Arsel bir mesleğin kaderini nasıl değiştirdi?

SEMAHAT Arsel sabahları uyandığında “bugün çevreme nasıl yararlı olabilirim” diye düşünen nesilden.

O nesli iyi biliyorum.
Semahat Arsel’in, Arnavutköy Amerikan Koleji’nden sınıf arkadaşı olan annem de öyle çünkü.
Emekli olduktan sonra mahalledeki çocuklara İngilizce öğretmekten tutun, konu komşuya badem ezmesi hazırlamak onun “yararlı olma” halleri.
Annemin aksine Semahat Arsel emekli olmadı.
Nakkaştepe’deki Koç Holding binasında geç vakitlere kadar çalışıyor.
Vehbi Koç Vakfı Başkanı, Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi şapkalarının yanısıra Hemşirelik Eğitim ve Araştırma Merkezi SANERC, Hemşirelik Yüksek Okulu, Divan Otelleri gibi “gözbebekleri” de var.
Semahat Arsel geçenlerde buluşmamızda ile “hemşirelik” mesleğine desteğini konuştuk.
Tam 36 yıllık bir destek bu.
İlginç bir hikâyesi var.
Arsel, liseyi bitirip üniversite sınavlarına hazırlandığı sırada hastalanıyor.
Uzun yıllar ona azap çektiren “kist hidatik” nedeniyle ABD, İsviçre, Japonya tedavi için gitmediği ülke, yatmadığı hastane kalmıyor.
Günlerce yoğun bakımda kalıyor.

ÖNCE FON KURULUYOR

Dolayısıyla hem Türkiye’de, hem yurtdışında doktor ve hemşirelerle yıllarca iç içe yaşıyor.
Hemşirenin bir hastanın hayatını ne kadar etkilediğini bizzat yaşayarak görüyor.
Türkiye’de hemşireliğin doğru algılanmadığını, bu mesleğe yeterince değer verilmediğini de fark ediyor.
“1973 yılında annem öldü. 1974 yılında babama bu mesleğe sahip çıkmak istediğimi söyledim” diye anlatıyor.
Semahat Arsel aynı yıl Vehbi Koç Vakfı’nda bir “Hemşirelik Fonu” kuruyor.
“Hemşirelik Fonu” kurulduktan sonra gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
“Baktık hemşireliğin sorunları dağ gibi. Eğitimlerinin kalitesi düşük. Doğru dürüst kitapları bile yok” diye anlatıyor.
Fondan her yıl, 70 öğrenciye burs, kitap tercümeleri, malzeme alımı, derken 1992 yılında Semahat Arsel Eğitim ve Araştırma Merkezi SANERC devreye giriyor.
Merkezin amacı sahada hemşireler için kurslar açmak ve onlara araştırma imkânları sunmak.
Bu kurslardan bugüne kadar yaklaşık 8 bin hemşire yararlanmış.
SANERC, bugün hasta bakım standartlarının oluşmasıyla ilgili “know-how” aktaran bir merkeze dönüşmüş durumda.
Anadolu’nun dört bir yanında yeni açılan hastanelere danışmanlık hizmeti veriyor.

10 YILLIK YENİ HEDEFLER

1999 yılında Arsel, Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu’nu açıyor.
Başta her yıl 20 öğrencinin “burslu” eğitildiği okulun ücretli öğrenci sayısı artmış.
Artık erkek öğrencileri de var.
Semahat Arsel “Türkiye’de hemşirelik algısının değişmesinde katkım oldu, mutluyum” diyor.
1954 yılından beri yürürlükte olan “Hemşirelik Kanunu”nun değişmesi için Sağlık Bakanlığı’yla yaptıkları çalışmaları anlatıyor.
Bu kadar yol aldıktan sonra asla durmayı düşünmüyor.
Haklı olarak, Türkiye’de giderek ağırlık kazanan sağlık sektöründe hemşirelerin rolünün daha da artacağını düşünüyor.
Arsel, önüne 10 yıllık yeni hedefler koymuş.
“Görür müyüm bilmem ama hem Hemşirelik Yüksek Okulu’nun, hem hemşirelerimizin uluslararası platformda daha çok tanınmasını arzu ediyorum” diyor.
Bu yıl hafta ortasında ikincisi yapılan “Semahat Arsel Hemşirelik Konferansları” bu amaca yönelik.
Bu konferanslara dünyanın en tanınmış hemşire liderleri konuşmacı olarak davet ediliyor.
Nitekim bu yılki konuşmacı dünyadaki ilk profesyonel hemşire okulu Londra’daki King’s College Florence Nightingale Okulu’nun Dekanı Prof. Anne Marie Rafferty idi.
Bir mesleğin kaderini değiştirmek ancak böyle olur.

Divan Oteli martta açılıyor

Arsel bir mesleğin kaderini nasıl değiştirdi


SEMAHAT Arsel’e halen inşaatı devam eden İstanbul, Elmadağ’daki Divan Oteli’nin ne zaman hizmete gireceğini soruyorum.
“Önümüzdeki mart ayında” diyor.
1956 yılında Vehbi Koç tarafından açılan otel 2008 yılında yeniden inşa edilmek üzere yıkılmıştı.
Arsel “Divan Oteli’nde herkesin bir anısı mutlaka vardır. Senin anın ne” diye sorunca bir an tereddüt ettim.
Sonra anılar peş peşe yağdı.
Çocukluğum tam Divan Oteli’ nin karşısında Talimhane’de geçti.
Doğum günlerimde büyük dayımın elimden tutarak beni Divan Pastanesi’ne “doğum günü” pastası seçmeye götürdüğünü hatırlıyorum.
Pastanenin “çiçekli, böcekli” pastaları biz çocukların rüyasıydı.
Sonra büyüyünce yine aynı mahalledeki okul çıkışlarında “Divan Pub” buluşmaları geldi.
Efsane oteli ne çok özlemişiz.
Yazarın Tüm Yazıları