Ailesinin, tüm sevenlerinin başı sağ olsun.
Paylaş