Avrupa’daki Türk kökenli parlamenterleri nihayet keşfediyoruz
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
LALE Akgün, Sosyal Demokrat Parti’den Alman Federal Parlamentosu’nun Türk kökenli üyesi.
Bundestag’da ikinci dönem görev yapıyor.
Solingen’deki "Göç Araştırmaları Merkezi"nin kurucusu olan Akgün’ün birkaç şapkası var.
SPD’nin İslam politikaları sözcüsü.
Alman Federal Parlamentosu’nda Avrupa Birliği Komisyonu üyesi ve aynı zamanda Akdeniz-AB Parlamenterler Birliği üyesi.
Dışişleri Bakanlığı tarafından Ankara’ya davet edilen 25 Türk kökenli Avrupa parlamentoları üyeleri arasında olan Lale Akgün ile Ankara görüşmesinden önce bir grup gazeteciyle birlikte sohbet imkanı bulduk.
Sohbet sırasında en dikkat çekici nokta şu:
Lale Akgün, Avrupa’dan, Avrupa Birliği’nden söz ederken "biz" diyor.
Yani kendisini Avrupalı sayıyor.
Yaklaşık 45 yıldan beri Almanya’da yaşadığına göre bu son derece normal.
Türkiye için de bir artı.
Zira hem Avrupalı, hem Türk kökenli bir politikacı olarak iki tarafı da daha iyi anlayabilecek, dolayısıyla tarafları "uzlaştıracak" bir konumda.
Ankara nihayet bunun farkına varmış olmalı ki, sanırım ilk kez Türk kökenli Avrupalı milletvekilleriyle bir araya geliyor.
AB yolunda, Avrupa’daki Türk kökenli milletvekilleriyle sıkı bir diyalog içerisinde olmak Ankara’nın yararına.
Lale Akgün’e dönersek, masanın etrafındaki karamsarların aksine Türkiye’nin er ya da geç Avrupa Birliği üyesi olacağına inanıyor.
Hatta bunun aksini söyleyenlerle iddiaya girmeye hazır.
"İşim zor" diyor "Almanya’da Türkiye’nin neden birliğe üye olması gerektiği konusunda çene patlatıyorum. Türkiye’de ise üyeliğe karşı olanlara argümanlar sunmak zorunda kalıyorum".
Gerçekten Akgün’ün işi kolay değil.
Alman medyasının, "namus cinayetlerini" "zorla evlilikleri" ve İslam korkusunu sürekli işlediği bir dönemden geçtiğimizi unutmayalım.
Türkiye’nin önündeki engellerin Kıbrıs gibi sorunlardan ziyade "kadın hakları","insanhakları" olduğunu söylüyor.
"KKTC’ye yakında izolasyonların kalkacağına inanıyorum" diyen LaleAkgün, önümüzdeki günlerde Merkel Hükümeti’ne Berlin ile Brüksel arasında bu konuda çalışmak üzere bir komisyonun kurulması teklifini götürmeye hazırlanıyor.
Aynı gece masamızda Almanya’dan gelen başka Türk kökenli bir misafir var.
Stand-up sanatçısı Muhsin Omurca.
Kendi yazıp oynadığı "AB’ye damsız girilmez" gösterisinden bir küçük bölüm sunuyor.
Türkler AB yolculuğuna nasıl bakıyor?
Kimi zaman bizleri kahkahalarla güldüren Muhsin Omurca’nın gösterisi Lale Akgün’e bir fikir veriyor.
"Gel şunu Alman Parlamentosu’nda oyna" diyor "Alman parlamenterler de gülsün biraz. İşin bu yüzünü de görsünler".
Faydası olur mu bilmem?
AKM’yi illa yıkacağız diyenler niçin önce mezar-evleri yıkmıyor
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Atilla Koç geçenlerde, Atatürk Kültür Merkezi’niyıkma kararına gelen tepkilere "bir kulağımdan giriyor diğerinden çıkıyor" demiş.
Geçen gece televizyonda bir grup gazeteci arkadaşımızın sorularını yanıtlayan İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, AKM’nin yerine "muhteşem bir opera binasının" yapılacağını söylemiş.
Belli ki, AKM yıkılacak.
Oysa ben dahil etrafımdaki herkes sadece 30 yıldan beri hizmet veren AKM’nin yıkılmasına karşı.
"Kentsel bellek" denen bir şey var.
Gençliğimde AKM vardı, neden kızım ve ilerde torunum aynı binada konsere gitmesin, bale izlemesin?
Avrupa’daki opera binalarının çoğu yüz yıllık, belki de daha yaşlı binalar.
AKM’yi yıkıp yenisini yapmak, kaldırımları söküp söküp yenilerini yapmak gibi o kadar kolay mı?
İşin manevi tarafını bir yana bırakın, ekonomik boyutuna bakın.
Türkiye Cumhuriyeti, AKM’nin inşa edilmesi için gerekli kaynağı tam yarım yüzyılda bir araya getirebilmiş.
Opera ve konser binaları mimarlık alanında en pahalı yatırımlar.
Yıkmak da büyük bir masraf.
Danıştığım mimar dostlarım AKM’nin "yenilenebileceği" konusunda hemfikir.
Zaten restorasyon projesi de hazır.
Örneğin, Paris’teki Pompidou Merkezi, iki yıllık bir yenileme sürecinden geçmiş.
Bu arada bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum.
AKM yıkıldığı takdirde, İstanbul "Avrupa Kültür Merkezi" olarak 2010 yılını opera binasından yoksun olarak mı karşılayacak?
Her yere rengarenk "İstanbul 2010 Kültür Merkezi" pankartlarını asan İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda ne düşünüyor merak ediyorum.
Eğer bir restorasyon işi dahi iki yıl sürüyorsa 2010 yılına kadar yeni bir binanın tamamlanabileceğini nasıl hesaplıyor?
Bu arada biliyorsunuz Zeytinburnu’nda depremden hasar görmüş bir ev çöktü, enkaz altında insanlar öldü.
Ürkütücü bir deprem beklentisi içersinde olan İstanbul’da Zeytinburnu’ndakine benzer binlerce mezar-ev olduğu söyleniyor.
Madem, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin elinde yeni bir "muhteşem opera binası" için kaynak var o kaynağı AKM’yi yıkacağına insanları mezar-evlerden kurtarmak için kullansın. Yok illa yeni opera binası yapmak istiyorsa AKM’yi yerinde bıraksın İstanbul’un başka bir yerine başka bir opera binası yapsın.
15 milyonluk İstanbul gibi iddialı bir şehrin, hem Avrupa’nın Kültür Başkenti olacak bir şehrin birden fazla opera binasına ihtiyacı vardır kesinlikle.