Bob Geldof’un dünyasını değiştiren radyo

Müzik kariyerini belirleyen küçükken kulağını dayadığı Radyo Lüksemburg olmuş.

Sonra hayallerinin peşinden gitmiş. Zengin ve ünlü olunca da bu kez Afrikalı açlara kulak vermiş. Bob Geldof’un hikayesi bu.

İtiraf etmeliyim ki bu kadar iyi bir konuşmacı beklemiyordum.

Sözünü ettiğim konuşmacı Bob Geldof./images/100/0x0/55eafe14f018fbb8f8a3f6a7

İstanbul’da Çırağan Sarayı’ndaki konuşmasından önce verdikleri kısa biyografisinde başarılı bir işadamı olduğu da yazıyor.

Bunu da bilmiyordum.

Televizyon prodüksiyon şirketi, internet üzerinden rezervasyon yapan seyahat acentesi kurmuş.

Şirketlerini kárlı bir şekilde satmış.

Belgeseller çeken prodüksiyon şirketi ise faaliyette.

Bob Geldof, "iyi bir müzisyen", "iyi bir konuşmacı", "iyi bir işadamı".

Devam ediyorum.

Afrika’daki açlık ve yoksullukla mücadele eden "iyi bir dünya vatandaşı". Kendi üç çocuğundan başka, eroinden ölen eski karısı Paula Yates’in Avustralyalı rockçı sevgilisi Michael Hutchence’den olan kız çocuğuna da sahip çıkan "iyi bir baba".

Globalleşmeyi, dünyanın durumunu izleyen "iyi bir entelektüel".

Avrupa’nın globalleşme sancılarının Türkiye’nin AB üyeliğine yansıdığını görebilecek kadar sağduyulu.

Duygusal.

Ütopist.

Çevreci.

Bob Geldof bu saydığım her şey.

İYİ KONUŞMACI

Çizgili takımıyla neredeyse zıplayarak önümden geçen bu upuzun boylu adam gerçekten bu kadar mükemmel biri mi?

İyi konuşmacı olmasını İrlandalı oluşuna bağlıyor.

"Bizim oralarda hava soğuktur. İnsanlar pub’lara sığınır. Müziğin sesini ancak belágat yeteğinizle bastırabilirsiniz" diyor.

"Pub" işini bilmiyorum ama belagat ustası başka bir İrlandalıyı tanıyorum: Yazar Oscar Wilde.

İrlanda’nın zengin mitolojisinin, folklorunun payı vardır belki bu ülkeden iyi konuşmacılar çıkmasında.

Bob Geldof’un -neredeyse kıskanarak söylüyorum- bu kadar "sorumlu" bir dünya vatandaşına dönüşmesine zemin hazırlayan hikáye nedir?

Bob Geldof hikáyesini anlatıyor.

Ortaçağ’da yaşamış İrlandalı ozanların sesiyle konuşuyor.

"Çok küçüktüm annemi kaybettiğimde. Altı yaşında. Babam arabasıyla havlu satardı. Evde yoktu çoğunlukla. Benden büyük iki kız kardeşim de kendi havalarındaydı..."

RADYO LÜKSEMBURG

Geldof
’un çocukluğu İrlanda’nın yoksul dönemleri.

Henüz AB üyesi olmamış, bugün Türkiye dahil pek çok ülkenin gıptayla baktığı "İrlanda mucizesini" henüz gerçekleştirmemiş bir ülke.

İrlanda yoksul, Geldof ailesi de öyle.

"Karanlık bir evde yalnızdım. Kendime bakmayı, organize olmayı çok erken yaşta öğrendim. Televizyon yoktu o zamanlar. En azından bizim evde yoktu 1950’li yıllarda. Kulağımı radyoya dayardım. Dinlediğim "Radyo Lüksemburg" beni başbaşka dünyalara sürüklerdi."

Bob Geldof
’un yeknesak dünyasını değiştiren işte bu "Radyo Lüksemburg".

Rock müziğiyle ve en önemlisi Bob Dylan ile bu radyo sayesinde tanışmış.

Rolling Stones’larla da.

Müzik kariyerini belirleyen küçükken kulağını dayadığı Radyo Lüksemburg olmuş kısacası.

Sonra hayallerinin peşinden gitmiş.

Zengin ve ünlü olunca da bu kez Afrikalı açlara kulak vermiş.

Bob Geldof’un hikayesi bu.
Yazarın Tüm Yazıları